Rock’n roll bir grup SİYAH!
Müzikal duruşu ile oldukça dikkat çekici yeni bir grup karşınızda; Siyah. Grubun ilk EP’si Mahlas, rock’n roll tarzı ile fark yaratıyor. Barış Baykan, Dünya Kızılçay, Sabi Saltiel, Bora Bekiroğlu’ndan oluşan gruptan Bora ile Siyah’ın yola çıkış hikayesini konuştuk.
Daha önceden Mikado, Can Bonomo ve Odylle dahil olmak üzere birçok projeye dahil oldun. Bize kısaca müzikal geçmişinden bahsedebilir misin?
Aslında hayatımı enstrüman başında geçirdim diyebilirim fakat kendimi en iyi ifade ettiğim bas gitarı ilk elime alışım 14 yaşıma denk geliyor. Orta okulda müzik yarışmalarına katılma amaçlı başladığım enstrüman, hayatımın gidişatını belirledi. Sahne hayatıma 2002’de Rapsodi isimli grupla o zamanların popüler Taksim mekanı Yaga Bar’da çalarak başladım. Bir yandan da üniversitede kurduğumuz Blues/Rock/Etnik füzyon gruplarımla çeşitli mekanlarda ve üniversitelerde çalıyorduk. 2006 yılında üniversitemin bitimine yakın piyasa müzisyenliğini bırakıp kendi projelerimle albüm kayıtlarına girmeye karar verince bir yandan yapımcılık kariyerime de bir yandan başlamış oldum.
Kalan Müzik’ten çıkardığımız ve etnik elektronik füzyon tarzında kendine has bir dil yakaladığımız Avam Garde Trio ile pop ve caz arasında tınılara sahip Odylle-İstanbul Bana Ne Yaptın albümlerinde basları çalmanın dışında hem ortak aranjör, hem de yapımcı görevini üstlendim. Bir dönem Asfalt Dünya ile sahnelerde, WUFI isimli elektro-pop grubunun albümünde ve sahnesinde, Yüksek Sadakat’in son albümünde konuk müzisyen olarak yer aldım. Emre Kula’nın kendi şarkılarından oluşan solo albüm çalışmalarını 2014’ten beri birlikte sürdürüyoruz. 2015 Mayıs’ında da Siyah’ı kurduk ve kendi stüdyomuz olan Gevrec Music Production’da albüm çalışmalarımıza başladık.
ANALOG KAYITLARA ÖZEN GÖSTERİYORUZ
Siyah’ın çizgisi senin bundan önceki çalışmalarından oldukça farklı... Rock’a yönelişinin sebebi nedir? Grubunun kurulma süreci nasıl oluştu?
Aslında rock müzikle her zaman iç içeydim. İlk gençlik zamanlarımız Pearl Jam, Rolling Stones, Page&Plant, Deep Purple, Metallica gibi grupların konserlerinde en ön sırada geçti. Açıkçası bir bas gitarist olarak basçılar kadar -belki de daha fazla- gitar virtüözlerini takip etmişimdir. Siyah’ın müziğinin 4 temel taşı var. Barış, Sabi, Dünya ve ben. Dünya’yla 2000 yılına dayanan bir dostluğumuz var. Birlikte birçok funk ve pop projede sahne aldık fakat hep içimizde bir rock grubu hayali vardı. Sabi ve Barış da İzmir’de liseden arkadaşlar. Onlarla da yolumuz 2014’te kesişti ve Gevrec Music’te ortak olduk. Bu ekibin birlikte çok iyi işler yapacağını düşündüm ve ilk provadan başlayan güzel bir müzikal uyumla yıllarca biriktirdiğimiz farklı rock tınılarını bir araya getirdik.
Birkaç ay önce Mahlas Buduhi adlı ilk EP’nizi çıkardınız. EP çalışması ne kadar sürdü? Söz ve besteler kime ait?
Evet, Mayıs 2015’te başladığımız çalışmalar ilk meyvesini Kasım 2015’te verdi. Bu süreçte her ay 1 şarkının prodüksiyonunu bitirme suretiyle 5 şarkıyı hızlıca paketleme şansı bulduk. Sözlerin hepsini Dünya yazıyor, düzenlemeleriyse grupça yapıyoruz. Maruzat ve Zar, Dünya’nın daha eskiden bestelediği şarkılar. Vazgeçersem’in müziği bütün gruba, Birader ve Selam’ın müziği ise Sabi ve Dünya’ya ait. İlk EP’miz olduğu için yüzde 100 kendi işimiz olsun diyerek kayıtlarda konuk müzisyen kullanmama kararı aldık. Kayıtları ve mastering’i Barış, miksi de Sabi yaptı. Yine Gevrec Music etiketiyle dijital olarak yayınladık. Kapak fotoğrafımızı ben çektim, Jankat Yılmaz tasarladı, Arbil Tabur da modelimiz oldu.
Grup olarak kendinizi nasıl tanımlarsın? Kendinize ait bir diliniz var mı?
Kendimize has bir performansımız ve sesimiz olduğunu düşünüyorum. İyi rock dinleyicileri zaten etkilendiğimiz grupları ve müzisyenleri rahatlıkla fark edeceklerdir. Ama bu coğrafyada yaşadığımızı ve Türkçe müzik yaptığımızı da gözardı etmiyoruz. Kayıtlarda eski usül bant kayıt mantığıyla bilgisayar müdahalesine mahal bırakmadan, her notanın gerçekten çalındığı, amfilerin lambalarının cayır cayır yandığı bir süreç izliyoruz. Bu da grubun provadaki veya sahnedeki enerjisini kaydımıza yansıtmamıza -ya da tam tersine- olanak sağlıyor.
CANLI MÜZİĞİN HAKKINI VERMELİSİNİZ
Birçok grup ile çalışmış başarılı bir müzisyen ve prodüktör olarak sence müzik sektörünün karşı karşıya olduğu en büyük sorun ne?
Ben en büyük sorunun yine bu işten hayatını kazandığı halde yaptığı işe ve kendisine yeterince saygısı olmayan, bu sebeple de sömürü odaklı organizatörlere ve popüler düzene kendini mahkum eden müzisyenler olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında müzisyenler olmasa hiçbir işe yaramayacağı halde kendini bu ülkedeki sanatı ve yeteneği sömürmeye odaklamış organizatörlerimiz, ekürici ve sadece para odaklı mantıkla hiçbir yeni ekibe şans tanımayan, hiçbir taşın altına elini sokmayan yapımcı ve organizatörler de cabası. Canlı müziğin hakkını verenler yaptıkları müzikten para kazanamıyor, popüler kültüre hizmet etmediği sürece kimse yaptığı işten geçimini sağlayamıyor. Bu sadece ülkemizle alakalı bir sorun da değil, dünya genelinde çok sanal, üretimi ve performansı desteklemeyen bir süreçteyiz.
Mesela geçenlerde Joe Bonamassa instagram hesabından Coachella festivalinin internetten canlı yayınlanıyor olmasına isyan ediyordu. İnsanları bir şekilde konserlere gelmeye teşvik etmemiz gerekiyor. Ama ne yazık ki canlı müzik mekanları birbiri ardına kapanıyor. Alternatif müziklerse kendine hiç yer bulamıyor. Üniversite festivalleri iptal ediliyor, sponsorlar yatırım yapmıyor. Daha birçok sıkıntı var tabii ki ama bu sorunların en büyüğü ne derseniz ben hepsi çığ gibi üst üste binerek sektörümüzü büyük bir hızla yok ediyor diyebilirim.