Gazete Vatan Logo
MagazinSamimi itiraf!

Samimi itiraf!

Yalan Dünya dizisinin Çağatay'ı Hakan Meriçliler, özel yaşamına dair bilinmeyenleri anlattı

“Yalan Dünya” dizisinin Çağatay’ı Hakan Meriçliler (44) sonradan gelen şöhretin tadını çıkarıyor ama pek de önemsemiyor:
“Bugüne kadar o kadar çok terk edildim ki. Artık alışığım. Şöhret de geldiği gibi gidecek biliyorum ve inan hiç umurumda değil”


Magazin programlarında ve gazetelerde genç sevgilisi ile fotoğraflarını hemen hemen her gün görüyoruz. Gündemimizin yeni yakışıklısı daha doğrusu yeni ‘çapkını’ o. Sokakta rahat adım atamıyor. İnsanlar ‘Sevgılım!!’ diye peşinden koşuyor. Şahit olduğum kadarıyla bir saat içinde minimum 20 fotoğraf çektirmek zorunda kaldı ve plajda tüm kadınların gözü üzerindeydi. Ama ona sorarsanız sadece hayatını yaşamak istiyor; “Yalan Dünya”dan önceki gibi... Hakan Meriçliler’den bahsediyorum. Sohbetimizi İzmir Dikili’de bir plajda gerçekleştirdik. Röportaj aralarında da yüzüp, yan tarafta güneşlenenlerle sohbet ettik, “Hakancım alsana” diye ardımızdan koşturulan köfteleri mideye indirip, ‘Sevgılım’ ile bol bol fotoğraf çektirdik.

Devlet tiyatrolarında ve özel tiyatrolarda uzun yıllardır sahnedesiniz ama “Yalan Dünya” ile ünlü oldunuz. İçinizden ‘Keşke daha erken tanınsaydım’ diyor musunuz?

İlk başlarda ‘İyi ki böyle oldu, şimdi tam zamanı’ diyordum ama sonra fark ettim ki bu şöhret on yıl önce de çok rahat gelebilirmiş ve öyle olsaydı kariyerim bambaşka bir yol alabilirdi. Uluslararası işler yapmak isterdim, artık geç. Halbuki çok iyi bir drama oyuncusuyum ama bu saatten sonra zor. Dünya sinemasında Javier Bardem gibi bir örnek var, öyle olabilirdim belki de. Bir de şöyle bir durum var. Bu benim son işim de olabilir. Bir türlü sevemedim televizyon yüzü olmayı, magazinde boy göstermeyi. Tamam, getirdiği şeyler şahane. Para kazanıyorsun daha doğrusu emeğinin hakkını alıyorsun en nihayetinde ama
44 yaşındayım yahu! Yıllardır bu işi yapıyorum. Bugüne kadar çok acayip rollerde oynadım. 40 oyun oynadıysam 20’si başroldü. Rolleri dünyanın neresinde saysam insanlar önlerini ilikler o kadar yani. Ama işte televizyon ile tanınıyorsun. İnsanlar seni sadece “Çağatay” dan ibaret sanıyor, bu da kalp kırıcı, garip bir durum.

“Gülse (Birsel) yıllardır drama oynamış birinin de komedi yapabileceğini gördü ve fırsat verdi”

Bir röportajınızda “Eski tiyatrocu arkadaşlarım beni aramıyor, sormuyorlar artık” demişsiniz. “Ünlü” olduğunuz için mi sırt çevirdiler size?

Evet, “Sen artık Devlet Tiyatrosu’ndan da ayrılırsın” diyenler oldu hatta. Bambaşka bir yola gittiğimi, değiştiğimi, ‘o dünyanın insanı’ olduğumu. Ama “Hakan bileğinin hakkıyla buraya geldi” diyenler de var biliyorum, çok da hoşuma gidiyor. Genel olarak garip bir şey ‘şöhret’. İnsanın kendi ailesinin tavrı bile değişiyor. Farklı konuşuyorlar seninle. Oysa yapı itibariyle şöhret beni hiç ilgilendirmiyor. Bu yaşadığım şey geldiği gibi gidebilir de. Ve biliyorum ki gidecek, biliyorum ki geçici bir şey. O yüzden neden değişeyim ki? Bugün bir anda eskiye dönsem hiç koymaz bana. Ama işte çevren öyle algılamıyor. Her şey değişiyor. Yıllardır aramayan insanlar, akrabalar arar sorar oldu, borç isteyenler çoğaldı. Bir de ben paylaşımcı biriyim. Makul bir nedeni varsa hepsine yardım da ediyorum. Dediğim gibi bu popülerlik ve onun getirdiği maddi rahatlığı kendimi değiştirecek kadar ciddiye alacak biri değilim.

