Beyin tümörlerinde psikoloji göz ardı edilmemeli!
Beyin tümörlerinin 100’ün üzerinde farklı tümörü kapsadığını belirten uzmanlar, diğer kanser türlerinde olduğu gibi beyin tümörlerinde de hasta psikolojisinin önemine işaret ediyor. Hekimlerin zorlu evrelerden geçen kanser hastası bireylere karşı umudu yükseltecek şekilde yaklaşımının gerekliliğini vurgulayan uzmanlar, tedavi protokolünde mutlaka psikiyatrinin de yer alması gerektiğini tavsiye ediyor.
Beyin tümörlerinin yaygınlaşan bir hastalık olduğunu dikkat çeken Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, beyin tümörleri ve hastaların hastalıklarını kabullenme süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
BEYİN TÜMÖRLERİ 100’ÜN ÜZERİNDE FARKLI TÜMÖRÜ KAPSIYOR
Kanserlerin insan ölümleri ve rahatsızlıkları bakımından en üst sıralarda yer alan, her geçen gün daha da yaygınlaşan bir hastalık grubu olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Kanserler yapılarına, orijin aldıkları hücrelere, organlara ve hücre çoğalma hızına göre çok farklı tipte ve derecelerde olabilirler. Beyin tümörleri de tüm kanserler içinde önemli bir alt başlık oluşturdukları için hem hastayı hem de yakınlarını fiziksel ve duygusal olarak çok yoğun etkileyen zor bir hastalık olarak tanımlanmalıdır. Beyin tümörleri aslında 100’ün üzerinde farklı tümörü kapsıyor. Bunların içinde son derece iyi huylu ve tam olarak tedavisi olanaklı tümörler olabildiği gibi son derece meşakatli, yıllarca sürebilen, tekrarlayan ameliyatları, ışın tedavilerini, ilaç tedavilerini gerektiren kötü huylu tümörlerin varlığından da bahsedebiliriz. Kuşkusuz bu zorlu ve yorucu tedavi süreci, hastayı fiziksel olarak etkilediği kadar ruhsal bakımdan da etkiliyor ve derinden sarsıyor.” diye konuştu.
TEPKİLER KİŞİDEN KİŞİYE DEĞİŞEBİLİYOR
Kanser hastalarının gösterdiği tepkilerin kişiden kişiye değiştiğini belirten Prof. Dr. Bozbuğa, “Kanser tanısı koyulan kişi önce şaşırıyor, inanamıyor, ne olduğunu anlayamıyor ve durumu inkar etme eğilimine giriyor. ‘Acaba bir yanlışlık mı var?’ diye soruyor. Hasta öfkeye kapılıyor ve sonrasındaki tepkisi çoğunlukla ‘neden ben!” şeklinde oluyor. Gerçeği reddetme, aslında gerçeğin yarattığı kaygı, panik ve çaresizlik duygularına karşı geliştirilmiş bir savunmadır. Beraberinde kızgınlık ve isyan vardır. Dolayısıyla hastanın bu tepkisi oldukça derin ve içerikli oluyor.” dedi.
BİREYLERİN HAYAT DÜZENİ ALTÜST OLUYOR
Hastaların genel olarak yok olma tehdidi, kayıp algısı, ayrılık ve ölüm düşünceleri ile ölümü ensesinde hissetme gibi duygu ve düşüncelerin yarattığı bunaltı bozukluğunun temel belirtilerini gösterdiğini belirten Bozbuğa, “Hastanın belli bir düzen içinde sürdürdüğü ve ileriye yönelik öngördüğü hayat düzeni altüst olduğu için artık kontrolü kaybediyor ama duruma belirsizlik hakim olsa da bu ruhsal durum uzun sürmüyor. Hasta bir yandan da çözüm arayışı içine giriyor.” diye konuştu.
GERÇEĞİ KABULLENİP ENERJİLERİNİ YENİ YAŞAMLARINA YÖNELTİYORLAR
Çözüm arayışı evresinde hastanın, gerçeği yavaş yavaş kabullenme sürecine girdiğini kaydeden Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, bunu çeşitli rasyonalizasyon ve uyum çabaları geliştirdiği dönemin izlediğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu dönemde hastalar kaygıyı yok etmek ya da hiç değilse bastırabilmek için inkar, karşıt duruş, olumlu düşünceler geliştirmek, kendine göre nedensellik ilişkileri kurmak ve çözümler üretme gibi karşılıklar geliştiriyor. Böylece hastada sıklıkla uyum ve hastalıkla mücadele dönemi başlıyor. Bu dönem beyin tümörlü hastalarda çok koşturmacalı, çoğunlukla yoğun meşakkat gerektiren, ağrılı, yıkıcı – tüketici, kısıtlamalarla dolu, yaşamda ilk kez tanınan ve yaşanan bir dönemdir. Hastanın artık gerçeği kabullenip enerjisini ve ruhsal gücünü yeni yaşamına yönelttiği uyum dönemi olduğunu da söyleyebiliriz. Hastalığı ile birlikte yaşamaya çalışırken güven ve denge arayışı içinde oluyorlar.”
HEKİMLER UMUDU YÜKSELTECEK TUTUM SERGİLEMELİ
Öte yandan hastanın bedeninde de hem hastalığın hem de tedavilerin ortaya çıkardığı son derece karmaşık bir akış içinde yeni normal’in geliştirilmesi çabası olduğunu ifade eden Prof. Dr. Bozbuğa, “Hekimlerin bu son derece kararsız, değişken olabilen dönemde ana göre fiziksel, ruhsal durumu çözümleyip hasta ile ilişkisinde hastanın tedavisi için gereken olumlu duygu, düşünce ve umudu yükseltecek doğru tutum, söz ve davranışı göstermesi gerekiyor. Sonrasında hastalık çok farklı seyredebiliyor. Eğer olumlu bir yönde ilerliyorsa yeni dengenin oluşumu daha da güçleniyor ve hasta yeni normal düzenini oluşturabiliyor. Ancak olumsuz durumlar hastayı reaktif depresyona sokabiliyor. Genellikle ‘ne olacaksa olsun’ tarzında tezahür eden tükenme, isyan, hatta tedaviye uyumsuzluk ve tedaviyi reddetme ortaya çıkabiliyor. Hastalığın seyrine göre çok farklı psişik manifestasyonlar görülebiliyor. Bu dönem artık hastanın tüm hayatını gözden geçirerek vardığı sağlıklı ya da kötüye gidişin yarattığı tepkisel patolojik bir psişik haldir.” dedi.
DAHA İYİ SONUÇ İÇİN TEDAVİDE PSİKİYATRİ DE YER ALMALI
Kanser şemsiyesi altında beyin tümörlerinde de kuşkusuz hemen tüm kanser hastalarında geçerli olduğu şekilde cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, çeşitli ilaç ve genel destek tedavileri ile birlikte tedavi sürecinin yürütüldüğünü belirten Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Beyin tümörlü hastalarda ortaya çıkan yoğun, derinlikli ve kapsayıcı ruhsal etkilenme son derece olağan ve yaygın olmakla birlikte ne yazık ki hastalığın tedavisi yönünden de olumsuz etkilere sahiptir. Bu nedenle, beyin tümörü hastalarında da daha iyi sonuçların alınması için tedavi protokolünün içinde psikiyatri de yer almalı.” ifadelerini kullandı.