Sinemanın yeni kahramanları Yılmaz, Mustafa ve Sinan
Duayen Turker İnanoglu, Türk filmlerinin tekrar salonları doldurduğunu görmekten çok mutlu. Yılmaz Erdoğan, Mustafa Altıoklar ve Sinan Çetin için "Onlar yeni kahramanlar" diyor
Dışarıdaki karlı, fırtınalı havaya rağmen sözleştiğimiz gün ve saati değiştirmeden görüştük. Türker İnanoğlu bizi güleryüzü ile çok sıcak ağırladı. Bir söyleşiden çok tatlı bir hikaye dinlemek gibiydi. Mart ayında piyasaya çıkacak olan bir kitap var... Dört gözle bekleyin derim. O kitapta İnanoğlu sadece hayatını değil Türk sinema tarihini de anlatıyor...
* İzlediğiniz ilk filmi hatırlıyor musunuz, kaç yaşındaydınz?
Altı yaşındaydım. Sinemayla ilk tanışmam bir kovboy filmiydi.
* Neredeydiniz o zaman?
İstanbul'da. Yazları buraya gelirdik. Ama Türk sinemasına vurulmam "Allahaısmarladık" filmi ile olmuştur.
* Aslında kamera önünde olmak, oyuncu olmak, şöhreti tatmak daha cazip gelir insana. Sizse kamera arkasını, yönetmenlik ve yapımcılığı benimsemişsiniz. Başka bir şey mi saklı burada?
Sevdim bu işi... Fotoğraf bile çektiremem ben... Şimdi arkadaşın çekiyor ama ben hiç rahat değilim. Fotoğraf çekilirken kasılırım o yüzden hiçbir zaman kamera önünü düşünmedim. Bir tesadüfle girdim ben bu işe zaten...
* Nasıl oldu?
Kanlıca'daki yalı komşum Kadri Cenanetli Bey'dir. Son Osmanlı Sadrazamı Saffet Paşa'nın torunu. O evi ara sıra kiraya verirdi, tarihi filmlere. O gün randevu vermiş Funda filminin yapımcılarına. Fakat ani bir randevusu çıkmış. O gelene kadar misafrileri ağırlamak bana düştü. Sohbet sırasında bir kaynaşma oldu. O sırada bir film çekiliyormuş. Sen de gel, yaparsın, edersin derken dalgayla karışık haha hihiyle gittik ve gidiş o gidiş. O tarihlerde Güzel Sanatlar'da okuyordum ben ve grafiker olacaktım.
* Filmler yapıyorsunuz, düşleri gerçeğe çeviriyorsunuz. Şimdi şöyle bir fotoğraflarınıza baktım da, her birinde ne kadar çok şey saklı, bu kadar ödül, bu kadar başarı... Zaman zaman kıskanıldığınızı hissettiğiniz oldu mu hiç?
Belki farkındasınızdır, benim hiç sosyal hayatım yoktur. Galalara, açılışlara hiç gitmem. Gazinoya gitsem ön masada otururken kalkıp tuvalete gidemem. Çünkü herkes bana bakıyor olur. Kimseyi rahatsız etmek istemeyen bir yaradılışım var. Mesela imkânım olsa her işimi kendim görmek isterim. Böyle duygular içerisindeyim. Onun için etrafımdakilerle pek ilişkim olmuyor dediğiniz şekilde. Kendi hayatımda gidiyorum. Çok çalışıyorum, 64 yaşındayım hâlâ çok çalışıyorum.
* Galalara gitmiyorum dediniz. Kendi evinizde mi izlersiniz filmleri yoksa sinemaya mı gidersiniz...
Sinemaya giderim. Benim kendi sinemalarım var. 14 tane sinemam var. Bir tanesine giderim böyle müşteri gibi, kenarda oturur izlerim.
* Son dönem Türk filmlerini izlediniz mi?
İzledim. Yani şu yeni giren Vizontele'yi izlemedim henüz. Sizden sonra izleyeceğim onu da.
* İlkini beğenmiş miydiniz?