Tüm bunlar Gülse Birsel’in hayatınıza girmesiyle başladı tabii. O güne dönelim. Nasıl tanıştınız Gülse hanımla?

Dot tiyatrosu’nun kafesinde karşılaştık. 10 Haziran 2011’di. Tanıştıktan sonra menajerimi aradım ve dedim ki “Gülse Birsel ile tanıştım, inanılmaz bir elektriği var. Acaba yeni bir projesi var mı? Katılmak isterim.” Meğer o sıralarda “Yalan Dünya”nın seçmeleri varmış ve bir tek Çağatay rolüne karar verilmemiş. Gülse benimle bir araya geliyor. O noktaya kadar Çağatay küçük bir karakter. Sonra büyütmek istiyor. Birlikte Çağatay’ı ortaya çıkarıyoruz. Ama burada başarı Gülse’nindir. Benim gibi yıllardır tiyatroda drama oynamış bir adamın komedi de yapabileceğini gördü ve buna fırsat tanıdı. Bana resmen sahip çıktı.

Çağatay için “Rutkay Aziz’in kopyası” dendi. Doğru mu? Kimlerden esinlendiniz o role hazırlanırken? Sonra meşhur ‘Sevgilim’ lafınasıl ortaya çıktı?

Rutkay abi var evet ama bir tek o değil. Şimdi ismini söylemek istemediğim dört büyük oyuncunun daha izlerini bulabilirsiniz Çağatay’da. Bir de şu var Çağatay o kadar gerçek ki... Cihangir’de sokakta yürürken o kadar çok Çağatay görebilirsiniz ki. Şöyle söyleyeyim: Çağatay’ın montunun aynısını giyen adam var. Hatta ben gördüğümde uyarmış “Yapma abi” demiştim. Kısacası bu benim tiyatro kulislerinde arkadaşlarımla şakalaşırken yarattığım bir tipleme aslında. O sesi tonunu abartılı kullanımı, mimikleri, konuşması, kadınlara karşı tavrı... Yani ben zaten diziden önce de Çağatay taklidi yapıyordum. “Sevgilim” kelimesini ise Gülse yazmıştı ama “Sevgılım” tonlaması bana aittir.

Sizin de gerçek hayatta Çağatay’a dönüştüğünüze dair bir kanı var. Çok sık magazin basınında yer alıyorsunuz. Cüneyt Özdemiroğlu “Hakan Meriçliler’in Çağatay’a dönüşmesi kaç puan?” diye bir yazı yazmıştı mesela...

O yazı beni ne kadar yaraladı anlatamam. Cüneyt beni tanıyor üstelik. Nasıl bir adam olduğumu biliyor. Çağatay’a dönüşmedim ama dönüşmem bekleniyor. Oysa onunla hiçbir benzerliğim yok, öyle bir hayat da yaşamıyorum. Çağatay’a benzersem magazin için iyi malzeme olacağımdan dolayı üzerime çapkın adam imajı yapıştırılıyor. Arkadaşlarımla bile yan yana gelsem çekiyorlar. Ben yapı itibariyle insanlara dokunmaktan hoşlanan biriyim. Sevdiklerime sarılırım, kucaklarım. Bunlar hep o tarafa çekiliyor galiba. Artık karar verdim.
Göz önünde olmayacağım, kimseye sarılmayacağım ve mümkün olduğunca susacağım.

Hakan Meriçliler, kız arkadaşı Senem Kuyucuoğlu ile...

“Kız arkadaşım henüz 20 yaşında. Sorun bundan kaynaklanıyor olabilir. Ayrıldık da diyemem, birlikteyiz de diyemem. Ne olursa olsun birbirimize değer vereceğiz”

Nasıl bir ortamda büyüdünüz?

Selanik ve Girit kökenli bir anneanne ile büyük bir Yunan evinde büyüdüm, tam Akdenizli bir ailem vardi. Annem çok iyi piyano çalan çok iyi şarkı söyleyen bir kadındı ama bankacıydı, sanatı tercih etmemişti. Babam da sanayiciydi.

İlişkinizle çok sık gündeme geliyorsunuz. İnsanlar “Ünlü oldu, güzel sevgili buldu” diyorlardır. Kavgalarınızı da göz önünde yaşıyorsunuz...

