'Tüm birikimimi bu filme harcadım'
İlker Ayrık, hem yönetip hem de başrolünü oynadığı yeni sinema filmi ‘Yapışık Kardeşler’ ile gündemimizde. Ayrık, yeni filmini Hafta Sonu’na anlattı...
Onu yıllardır ekranda başarılı oyunculuğuyla ve üç sezondur Kanal D’de yayınlanan ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’deki eğlenceli sunuculuğu ile izliyoruz. Hakikaten ekranda ne izliyorsanız ve onu nasıl görüyorsanız gerçek hayatta da öyle... Son derece mütevazı, komik ve doğal bir adam. ‘Yapışık Kardeşler’ filminde tüm yakın arkadaşları ve dostlarıyla birlikte oynayan Ayrık, aynı zamanda filmin yönetmen koltuğunda da oturuyor. Evli ve bir çocuk babası olan oyuncu, sade bir aile hayatının olduğunu ve özel hayatının özel kalmasını istediğini ve çok fazla göz önünde olmayı istemediğini söylüyor.
Nasıl bir film oldu ‘Yapışık Kardeşler’?
Komik film oldu.
Peki diğer komedi filmlerinden ayrılan tarafları neler?
Bu çok zor bir soru. Filmlerin hepsi başka başka... Bunu meyve tabağı gibi düşünebiliriz. Özünde hepsi meyve ama kiminin rengi, kiminin vitamini, kiminin de tadı değişik. Bizimkinin kendine has bir lezzeti var. Bizim sloganımız, iki kat komedi, iki kat kahkaha. Filmde yapışık iki kardeş var, esprisi de burada zaten. Aksiyonu çok yüksek, küfrü olmayan, sempatik ve çok iyi bir oyuncu kadrosu var. Bizim filmdeki oyuncu kadrosundan dört tane daha film çıkar.
Evet, filmin oyuncu kadrosu çok güçlü. Bu kadar iyi oyuncuları nasıl bir araya getirdiniz?
Başrol oynaması mümkün oyuncular, bizim filmde neredeyse arkadan geçiyorlar. Çünkü 15 yıldır bu sektörde biriktirmeye çalıştığım bütün insanları, abilerimi, ablalarımı davet ettim filme.
‘SON BİRKAÇ YILDIR SİNEMAYLA FLÖRTÜM VARDI’
Siz hem oyuncu, hem de yönetmen olarak filmdesiniz. Sizce bir filmi izleyiciye çeken kriterler neler? Seyirci neyi daha fazla seviyor? Sadece iyi oyuncu kadrosu olması yeterli midir?
Beni sinema yapmak zorunda bırakan şey, okuduğum senaryoydu. Her şeyden önce senaryomuz çok komik. Takdir edersiniz ki, herkes kadar çok senaryo okuyan biriyim. Çünkü oyuncuyum. Ben hayatımda hiçbir senaryoya bu kadar gülmedim. Yükses sesle kahkahalar atarak okudum. Son birkaç yıldır sinemayla bir flörtüm vardı. Kısa film çektim, klip çektim, falan falan...
Rol çalışmalarına da katkıda bulundunuz mu?
Bir-iki yerde evet. Ama onun dışında zaten ben oyuncu olduğum için derdimi oyuncuya çok iyi anlatabilen bir yönetmenim. Yani oyuncu nasıl motive edilir çok iyi biliyorum. Onlarca yönetmenle çalıştım, ne duyduğumda rahat ettiğimi ve iyi reji aldığımı çok iyi biliyorum. Dolayısıyla oyuncularımı da ne şekilde yönlendireceğimi çok iyi biliyorum.
Oyuncu seçiminde, hangisinin hangi role daha uygun olacağını nasıl belirlediniz?
Kafanızda bir hayal yaratıyorsunuz. Mesela köyde Bulaşık diye bir karakter var. Bülent Şakrak oynadı. Bülent benim 15 yıllık arkadaşım. O diyologa ruh verebileceğini ve uyabileceğini anlamamak için kör olmak gerekiyor. Bu kadar kolay oldu cast’ı belirlemek. Hep tanıdıklarım rol aldı ve hangisinin hangi role uyabileceğini biliyordum. Bu filmde ilk defa tanıştığım bir tek Ivana vardı.
‘Ivana işi konusunda son derece disiplinli’
Ivana Sert ile çalışmak nasıldı? Onun da ilk oyunculuk deneyimiydi...
Rolünün adı ‘Vahşi Cazibe’. Cast toplantısında hepimizin aklına bu rol için Ivana geldi. Vahşi Cazibe deyince “Ivana’dır bu” dedik. Hakikaten de öyle oldu. Role çok uydu. Ivana, beklentimin çok üstünde, bir dediğimi iki etmeyen, çok profesyoneldi. Asla “Bu böyle olmaz” şeklinde gerdan kıvırması olmadı. İşi konusunda son derece disiplinli ve en iyi olanı çıkarmak için uğraşan bir kadın. Yap diyorsun yapıyor. Olmadı diyorsun, “Peki nasıl yapabilirim” diyor. Çalışması çok kolay ve verimi çok yüksek bir oyuncu oldu bu filmde.
Müjdat Gezen de var filmde. Konservatuvardaki hocanızı kendi çektiğiniz bir filmde oynatmak nasıl bir duygu?
Bu benim ilk sinema filmim olduğu için bana olağanüstü hatıralar bıraktı. Müjdat Gezen Hocam süper kahramandır. Nasıl ki çocuklar, Batman, Superman hayranı, ben de ‘Müjdatman’ciyim (gülüyor). Benim için bir kahramandır. “Hocam filmimi onurlandırır mısınız” diye rica ettim. “Hayatım, istersen bir kafede garson rolü bile oynarım” dedi.
Çok tatlı, çok başka bir adam gerçekten...
Olağanüstü! Çok heyecan vericiydi benim için. Gerçekten hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti. İstanbul’a geldiğim 1997 ekim ayından itibaren her şey gerçekten gözümün önünden geldi, geçti. Okulu ilk gördüğüm andaki tepkim, okula ilk giriş sınavım, hocayla ilk dersim, mezuniyetim, asistanlığını yaptığım altı yıl...