Ebeveynlerin bu tutumu çocuğa zarar veriyor!
Çocuğun ruhsal ve duygusal gelişimi için sınırların gerekli olduğunu vurgulayan uzmanlar, çocuğun gerçek yaşamdaki ilk sınırlarının aile ortamında oluştuğuna dikkat çekiyor. “Aile ortamının aşırı izin verici ve sınır koymayan yapısı, çocuğa kendi sınırları hakkında net olmayan karışık mesajlar verir” uyarısında bulunan uzmanlar, “Kendi sınırları hakkında fikir sahibi olmayan çocuk, gerçek yaşamda kuracağı ilişkilerde ve yetişkin yaşamında sürekli olarak başkalarının sınırlarına çarpar” diyor. Uzmanlara göre sınırlar ve sorumluluklar çocuğa çok küçük yaşlardan itibaren öğretilmeli.
Uzmanlar uyarıyor. Çocuğun gelişimi için “sınırlar” çok önemli olduğunu belirten uzmanlar aşırı izin verici aile ortamının çocuğa zarar verdiğini belirtiyor. Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, sınırlarının ve sorumluluklarının farkında olan bilinçli çocuk yetiştirmeye ilişkin tavsiyelerde bulundu.
SINIRLAR, BESLENME VE HAREKET KADAR GEREKLİ
Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, “Bilinçli çocuk olmak, sınırlarının ve sorumluluklarının farkında olmak, bireysel hak ve özgürlüklerinin farkında olupseçim yapabilmek, duygu ve davranış farkındalığı ve bunları yönetebilmekle ilgilidir” dedi. Bir çocuğun büyümesi için beslenme ve hareket ne kadar gerekli ise ruhsal ve duygusal gelişimi için de sınırın o kadar gerekli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, “Çok erken yaştan itibaren bizler keşfetmeye başlar ve sınırları test etmeye çalışırız. Bu keşif ve sınırlar kendimizi annemizin bedeninden ve ruhsallığından ayrıştırmakla başlar ve motor hareketlerin kazanımı ile gerçek yaşamın fiziksel kurallarına ve içsel keşiflerimize doğru evrilir.” dedi.
GERÇEK YAŞAMDAKİ İLK SINIRLAR AİLEDE OLUŞUR
Gelişen çocuğun gerçek yaşamdaki ilk sınırlarının aile ortamında oluştuğunu kaydeden Doç. Dr. Yektaş, “Aile ortamının aşırı izin verici ve sınır koymayan yapısı, çocuğa kendi sınırları hakkında net olmayan karışık mesajlar verir. Kendi sınırları hakkında fikir sahibi olmayan çocuk, gerçek yaşamda kuracağı ilişkilerde ve yetişkin yaşamında sürekli olarak başkalarının sınırlarına çarpar.” dedi.
SINIRLAMA GELİŞMEDİĞİNDE ÇOCUKTA BAĞIMLI ÖZELLİKLER GELİŞEBİLİR
Sınırlanmanın aynı zamanda karşıdakinin varlığını ve ihtiyaçlarını tanımayı ve kabul etmeyi de beraberinde getirdiğini belirten Doç. Dr. Yektaş, “Bu gelişmediği takdirde kendi başına işlev görmekte zorlanan çocuk sürekli başkasının koyduğu sınırlara ihtiyaç duyacağı için bağımlı özellikler geliştirecektir. Öte yandan kendini sürekli ilgi odağı ve merkezde tutmanın yolu olarak yaşına uygun olmayan davranışlar edinebilir ya da ilgi dikkat çekmek için sorunlu davranışlar geliştirmeye yatkın olabilirler. Mutsuzluk, sürekli yaşanan hayal kırıklığı ve doyumsuzluk bu aile ortamında yetişen çocuğun tipik özelliklerdir.” dedi.
AŞIRI OTORİTER AİLE YAPISI, ÇOCUĞUN BİREYSELLİĞİNİ İHMAL EDİYOR
Aşırı otoriter aile yapısının ise çocuğu aşırı sınırlandıran, çocuğun bireyselliğini tamamen ihmal eden, buyurgan ve itaat isteyen bir aile yapısı olduğunu kaydeden Yektaş, “Böyle bir aile ortamında duygu paylaşımı neredeyse yoktur. Farklı düşünmeye hareket etmeye izin vermeyen bu aile ortamında yetişen çocukların özgüven gelişimi yetersiz olacağından ileriki dönemde kendini ifade etmekten ya kaçınır ya da kendini kabul ettirmek için aşırı saldırgan ya da sorunlu davranışlar gösterebilir.” uyarısında bulundu.
DEMOKRATİK AİLE ORTAMI, SINIR KOYUYOR SORUMLULUK AŞILIYOR
Demokratik aile ortamının ise çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarıyla ilgilenirken ona uygun sınırları da koyan, denetleyen ve uygun sorumlulukları aşılayan bir aile ortamı olduğunu belirten Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, “Çocuğun sorumluluk almasına izin verir ve uygun davranışlar ortaya çıktığında ödüllendirerek pekiştirir.” dedi.
