Anne-Baba hakkı!
Kul hakları içinde en mühim olanı ana-baba hakkıdır. Allah ve Rasûlü’ne itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Çünkü anne ve babalarımız varlık sebebimiz ve velî-nîmetimizdir. Bir anne yüreği ve aile yuvası çocuk terbiyesinin yapıldığı ve istikbalini şekillendiren muhteşem bir dershânedir...
Fazîletli anne-babalar, evlâtlar için büyük bir rahmet ve berekettir. Anne, bir rahmet kucağı, âilede saâdet kaynağı, âilenin şefkat pınarıdır. Bizi önce karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır. Ev tanzîmi ve evlât terbiyesini omuzlarına alan anneler, cidden engin bir muhabbete, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktır.
Mevlana: Anneyi başına tac et!
Bir anne rûhunda biriken o engin şefkatin sınırlarını tâyin edebilecek bir ölçü var mıdır? Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, uyumamış uyutmuş… Hayâtın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını seferber eden anne ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün müdür? Mevlânâ ne güzel ifâde eder: “Anne hakkına dikkat et! Onu başında tâc et! Zîrâ anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.”
Kuran’da anne-baba hakkı...
Cenâb-ı Hak, kendi haklarından sonra anne-babaya iyi ve güzel davranmayı ilk sırada zikrederek şöyle emreder: “Allâh’a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın…” (en-Nisâ, 36)
“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak (karnında) taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için:) «Önce Bana, sonra da ana-babana şükret!ğ diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır.” (Lokmân, 14) Cenâb-ı Hak, kendi rızâsını ana-babanın rızâsına bağlamıştır. Bu hakîkati Rasûlullah (sas) Efendimiz şöyle haber verir: “Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.”
Peygamberimizin şu duâsı bir mü’min için ne büyük bir müjdedir: “Ana-babasına iyilik edene ne mutlu! Allah Teâlâ onun ömrünü ziyâdeleştirsin!” Ebeveynin evlâtları üzerindeki hakları o kadar çoktur ki, bunları ödemek pek zor, hattâ imkânsızdır. Hadîs-i şerîfte buna şöyle bir teşbihle dikkat çekilmektedir:
Anne-baba hakkı ödenmez
“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” Bu sebeple, Allah rızâsı için herhangi bir hayır ve iyilik yapılacaksa, evvelâ ana-babanın düşünülmesi îcâb eder. Sonra da en yakından uzağa doğru diğer insanlar… Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“…Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah, yapacağınız her hayrı bilir.” (Bakara, 215)
Anne-babaya ‘Öff’ bile deme!
Çocuklar, ana-babalarına karşı hürmet, itaat ve gerekli hizmetlerle yükümlürürler. Eğer farklı yerlerde ya da şehirlerde yaşıyorlarsa, ana-babalarını ziyâret edip gönüllerini almalı, duâlarını istemelidirler. Onlara hizmet etmek, güzel söz söyleyip ikramda bulunmak, bilhassa yaşlandıkları zaman evlâtların en büyük vefâ borcudur. Yüce Rabbimiz, onlara karşı en ufak bir memnûniyetsizlik göstermeye bile müsâade etmemiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:
“Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı öf bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle.
En iyi davranman gerekenler?