Bağırsaklar ruh sağlığını etkiliyor
Dr. Özge Ünlü, vücudun ikinci beyni bağırsakların, ruh sağlığı üzerinde önemli etkisi olduğuna dikkat çekerek, “Depresyondan, kaygı bozukluğu ve eğitimdeki başarısızlıklara kadar farklı alanlarda beyin kadar bağırsakların da belirleyici rolü var” dedi.
Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Özge Ünlü, sağlığımıza birçok açıdan faydası bulunan mikroorganizma toplulukları hakkında açıklamalarda bulundu. Bu organizma topluluklarının mikrobiyota veya normal flora olarak isimlendirildiğini belirten Ünlü, “Bağırsaklarımız mikrobiyota içeriği açısından en kozmopolit ve en yoğun alanı teşkil eder. Mikrobiyotamızın besinlerin emilmesi, çeşitli vitaminlerin sentezinin sağlanması ve bulundukları alana hastalık yapıcı mikroorganizmaların yerleşmesinin önlemesi gibi yararları uzun zamandır biliniyordu. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar gösteriyor ki, bağırsaklarımızın psikolojimiz üzerine de önemli etkileri bulunuyor” diye konuştu.
Bağırsaktaki mikrobiyal kökenli ürünlerin, halk arasında mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin üretimini düzenlediğine ve bunun da vücut metabolizmasını etkilediğine dair kanıtlar bulunduğunu ifade eden Ünlü, “Bununla bağırsaklarımızın birlikte milyonlarca sinir hücresi ile bağlantılı oluşu ve merkezi sinir sisteminden bağımsız olarak da, bağırsak hareketliliği ve hormon salgılama gibi işlevleri görebiliyor olması, bağırsaklarımızın neden ikinci beyin olarak adlandırıldığını ortaya koyuyor” dedi.
DUYGULAR BAĞIRSAKLARI DOĞRUDAN ETKİLENİYOR
Heyecanlandığımızda, kaygı duyduğumuzda, stres, korku gibi duygulara maruz kaldığımızda bağırsaklarımızın hızlıca etkilendiğine, kramp veya ishal gibi belirtiler ile tepki gösterdiğine şahit olunabileceğini belirten Özge Ünlü şu ifadeleri kullandı:
“Önceden bu duygu durum değişikliklerinin bağırsaklar üzerinde etkili olduğu düşünülürdü, bugün ise sindirim sistemimizdeki sorunların psikolojimizi yönlendirdiğine dair pek çok çalışma bulunmakta. Benzer ruhsal sorunlarla baş eden insanların, sağlıklı kişilere kıyasla bağırsak mikrobiyota içeriğinin farklı olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Mikrobiyotanın, psikolojik rahatsızlıkların yanı sıra, kilo alıp-verme, insülin direnci, diyabet, alerji, obezite, deri rahatsızlıkları gibi birçok hastalık üzerindeki etkileri, günümüzde bağırsakların pasif bir organ olarak değil, aktif bir ‘ikinci beyin’ olarak değerlendirilmesine neden olmuştur.”
Bu durumda ‘bağırsak sağlığımızı korumak ve bağırsağımızda bulunan faydalı bakterilerin sayısını arttırmak için ne yapabiliriz’ sorusunun gündeme geldiğini ifade eden Ünlü, vücudumuzun doğumdan önce steril kabul edildiğini ve ilk olarak doğum anında yoğun olarak mikroorganizmalarla karşılaştığımızı söyledi. Daha sonra hava, besin maddeleri ve temas ile karşılaşılan mikroorganizmaların bir bölümünün vücudun çeşitli yerlerine yerleştiğini ve çevresel koşullara bağlı olarak, zaman içerisinde kalıcı mikrobiyotamızın oluştuğunu aktaran Ünlü, sözlerini şu şekilde noktaladı:
“Anne sütü ile beslenen bebeklerin, mama ile beslenen bebeklerden farklı bir bağırsak mikrobiyotasına sahip olduğunu gösteren çalışmalar, bağırsak mikrobiyotamızın beslenmeden ne derece etkilendiğini ortaya koymaktadır. Aslında Türk insanı olarak probiyotik dediğimiz faydalı bakteriler içeren evde mayalanan yoğurtlar veya kefir gibi besin maddelerine yabancı değiliz. Günlük beslenmemizde bu maddelere daha çok yer vererek, gerektiğinde takviyeler kullanarak bağırsak sağlığımızın korunmasına yardımcı olabiliriz.”