Yazmak zor ve acı verici oldu
Özlem Alkan K’nın Doğan Kitap tarafından yayımlanan ilk romanı Ağır Bir Şey’in Fazla Gürültü Çıkarmadan Devrilişi, evlilik, cinsellik, yakınlık ve kendi gibi olabilmek kavramlarını açıklık ve cüretle ele alıyor. Yayınlandığı ilk haftada ilk baskısı tükenen roman, dünyanın herhangi bir yerinde rahat edebilecek bir dünya vatandaşı olan, kurulu düzenin tam göbeğinde ama en çok da kendi kafası içinde yaşayan Mine karakteri üzerinden kadın olmanın anlamını sorguluyor. Yazar ile kitabı konuştuk
İyi bir okur olmakla yazar olmak arasında derin bir ilişki var mı? Okurluğunuz sizi yazarlığa ne kadar hazırladı?
Her iyi okur, iyi bir yazar olamayabilir ama bence yazar olmak için nefes kesen metinlerle karşılaşıp “Ben bunu asla yazamam” tevazusuna varmak gerekiyor. İnsanın “Bunu ben de yazarım” dediği noktada önünde okuması gereken daha onlarca kitap olduğunu düşünüyorum. Benim de “Dünyada yazılmış yüzlerce muhteşem roman var, bir roman da ben yazsam ne fark edecek?” safhasından, “Bu romanı yazmak zorundayım” aşamasına gelmek ömrümün büyük bölümünü aldı.
Ağır Bir Şeyin Fazla Gürültü Çıkarmadan Devrilişi’ni yazma süreciniz nasıl gelişti? Ne kadar sürdü?
Romana 2011 baharında başladım. 2012 kışı geldiğinde başka hiç çare kalmamış gibi ona sarıldım. Uzun bir zaman, yazmadığımda hayati bir şey kaçırıyormuşum gibi başka işlerden, sosyal etkinliklerden kaçarak yazdım. Bitmesi 2015 baharını buldu. Ben asker gibi günde 2 saat ya da 5 sayfa gibi hedeflerle yazamıyorum. Öyle yapmaya kalkarsam bakıyorum 20 sayfa yazmışım ama hepsi çöp. Ancak kendimi tamamen karakterime bıraktığımda, kendi yaşamımdan kopup romanın âlemine tam olarak girebildiğimde iyi bir metin ortaya çıkıyor. Bu da duygusal ve fiziksel olarak çok sağlam olmayı gerektirdiğinden her gün o ruh haline hazır olamayabiliyorum. Böyle böyle, bazen romana kendimi tamamen bırakarak, bazen de başıma geleceklerden kaçarak ilerliyorum.
Romanda cinselliğin bu kadar önemli bir odak olması yazar olarak size hangi meseleleri ele alma fırsatı verdi?
Grinin Elli Tonu gibi klişelerle örülü piyasa erotizmini de klasik erkek bakışına hizmet etmesi açısından pek anlamlı bulmuyorum. Ben de cinselliği de hep erkek yazarlardan okuduğum için, bir süre sonra sanki erkek gözüyle görmeye başlamışım, içimde sinsi bir misojiniyi besliyormuşum gibi gelmeye başladı. Ayrıca seksin insan davranışlarında önemli bir saik olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle cinselliği korkusuzca yazmak benim için önemliydi. Bu bana romandaki neden-sonuç ilişkilerini sorgularken, karakterlerime kızar ya da onları kabullenirken kendi değerlerim ve önyargılarımla yüzleşme fırsatı verdi. Okur için de öyle olacağını umuyorum.
Romanda müzik önemli etken
Kendinizi romanda eleştirdiğiniz çarkın ne kadar içinde hissediyorsunuz?
Tamamen içindeyim. Dolayısıyla yazmak zor ve acı verici oldu. Romanı Mine’yi bu çarkın dışına çıkartma yollarını araştırma amacıyla yazdım, ama yazarken de bu işin ne kadar çetrefilli olduğunu gördüm. Mine pek çok yerde beni kızdırdı, benim arzu ettiğim kahraman gibi davranmadı. Hangimiz bir şekilde beslendiğimiz, özgün olma, özgür olma şansı tanımasa da, pek çok yönüyle işimize gelen bu çarkın ne kadar dışına çıkabiliyoruz, bunu ne kadar istiyoruz, neyi göze alabiliyor, neyi alamıyoruz? Bunları düşünmek lazım.
İlk roman otobiyografiktir denir; buna katılıyor musunuz?
Her roman ne kadar otobiyokrafikse ilk roman da o kadar otobiyografiktir. Elizabeth Strout’un çok sevdiğim “Benim Adım Lucy Barton” romanında şöyle bir söz var: “Sadece bir hikayen olacak. O tek hikayeyi pek çok başka şekilde yazacaksın. Bu yüzden hikayeyi dert etme. Bir tane yeter.” Ağır Bir Şeyin Fazla Gürültü Çıkarmadan Devrilişi de benim hikayemi anlatma yollarımdan bir tanesiydi.
Kitapta müzik oldukça önemli bir yere sahip, olaylara ve hislere şahitlik ediyor, kitapta yer alan şarkıların spotify’da listesi var. Müzik seçimlerini nelere göre yaptınız?
Evet, kitapta müzik çok önemli. Bunun esas nedeni Mine’nin müzik endüstrisinde çalışmış, sürekli müzik dinleyen ve yaşadıklarının fonuna da sürekli şarkı yerleştiren biri olması... Dolayısıyla roman için seçtiğim şarkılar mutlaka benim beğendiğim, dinlediğim şarkılar olmak zorunda değil. Ama o sahnedeki duyguyu, ya da karakterle ilgili bir ipucu vermesi açısından çok önem verdim seçtiğim şarkılara. Mine’nin Duygu’nun evine ilk gittiğinde hangi müzikle karşılaşacağı, ya da Bora ile hangi noktada ortaklık kurabileceği çok önemliydi. Bu nedenle bunlar üzerinde çok düşündüm. Bir de roman 2012 yazında geçiyor, bu nedenle o zamana ters şarkılar olamazdı. Mesela Duygu’nun Brody Dalle dinleyeceğini düşünüyorum ama Brody Dalle 2012’de henüz solo albüm yapmadığı için kitaba girmedi.
İham verici fotoğraflardı
Ağır Bir Şeyin Fazla Gürültü Çıkarmadan Devrilişi sosyal medyada viralleşen bir devrilme akımı başlattı. Bunun arka plan hikayesi nedir? Bu süreçte sizi şaşırtan, mutlu ya da mutsuz eden detaylar oldu mu?
Çok takipçili insanların parayla ürün fotoğrafı koyduğunu duyduğumuz, markaların viral kampanyalar için büyük emek sarf ettiği bir dönemde tanımadıkları birinin yazdığı bir ilk roman için insanların kendiliklerinden devriliş mizansenleri tasarlayıp, bu kadar estetik fotoğraflar paylaşmaları hakikaten sürpriz oldu bana. Kapak tasarımını yapan arkadaşım Ayşe Bâli’nin çektiği birkaç devriliş fotoğrafı, önce kendi arkadaşlarım, sonra da yaratıcı çevre içinde bir akıma dönüştü. Sonuçta birbirinden güzel ve ilham verici fotoğraflar ortaya çıktı. Arzum hepsini büyük ebatta bastırıp, en azından kendi zevkim için sergilemek...