Çocuklukta yaşanan ruhsal ve fiziksel streslerin cinsel gelişim üzerine etkileri
Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Kaan Aydos, ruhsal travmalar ve çevresel faktörlere bağlı stres probleminin doğurganlığa olan etkilerini tüm ayrıntılarıyla sizler için anlattı.
Günümüzün koşulları her ne kadar hayatımızı kolaylaştırıyor gibi görülse de yaşam şartları gittikçe daha sıkıntılı bir hale gelmiş durumda. Değişik yönleriyle her sıkıntı bir stres nedenidir.
Stres temelde iki kaynaktan gelir; ruhsal travmalar ve çevresel faktörler. Vücudumuz da bu sıkıntılarla mücadele etmek için birtakım önlemler alır. Bu önlemlerin başında böbrek üstü bezinden salgılanan kortizon hormonunun artması gelir. Aslında kortizon bir yandan metabolizmayı ve kan dolaşımını hızlandırarak diğer yandan da bağışıklık sistemini uyararak bizleri ayakta tutan, böylelikle de kendimizi daha iyi korumamıza yardımcı olan faydalı bir silahtır. Ancak bu silahın geri tepmesi aynı zamanda cinsel gelişimi de ciddi ölçüde tahdit eder.
Kısırlığın önemli nedenlerinden birisi de stresin neden olduğu kortizon yükselmesi
Stres nedeniyle yükselen kortizon seviyesinin beyinden testisleri besleyen FSH ve LH hormonlarının üretimini baskıladığı çoğu çalışmada ortaya konmuştur. Bu iki hormon sperm üretimi için son derece önemlidir. Şayet kandaki seviyeleri düşerse testislerin gelişimi ve sperm üretimi ciddi anlamda zarar görerek neticede üreme kapasitesi azalır. Nitekim kısırlığın önemli nedenlerinden birisi de stres ve bunun neden olduğu kortizon yükselmesiyle ilintilidir. İşte vücudumuz da ağır stres koşullarının kısırlığa yol açmasına fırsat vermeden ergenliği erkenden başlatır. Böylelikle daha erken evlenilip, bir an önce çocuk dünyaya getirilebilecektir.
Çevresel stres faktörleri nelerdir?
Çocukluk ya da erken ergenlik döneminde maruz kalınan streslerin başında anne-baba ayrılıkları, aile için çatışmalar, vücutta ağrı yapacak dövme, takı benzeri uygulamalar ya da beslenme, aşırı sıcak ortam ve gürültülü yaşam gibi çevresel faktörler sayılabilir. Örneğin doğumu takiben annesinden ayrı kafese alınan farelerin erkenden hayata gözlerini açtıkları ve cinsel olgunluğa eriştikleri, daha aktif oldukları gözlemlenmiştir. Benzer şekilde kız çocuklarının da stres altında kaldıklarında erken menarş oldukları görülür. Biraz daha ileri yaşlarda şiddetli strese maruz kalınması fiziksel bozulmalara, büyümede yavaşlama ve ruhsal değişikliklere de neden olabilir.
Erkek çocuklar için de aynı durum söz konusudur. Örneğin babasından ayrı büyüyen çocukların ergenlik zamanı geldiğinde daha erkeksi bünyeye sahip oldukları, güven eksikliği yaşadıkları, daha bencil ve agresif oldukları görülüyor çünkü enerjilerini aile kurmak yerine cinsel olgunlaşma ve vücut gelişimi yönünde harcamaya meylederler. Dolayısıyla ileride aile yaşantıları ve ebeveyn rolünün gereklilikleri de aksayabilir.
Netice olarak, ruhsal ya da fiziksel stres altında kalan çocuklar üreme sağlıklarını korumak için hızla cinsel olgunlaşma geçirip, erkenden çocuk sahibi olma eğilimindedirler. Bu süreç her ne kadar üreme başarısını korusa da aile yaşantısı, çevreye adaptasyon, davranış tarzı ve bedensel gelişim bakımından bazı sorunları da beraberinde getirebilir. Dolayısıyla çocuklarımızın sağlıklı bir geleceğe hazırlanması bakımından onları ideal bir ortamda yetiştirmek son derece önemlidir.