Beğenmiştim, çok beğenmiştim. Bunlar sinemanın yeni kahramanları. Yılmaz (Erdoğan), Mustafa (Altıoklar) ve Sinan (Çetin)... Şimdi ben Türk sinemasının kuruluşunun yüzde 52'sinde varım. 90 senelik sinemanın 47 senesinde ben varım. Hâlâ faaliyetini sürdüren, yaşayan demeyeyim, faaliyetini kesintisiz sürdüren tek yapımcıyım. Türk sinemasının pek çok dönemini gördük. Şaşalı günlerini, çöküşlerini... Son yıllarda iki tür sinema yapılır oldu. Bir türü burada pek izleyici bulamayan ama yurtdışında çok ses getiren işler, bir de "Hababam" gibi "Vizontele" gibi Yeşilçam geleneği ile yapılan filmler... Bu yeni hareketlenmenin devamını çok istiyorum elbette.
* Kesintisiz hep çalışmışsınız. O çok çok görkemli dönemden sonra salonlardaki çöküşün ardından bir video film serüvenine girildi...
İşte bunların hepsinin başrol oyuncusu benim. Şöyledir olay, Türkiye 300-400 film çekilen dönemin ardmdan terör hakim oldu sokaklara. Anadolu'da insanlar evlerinden çıkamaz oldular. O dönemde bazı yapımcılar seks ve Çin filmlerine yöneldiler. Hal böyle olunca aile sinemadan iyice koptu. İşte o dönemlerde video işi başladı. 80'lerde bir daha bir hareketlenme oldu. Ama ne diyeyim o dönemlerdeki arayış içinde çekilen filmleri ben anlayamadım. Büyük gayretler sarfettim ama anlayamadım. Aslında böyle uzun ve çileli bir arayış gerekmiyordu. Yeşilçam sineması denenmiş seyircisi ile bütünleşmiş formüllerin sinemasıydı...
* Video döneminden sonra televizyonculuk başladı..
Evet. Eğlence programları ile başladık. Bir Başka Gece ile. Sonra Hodri Meydan'ı yaptık Uğur Dündar'la. Akabinde özel televizyonculuk başladı...
* Eski filmleri izliyor musunuz peki?
Bakın işte o başka bir şey... O filmleri izlemek geçliğimle buluşmak gibi. Arkadaşlarımla buluşmak gibi. O mekanlar, o filmlerde çalışanlar artık yaşamayanlar, o tarihlerdeki hallerimiz, gençliğimiz, heveslerimiz, hepsi var o filmlerde. Çok duygulanıyorum onları seyrederken. Her gece izlerim biliyor musunuz... Çok kıymetliler onlar. Dün yine bir emekçimi kaybettim. Kıymetli bir yönetmenim daha gitti. Samim Değer... Bütün bunlar var o filmlerde..
Bir bakışta keşfettiği starlar
* Bir insanın gözünden anlar mısınız; bundan yıldız olur dediğiniz yıldız olur mu?
Kesinlikle. Bir ışıktır o ve görür görmez anlarsınız. Mesela Türkan Şoray... Çok belliydi... Mesela Demet Akbağ, Gülşen Bubikoğlu, Yasemin Yalçın, Bülent Ersoy. Ben öyle galalara filan gitmem ama başka mekanları çok ziyaret ederim. Mesela böyle dolaşmalarımın birinde bir küçük gazinoda keşfettim Seda Sayan'ı...
* Film seyrederken ağladığınız oluyor mu?
Evet! tabii... Kimseye göstermeden ama...
'Babamdır' dedi Yasemin'i affetim
* Sizi çok seviyor ama çok da çekiniyorlar sizden? Neden dersiniz?
İşimi çok ciddiye alırım... Bunu herkes ve hepsi bilir.Bu sebeple aynı ciddiyeti ve samimiyeti beklerim. Ama öfkem söner. Mesela Yasemin Yalçın sözleşmesi olduğu halde beni bırakıp başka bir aknala geçmişti. Mahkemeye verdim ve çok büyük bir tazminat alacaktım. Ancak mahkemede hakime "Türker Bey babamdır, haklıdır" dedi ve o anda bitiverdi her şey. Nasıl kin tutabilirim ki? Avukatıma talimat verdim. "Derhal bitir bu davayı, kaldır, bir şey istemiyorum" dedim.