“Anne ile bebek arasındaki ilişki kişinin beslenme tarzını oluşturuyor”
Yeme bozukluklarının altında bebeklik döneminde anne ile kurulan bağın rol oynadığını belirten Uzm. Dr. Emin Çağlar, “Psikiyatrik açıdan anne ile bebek arasındaki ilişki kişinin beslenme tarzını oluşturuyor. İlk 1 yaşta anne bebek ilişkisi bozulursa sonraki dönemlerde o çocukta beslenme ve yeme bozuklukları açısından risk meydana geliyor” dedi.
Beslenmenin oldukça geniş bir kavram olduğunu söyleyen Çamlıca Medipol Üniversite Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıları bölümünden Uzm. Dr. Emin Çağlar, “Beslenme içinde yemek, içmek, bebeklik döneminde meme ve biberon emmek olduğu kadar bir insanın zihin, biliş, duygu ve davranışlarını da etkiler. Bebeklik, çocukluk ve ergenlik döneminde pek çok beslenme ve yeme bozukluğu görülür. Beslenme alışkanlıklarımızın, iştah durumumuzun beyinde nörotransmitter adı verilen bir grup salgı maddeleriyle düzenlendiği biyolojik olarak biliyoruz. Psikiyatrik açıdan ise yaşamın ilk yıllarında anne (ya da bakımveren) ile bebek arasındaki ilişkinin o dönemde kişinin beslenme tarzını oluşturduğunun bilinmesi ve duygusal açıdan ona kattıkları oldukça önemli” diye konuştu.
“İLK 1 YAŞ BESLENMESİ ÇOCUĞUN GELECEĞİNİ BELİRLİYOR”
Psikiyatride oral dönem adı verilen ilk 1 yaşta beslenmenin bebek için önemli olduğuna dikkati çeken Dr. Çağlar, “Bu dönemde anne bebek ilişkisi, bebeğin beslenmesi bozulursa sonraki dönemlerde o çocukta beslenme ve yeme bozuklukları açısından risk oluşur. Örneğin; aile içi sorunlar, annenin depresyonu veya kaygısı, bebekte bir takım başka hastalıklar, çok sayıda çocuk sahibi olma sonucu gelişen tükenmişlik gibi nedenler çocukta yeme bozukluğunu oluşturabilir. İlk beslenme dönemi, doğum sonrası meme emme ya da bu mümkün değilse biberon ile olur. Mesele sadece süt değil; tensel temas, sevgi, şefkat ve güven aktarımındadır. Buradaki tensel temas, meme yoluyla emzirerek de olabilir, biberonla beslenirken sarılmayla da. Çocuğunuzun ruhsal ve fiziksel açıdan kaliteli bir şekilde beslenmesini istiyorsanız, onu en iyi şekilde beslemek arzusundasınızdır. Toplumumuzda ‘Anne saçını süpürge eder’ gibi yaygın bir algının içerisinde, annelerin duyguları sıklıkla ikinci planda kalabiliyor. Burada göz ardı edilen sadece annenin duyguları değil, diğer taraftan bebeğin de bu isteksiz ve sıkıntılı emzirme sürecinden nasıl etkilendiğidir” ifadelerini kullandı.
“BESLERKEN SEVGİ, ŞEFKAT VE GÜVEN DE AKTARIN”
Dr. Çağlar, “Kimi anneye göre emzirmek hevesle ve mutlulukla yaşanan bir süreçken kimileri için sıkıcı, acılı ya da sadece toplumsal baskıya boyun eğerek gerçekleşen bir eylem olabilir. Bu bir suç ya da eksiklik değildir. Zorlanarak, isteksizce emzirmek yerine sıcak bir kucaklamayla ve istekle, biberon yoluyla beslemeniz her şeyden kıymetli. Mühim olan o tensel temasın içindeki aktarım. Yani sevgi, şefkat ve güven aktarımı. Besin ve şefkat bir arada olduğunda çocuğunuzun her anlamda doyacağından emin olabilirsiniz. İlk aylarda emmek fiziksel ve duygusal boyutlarda besleyicidir ve bunun gerçekleştiği ağız bölgesi ise o dönem vücudun haz kaynağıdır. Öyle ki süt vermiyor olsa da bir emzik de bu doyumu hissettirebilir. Kaygılı ve sıkıntılı bir anınızda size en çok keyif veren mesela çikolata gibi bir şeyi yediğinizi düşünün. Aslında bebeğin dünyasında da durum pek farklı değil” dedi.
