'Kıl dönmesi sorunu masa başı çalışanları tehdit ediyor'
Daha çok genç erkeklerde görülen kıl dönmesi sorunu Türkiye’de Batı toplumlarından 10 kat fazla görülüyor. Masa başı çalışanlarla uzun süre hareketsiz kalanlarda kıl dönmesi riskinin arttığını belirten uzmanlar, hastalığı önlemeye yönelik tedbirlere vurgu yapıyor.
Pilonidal Sinüs rahatsızlığı çoğunlukla 15-35 yaş arası genç erkekleri etkiliyor. Ağrı, şişlik, kanlı akıntı, kaşıntı gibi şikayetlerle baş gösteriyor ve yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkiliyor.
Kıl dönmesinden korunmak için alınacak önlemlere dikkat çeken Genel Cerrah Op. Dr. Fatih Kar, hareketsiz kalan, masa başı çalışan, bilgisayar bağımlısı olan, uzun saatler araç kullanan, dar kıyafet tercih eden, aşırı kıllı vücuda sahip erkeklerde riskin arttığını söylüyor.
“PSİKOLOJİYİ DE SOSYAL YAŞANTIYI DA OLUMSUZ ETKİLİYOR”
Pilonidal sinüs rahatsızlığının psikolojik ve sosyal etkilerine değinen Genel Cerrah, hastalığın belirtileri hakkında şunları söylüyor:
”Hasta hekime genelde kuyruk sokumu bölgesinde ağrı, şişlik, kanlı akıntı, kaşıntı, popo üzerine oturamama gibi şikayetlerle başvuruyor. Hastalığın temeldeki nedeni ise kuyruk sokumundaki çökük olan kısımda kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle, oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida ya da matkap gibi dönerek, cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, delikler açması ve bu deliklere giren bakterinin de katkısı ile etrafının iltihaplanmasıdır. Buna bir de aşırı kıllanma ve kişisel temizlik eksikliği de ilave olduğu takdirde kıl dönmesi sorunu kronikleşiyor. Tüm bunlar kokuya ve çamaşırların kirlenmesine de neden olarak bireyin yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkiliyor. Öyle ki bu hastalık nedeniyle çok kez ameliyat olmak zorunda kalan ve psikolojisi bozularak aylarca evden çıkmayan hastalar var.”
“AMELİYATSIZ YÖNTEMLER BAŞARILI SONUÇLAR VERİYOR”
Kıl dönmesinden korunmak için kişisel hijyene dikkat edilmesi, kuyruk sokumu bölgesindeki tüylerin temizlenmesi, gerekirse bu bölgeye lazer epilasyon yapılarak potansiyel risklerin azaltılması önerisinde bulunan Dr. Kar, eskiden hastalığın tedavisinde ameliyatın ilk seçenek olduğunu ancak son yıllarda geliştirilen ameliyatsız yöntemlerin de başarılı sonuçlar verdiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
“Çok yeni bir hastalık gelişimi söz konusu ise sadece bilinçlendirerek, lazer epilasyon ve hijyenin arttırılması yeterli olabiliyor. Biraz daha derin sinüslerin varlığında kılların temizlenmesi, sinüslerin lokal anesteziyle çıkarılması (mikro sinüsektomi) ya da kristalize fenol uygulaması düşünebiliyoruz. Bunlar ayakta, kısa, ağrısız olarak gerçekleştirilen tedaviler olarak kabul ediliyor. Bunların arasında kristalize fenol en çok tercih ettiğimiz yöntemler arasında yer alıyor. Her 100 hastadan 85’inde bu teknikle başarı elde edebiliyoruz. Ameliyathane ortamı gerektirmeyen, poliklinik ortamında, uygun bir şekilde yapıldığında başarı şansı çok yüksek olan bir tekniktir.
KRİSTALİZE FENOL NASIL UYGULANIYOR?
Kuyruk sokumu bölgesine steril ortam sağlanarak lokal anestezi ile bölgeyi uyuşturuyoruz, ardından da sinüslerin tamamını kıllardan ve bölgede oluşan iltihaplı dokudan temizliyoruz. Bu temizlik işlemi sonrası deliklerden hastalıklı bölgenin içine, iri tuz kristallerine ya da naftaline benzeyen görünümde olan kristalize fenolü koyuyoruz. Kristalize fenol, yarayı temizleme etkisi ile sinüslerin içlerini tam anlamıyla tıkanan lavaboları açmakta kullandığımız lavabo açıcılar gibi temizliyor ve bir iyileşme-kapanma sürecini başlatıyor. İşlem ağrısız olarak gerçekleştiriliyor, ortalama 10-15 dakika sürüyor ve hastanede yatış gerektirmiyor. Hastalar işlemden sonra normal günlük aktivitelerine devam edebiliyorlar ertesi gün de banyolarını yapabiliyorlar.”