Ünü pozitif şekilde kullanmalısınız
Sinem Saniye, Amerika’dan eli boş dönmeyen sanatçılardan. Yaptığı işlerle birçok müzisyene de ilham oluyor. Saniye’nin farklı sesi ve sahnede durdurulamaz enerjisi onun tanınmasını sağlayan etkenler. Genç müzisyen ile müzikal yolculuğunu konuştuk
New York’daki yaşantınız nasıl geçiyor?
3 yaşından beri New York’dayım, Almanya’da doğdum ama burada büyüdüm ve okudum. Yeni albüm için koşturma içerisindeyim. 24 Haziran’da ikinci albümüm ‘Let’s Play’ çıkıyor. Amerika’da konser için hazırlıklar yapıyorum. Geçen hafta New York’ta bir radyoya çıktım. Her gün çok yoğun ama bundan dolayı çok mutluyum.
Ünlü olmak size ne ifade ediyor?
Ünlü olmak pozitif bir durum, eğer pozitif bir şekilde kullanılırsa. Başarılarıyla yükselen, ünlü olan ve ününü iyi yere kullananlar var. Çünkü ünlü olmak bir açıdan kuvvetli bir platform, iyi çalışmalarla olumlu ve pozitif sonuçlara ulaşılabilirsiniz.
İlk albümde daha soft bir sound tercih etmişken, son albümde ise daha indie pop müziğiniz. Neden böyle bir fark oldu?
İlk albümü kaydederken dünya müzikleri çok fazla dinliyordum. Bebel Gilberto’nun albümü çıkmıştı, klasik bossa nova ve caz’a hayran kalmıştım. İlk albümde ister istemez o etkiye sahip oldu. “Let’s Play” ise daha neşeli olduğu için doğal olarak indie pop olarak çıktı. Bu albümü kaydederken de başka sanatçıların müziklerine dinliyordum. Mesela Regina Spektor, Taylor Swift, Eliza Doolittle, Katy Perry... Küçüklüğümden beri zaten pop müziği sevmişimdir. Aslında birçok tarza ilgim var, onun için albümlerim birbirinden değişik olabiliyor. Üçüncü albüm kim bilir nasıl olacak, açıkçası ben de çok merak ediyorum!
MÜZİK YARIŞMALARI KATKI SAĞLIYOR
Amerikan müzik piyasası ile Türkiye arasında nasıl farklar görüyorsun?
Arada farklar da var, benzer tarafları da. Hem Türkiye’de hem Amerika’da müzik sektöründe yarışmalara çok ilgi büyük. ABD’de American Idol ya da The Voice, Türkiye’de O Ses Türkiye veya Yetenek Sizsiniz. Bunlar heyecan verici programlar çünkü hem jürinin hem de halkın katkısı var. Tüm dünyada seviliyor. Aynı zamanda farklar da var. Türkiye müzik sektörü dünyaya daha açık. Amerika’da başarılı olan sanatçılar Türkiye’de de tanınıyor. Amerika’da başarılı olmak içinse hit parça lazım. American Idol’ı kazanan birkaç sanatçı çok büyük plak şirketleri ile albüm çıkardılar ve sonrası iyi gitmedi. Amerika’da bir numara olmak son derece zor, neredeyse imkansız.
Müzik kariyeriniz de uluslararası yarışmaların payı var. Bahseder misiniz?
Evet, 2006 senesinde John Lennon beste yarışmasında dünya müzik dalında “Boom Sheke Nana” parçam birinci olmuştu. Büyük bir onurdu. Bu şarkıyı tek başıma besteledim ve Grammy ödüllü prodüktör Henri Scars Struck ile kaydettim. Bu ödül bana her zaman ilham veriyor.
Kariyer hedefiniz nedir, bundan 10 yıl sonra nerede olmak istiyorsunuz?
Bundan beş yıl sonra beşinci albümümü çıkarmış olmalıyım. 10 sene sonra anne olmak isterim, kitap yazmak, bir sürü şirket açmak isterim. Kendi stüdyom olsun, prodüktörlük denemek isterim. Hedefler sonsuz!
Aşk tüm sorunların çözümü
Love Is A Recipe parçanızda aşkın tüm sorunların reçetesi olduğunun altını çiziyorsunuz...
Mutlaka! Aşk her şeydir. Sadece aşk değil, sevgi. Sevgi, saygı, dostluk, şefkat... Dünyadaki tüm sorunların çözümü olmayabilir ama bence dünyadaki olan en güzel duygular. Ne kadar daha çok aşk, sevgi, saygı, dostluk, şefkat olursa, dünya da o kadar iyi olur.
Bu albümde kimlerle çalıştınız?
“Let’s Play” albümümü ünlü ödülü prodüktör Mikal Blue ile Los Angeles’ta yaptım. Los Angeles’daki stüdyo gerçekten müthiş bir yer çünkü Mikal herkesi tanıyor ve birçok kişiyle çalıştı. Bir gün Jason Mraz geldi stüdyoya, bir gün Tom Hanks’in karısı Rita Wilson. Başka zaman Keith Urban. İlham almamak mümkün değil. Albümde bir tane de düğün şarkısı yer alıyor, “Forever And Ever.” O şarkıyı da ben Eamon ile yaptım. Müthiş bir sesi var ve zaten kendisi de çok başarılı. Eamon’un single’ı ve ilk albümü ABD’de listelere girdi ve çok başarılı oldu.