“EMZİRMEYİ MEKANİK BİR EYLEM OLARAK GÖRMEYİN”
Meme emmenin bebeğin kaygısını dağıttığını, yatıştırdığını ve keyif verdiğini ifade eden Dr. Çağlar, sözlerine şöyle devam etti:
“Elbette bunu sadece mekanik bir eylem olarak değil, anne-bebek arasındaki etkileşim bakımından da ele almalıyız. Ona bu imkânın sunuluyor olması bebeği kapsanmış ve güvende hissettirir. Ancak emzirme sadece mekanik bir eylem olarak kalıyor ve anne-bebek arasında etkileşim oluşmuyorsa duyguların sadece yeme davranışıyla kontrol edilmesi söz konusu olabilir. Bebek kaygılandığında, sinirlendiğinde anneyle göz göze geldiğinde; annenin gözünde kendisinin ne kadar değerli ve biricik olduğunu hissetmek ister, bu şekilde yatışır, duygularını kontrol etmeyi öğrenir. Eğer anne dikkatini çocuğu üzerine veremiyorsa, depresyonu varsa, bebeği beslenirken ona odaklanamaz ve bebeğinin duygusal ihtiyaçlarını ihmal etmiş olur. Bu da ileriki dönemler için yeme bozuklukları riskini artırır. Erken çocukluk döneminde en çok görülen yeme sorunları iştahsızlık, yemek seçme ve bazı büyüme-atak dönemlerinde huzursuzluğun olmasıdır. İlk 1 yaşta beslenmenin uygun şekilde yapılması, sonrasında kuralların net ve belirli olması durumunda genelde bunlarla karşılaşılmamaktadır.”
“BEBEĞİNİZDE BU ATAKLARI GÖZLEMLEYİN”
İlk 1 yılın bebeğin en yüksek ivmeyle büyüdüğü dönemlerden birisi olduğunu işaret edem Dr. Çağlar, “Büyümenin yoğun şekilde gerçekleştiği ve beslenme gereksiniminin tavan yaptığı bu atak dönemleri, her bebekte farklıdır. Ancak 1 yaşa kadar bu ataklar yaklaşık olarak 10’uncu günde, 2 ile 3’üncü haftalarda, 3’üncü ayda, 4’üncü ayda, 6’ncı ayda ve 9’uncu ayda ortalama 2-3 gün sürer. Bunların ortalamaya göre verilen bilgiler olduğunu unutmadan, kendi çocuğunuzu gözlemlemelisiniz. Bu dönemlerde çocuk huzursuz ve zorlayıcı olabilir. Neticede kabına sığamıyor, önüne geçilmez bir büyüme hâkim ve bu mekanizmanın işlemesi için besin gereklidir. Onun bu ihtiyacına dayanarak beslenme sıklığını artırabilirsiniz” diye konuştu.
“BU DURUMLARDA HEKİME BAŞVURULMALI”
Dr. Çağlar, “İştahsız olarak tanımladığımız veya yemeği reddeden çocuklara, yemekle ilgili konuların kontrolü daha fazla verildiğinde, daha istekli yemek yedikleri durumlarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Ancak iştahsızlık ya da yiyecekleri reddetme ısrarlı şekilde sürdüğünde, bazı yiyecekler vücudunda kusma, cilt reaksiyonları gibi olumsuz durumlar oluşturduğunda, durumun fizyolojik sebeplerini tespit etmek için bir çocuk doktoruna başvurulmalı. Uygun sağlık müdahalesini aldıktan sonra ise duruma bebeğin ruhsallığı açısından da bakmak sorunu daha iyi anlamayı sağlar. Bebeklerdeki birçok durum gibi yiyeceklere verilen bu reaksiyonların da bedensel ve ruhsal olarak iç içe olduğu unutulmamalı. Verdiği tepkilerin onun ruhsal dünyasında nasıl bir yeri olduğu hakkında düşünmek, gerekiyorsa çocuk psikiyatristine başvurmak uygun olacaktır” dedi.