Bu ilişki ben ünlü olmadan önce başladı o yüzden öyle düşünenler yanılıyor. İlişkimiz hep böyleydi. İnişli çıkışlıydı ama şimdi ben göz önünde olduğum için ‘bir ayrılıp bir barışıyorlar’ durumuna düştük. Aramızda büyük bir yaş farkı var. Kız arkadaşım henüz
20 yaşında. Sorunlar bu farktan da çıkıyor olabilir ama özet olarak şöyle söyleyeyim: Çok iyi dostuz. Benim için önemli biri ve ne olursa olsun öyle kalacak. Şimdi ayrıldık da diyemem, birlikteyiz de diyemem çünkü gerçekten ne olacağını ben de bilmiyorum.
Sadece insanlar şunu bilsinler ki ne olursa olsun birbirimize değer veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz.

Bir oğlunuz var. Biraz da ondan ve annesinden bahsedelim. Epey erken yaşta evlenmişsiniz...

Erken evlendim ben. Eşim de tiyatrocu. Aşk evliliği değildi çok yakın dosttuk. Ayla benim en yakın arkadaşımdı, hâlâ da öyledir. Oğlum 12 yaşında ve doğal olarak benim için dünyanın en değerli varlığı. Yıllarca tiyatrodan hayatımı zar zor kazanırken yeri geldi evden çıkmadım ama çocuğumu özel okulda okuttum. Her şey onun için yani. Zaten demin dediğim o kararları yani magazine karşı daha mesafeli durmayı ve susmayı da oğlum yüzünden aldım. Sonuçta o da, eski eşim de beni tanıyorlar ve basında yansıtıldığım halimden memnun değiller. Arayıp “Neden böyle oluyor? Sen böyle biri değilsin ki” diyorlar.

Dövmelerinizi sormadan olmaz...

Dövmemi bundan beş yıl önce yaptırdım. Japon tiyatrosunda “hannya” adında bir mask bu.
Sahneye en son çıkan karakterde, iblis görüntüsündedir ama son sözü o söyler. Çok iyidir ama koyu gözükmek zorundadır. İstanbul’da yaptırdım.

Başka dövme yaptırmaya niyetiniz var mı?


Hayır, başka dövmem olmayacak.

“Oyunuma artık bilet bulmak mümkün değil, bunlar hep ‘Yalan Dünya’dan oluyor”

* “Reklamlarda oynamamı da eleştirenler var galiba. Cevabım çok basit: O para ile ev aldım. Bunca yıl bir evim yoktu, artık var. Para pula çok önem vermiyorum. 66 model Vosvos arabam var ona biniyorum hala. “Mercedes al” diyorlar ama saçma. Arabamın arkasında ise beş yıl önce astığım bir yazı var: “Sanki Ünlü...”

* Çapkın değilim. Tekeşliliğe inanıyorum.
Bir gecelik ilişkiler beni kesmez ve böyle şeylerin peşinde de değilim. Bir sevgilim varsa kimseye bakmam ama sevgilim yoksa daha doğrusu işler iyi gitmiyorsa antenlerimi açarım çünkü ilişki bana acı çektiriyorsa kaçmak istiyorum.

* Bazen günde 2 bin kişi ile fotoğraf çektiriyorum ama bir an bile şikayet etmem. Geçenlerde bir adam ‘Ne hoş, hiç surat asmadı’
dedi benim için. Ne kadar hoşuma gitti
anlatamam. Tabii ki surat asmayacağım, onlar benim izleyicim, değerlilerim.

* Çağatay çapkın biri ya, kadınlarla arası iyi ya. Normal hayatımda da insanlar bana gelip “Abi ne yapayım?” diye danışmaya başladılar. Komik buluyorum tabii durumu. Terzi kendi söküğünü dikemiyor ki en nihayetinde.

* Sinema sanatını çok seviyorum. Hayalim kamera arkasında olmak. İnsan ilişkileri hakkında bir metin üzerinde çalışıyorum. Üniversite döneminde iki kısa film çekmiştim zaten şimdi uzun metrajlı çalışacağım.

* Oynadığım tiyatro oyunu “Ben Feuerbach”a bilet bulmak mümkün değil artık. Bunlar hep “Yalan Dünya”dan oluyor. Çok da hoşuma gidiyor çünkü sahnede Çağatay’ı görmeyi bekleyen izleyiciyi ters köşeye yatırıyorum.

* Çok iyi satranç oynarım. Lisede ödül bile almıştım ama hayatın içinde hamle yapmayı bilmiyorum daha doğrusu yapmak istemiyorum. Nasıl geliyorsa içimden öyleyim. Bu, çoğu zaman kaybettirir adama ama ben bugüne kadar her kaybedişten daha güçlü çıktım.

* Yakışıklı biri değilim, hiç olmadım ama karizmatiğim. Bir de şu var benimle zaman geçiren insanlar bana çok bağlanırlar. Beni terk eden kadınlar beni çok ararlar. Her şeyimi veririm onlara çünkü. İlişkiyi dibine kadar yaşarım. (milliyet)

Haberin Devamı