SINIRLAR VE SORUMLULUKLAR ERKEN YAŞLARDA ÖĞRETİLMELİ
Sınırlar nasıl erken yaşta geliştirilmeli ise sorumluluk bilincinin de aynı şekilde çok erken yaştan itibaren çocuğa aşılanması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Yektaş, “Anne babalar çocuğun yapabileceği davranışları onun yerine kendisi yapmamalıdır. Bu, erken dönemde kendi yemeğini yemek, kendi giysisini giyip çıkarmak olduğu gibi, daha sonra da kendi odasını, oyuncaklarını toplayabilmek, ders düzenini takip etmek, ev içi bazı görevler edinmek gibi davranışlarla kendisini gösterir. Bu görev ve sorumluluklar çocuğun yaş ve gelişimsel kapasitesinin altında ya da üstünde olmamalıdır ve mutlaka sonuçlarının pekiştirilmesi gerekir. Bu sayede çocuklar bireyselleşmenin, kendi başına hareket edebilmenin de ilk adımların atarlar ve seçim yapmayı öğrenirler.” diye konuştu.
ÇOCUĞUN SORUMLULUĞUNU, ANNE-BABA ALMAMALI
“Çocuğun almadığı sorumluluğu anne babanın alması, yaşam boyu ‘Benim yerime nasıl olsa biri bu işi yapar’ gibi çok yanlış bir mesaj verecektir” uyarısında bulunan Yektaş, “Ergenliğe kadar ödev yapmak ya da ders çalışmak dışında hiçbir sorumluluk verilmemiş, hatta ödev de dahil her şeyi onun için birinin yapmasına alışmış bir çocuğun ergenlikte özerk davranış geliştirmesi yani seçim yapması, bağımsız karar vermesi ve davranışının sorumluluğunu alabilmesi mümkün olmayacak ve anne babaya duyulan ihtiyaç ile bağımsızlık ihtiyacı arasında çatışmalı bir gelgit yaşayacaktır.” diye konuştu.
YARDIM İSTEMEK YERİNE, NET TANIMLAMA YAPILMALI
Burada önemli olan sorumlulukla ilgili verilen mesajların isteğe bağlı “yardım eder misin” şeklinde olmadan net tanımlarla “Yatağını toplamak senin görevin, odanın temizliği ise bana ait” şeklinde olması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Yektaş, “Bazı anne - babalar aşırı kaygılı ve kontrol edici ve hatta mükemmeliyetçi olduğu için çocuğun yapabildiğini görmek ve yapabildiği kadarını kabul etmekte zorlanır ve çocuk yerine yapmaya başlar. Bu da çocukta yetersizlik ve hiçbir zaman ebeveynlerinin istediği kadar iyi olamayacağına dair inancı pekiştirir. Bu durum çocukta başkalarının bu işi daha iyi yapacağına dair bir inanç geliştirmesine ve ergen ve yetişkin hayatta sorumluluk almaktan kaçınan bireylere dönüşmesine neden olur.” dedi.
SINIR VE SORUMLULUKLAR, ZORLUKLARA HAZIRLIYOR
Çocuğun yaşına uygun sorumluluk vermenin aynı zamanda “Ben sana güveniyorum ve senin bireyselliğini tanıyorum” demek anlamına geldiğini belirten Yektaş, “Aksi halde çocuklar anne babalarının uzantıları haline gelecektir. Ergenlikte riskli davranışlar ve yeni denemeler karşısında çocuğun ruhsal dayanabilme gücü, aile içinde o yaşa kadar ona çizilen sınır ve verilen sorumluluklarla da çok ilişkilidir. Sınır ve kuralların net olması, çocuk ve ergen için de yaşayabileceği sosyal ve ilişkisel zorluklar karşısında hem sınırlarını çizerek kendini koruyabilmesi hem de uygun davranışlar göstermesini sağlar.” dedi.
Tüm bu süreçlerde ebeveynin nasıl davrandığının en önemli kısımlardan biri olduğunu belirten Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, ailelere tavsiyelerini de şöyle sıraladı:
- Kendi sınır ve sorumlulukları konusunda örnek olabilen bir ebeveyn çocuk için uygun bir özdeşim modeli oluşturacaktır.
- Onun fiziksel sağlığıyla ilgilenmek kadar duygusal iyilik haliyle de ilgilenmek ve bunun için iyi birer tavsiyeci olmaktan çok iyi birer gözlemci, dinleyici ve duygusal eşlikçi olmak önemlidir.
- Kendi geçmiş yüklerimiz, öğrenilmiş zihinsel kurallarımızın dışına çıkarak, onu etiketlemeden, onun potansiyeline, mizacına ve biricikliğine saygı duymak, onun deneyimlerine eşlik edebilmek, bir şeyleri başardığını görmek için sabırlı olmak, onun yerine eyleme geçmek yerine ya da başarısızlığını telafi etmek yerine ona zaman ve alan tanımak ve hata yapmasına izin vermek gerekir.
- Model olmak model olmak model olmak. Nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyorsak öyle bir yetişkin olmalıyız. Çocuktan istediğimiz şeyler konusunda kendimiz söylemden eyleme geçmediğimiz sürece uygun bir model olamayız.
- Unutmayın ki çocuğun en büyük ihtiyacı övgünüz değil, yargısız kabulünüz, koşulsuz sevginiz ve şefkatli eşlikçiliğinizdir.