Nesrin Cavadzade sıkıcılığı atıp seksi ve cesur pelerinini giydi. Kadınların profillerini erkeklerden daha çok stalk’ladığını anlattı, “Bunu gay’likle mi açıklayacağız emin değilim ama bana aşırı çekici gelen kadınlar var” dedi. Hürriyet'ten Hakan Genceye konuşan Nesrin Cavadzade'den samimi itiraflar geldi. İşte o röportaj....
* 20’ye yakın ödülünüz var. Ama sosyal medyayla birlikte ‘ödüllü ağır oyuncu’ imajınız aniden seksi kadına dönüştü. Bu değişim nasıl başladı?
Oyunu kuralına göre oynamayı seçtim.
* Ne demek o?
Onlarca sanat filmi yapmış, bir sürü ödül almıştım. Ya çok seçkin izleyici kitlesi olan bir tarafta kalacak, ‘sıkıcı star’ olarak köşemde duracaktım ya da “Bir dakika, diğer tarafta neler varmış?” diyecektim. Ben o perdeyi aralamak istedim. Sadece iyi oyuncu olarak kalmak yerine oyunu kuralına göre oynamayı seçtim. Sosyal medya da bunun bir parçasıydı.
* O zaman sosyal medyada gördüğümüz haliniz bir imajdan mı ibaret?
Aslında ben zamane insanı değilim. Hız anlamında günümüzü hakkıyla yakalayamıyorum, içimde bir dede var. Sosyal medyaysa benim için bir vitrin, sahne... Ama buna tamamen imaj diyemeyiz. Çünkü oyunu kuralına göre oynarken zevk alıyor olman gerek. Ben zevk almadığımı hiç söylemedim!
Güçlendim, özgüvenin harika bir şey olduğunu anladım
* Sosyal medyadaki bu albenili duruşunuz neleri keşfetmenizi sağladı?
İyi ki kendisi olmaktan korkmayan,
albenili bu kadını merak edip paylaşmışım. Güçlendim, özgüvenin harika bir şey
olduğunu anladım. Bunun yanı sıra
toplumun iki yüzlülüğüyle de karşılaştım.
* Nasıl bir ikiyüzlülük?
Mesela kadınlardan en sık aldığım mesajlardan biri “Lütfen erkek arkadaşımı bloklar mısın? Seni takip ediyor”. Çok komik değil mi?
* “Çirkin kaşlarımla işte buradayım” diye bir açıklamanız var. Fotoğraflarınızın altına yapılan bu tip yorumlara takılıyor musunuz?
Zayıflığım da çok eleştiriliyor. “Yorumlara bakmıyorum” diye yalan söylemek istemem. Tabii okuyorum, üzülüyorum. Hemen annemi arıyorum. Ama şimdi harika bir çözüm buldum. Instagram’ı telefonumdan sildim. Sadece tablette, fotoğrafı yüklüyorum, dışarıya çıkıyorum. Ancak gece eve dönünce yorumları görüyorum.
* Kaşlarınızı almıyor musunuz?
Hayır, almam.
İçten yanmalı bir tarafım var, kendi kendimi ısıtıyorum
Bakü’de doğdum. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 11 yaşımda annemle Türkiye’ye geldim. Babamla ayrılmışlardı. Annem bana burada daha güzel bir hayat kuracağına inandı. Tıpçı bir aileden geliyorum. Annem, anneannem
çocuk doktoru. Dedem ilk böbrek naklini yapmış cerrah. Ben ailede tıp okumayan nadir kişilerdenim, sinema-televizyon bitirdim. Babamı 16 yaşımdayken kaybettim. Ama öyle büyük zorluklarımız olmadı. Biz hep kendi kendimizi mutlu eden insanlar olduk. İçten yanmalı bir tarafım var,kendi kendimi ısıtıyorum.
Penelope Cruz’la öpüşmek isterdim
* Okan Bayülgen geçenlerde yaptığımız röportajda, “Türkiye’de oyuncular kakaları gelmiş gibi oynuyor” dedi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Haklı bir tespit. Ama bu sadece oyuncuları bağlayan bir şey de değil. Bu topraklarda zaten birçok kimlik kendini yeterince ortaya koyamıyor, otosansür yapıyor. Kendini sıkarak hareket ediyor. Bu televizyona da yansıyor. Mesela bana cesursun diyorlar ama ben çok cesur değilim, belki diğerleri daha az cesur.
Gerçekten libidoları yokmuş gibi
* Neden böyle?
Bu biraz yaşadığımız topraklarla ilgili, her şeyi tartmak zorunda kalıyoruz. Mesela ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ çok güzel bir film ama hetero bir aşk hikâyesi anlatıyor. Biz neden ana akım bir aşk filminde, gay hikâyeyi anlatıp çekemiyoruz.
* Eşcinsel bir karakteri canlandırır mısınız?
Seve seve... Çünkü hayatta ne varsa o sinemada da olmalı.
* Hiç böyle bir ilişki yaşadınız mı?
Hayır ama ben daha çok kadınlara beğeni ve hayranlıkla bakıyorum. Sanırım çoğu kadın böyle. Sosyal medyada kadınların profillerini erkeklerden daha çok stalk’luyorum. Ne giymiş? Nasıl görünüyor? Bilekleri ne kadar güzelmiş... Bunu gay’likle mi açıklayacağız emin değilim ama bana aşırı çekici gelen kadınlar da var. Mesela Penelope Cruz’la öpüşmek isterdim.
* Türkiye’den?
Kendini o kadar serbest bırakabilen bir güzellik yok ki. Türkiye’de gerçekten oyuncuların libidoları yokmuş gibi (gülüyor)...
Koca dediğin maymundan hallice olur
* Kısa süre önce “Çirkin erkek severim” dediniz. Nereden çıktı bu?
Filmdeki partnerimle aramızda bir şeyler olduğuna dair
haberler çıkmıştı. Filmin lansmanında bunları soracaklarını bildiğim için anneannemin hikâyesini anlattım. Şöyle ki dedem çok yakışıklı bir adamdı ve kadınlar onu rahat bırakmazdı. Anneannem her zaman “Koca dediğin maymundan hallice olur, sakın yakışıklı adama âşık olmayın” derdi. Bunu söyledim. Sonra başım büyük belaya girdi. Sosyal medyadan erkekler “Nesrin şansım var mı?” diye binlerce abuk sabuk fotoğraf yolladı.
* Peki sizin çirkin erkek tanımınız nedir?
Javier Bardem hiç yakışıklı değil, çirkin ama karizmatik. Onunla sevgili olurum. Beni İspanya’ya mı yollasan!
Birilerini taciz etmiş olabilirim, kimse de şikâyetçi olmadı
* Türkiye ve dünyaya dair kafanıza taktığınız neler var?
Hangisini sayayım? Ne vereyim abime? Bir kıta yandı, hayvan soyları yok oluyor.
Beş sene sonra çocuklara ne bırakacağımızla ilgili kafamda ciddi sorular var.
* Mesela geçen yıl tüm dünyada taciz üzerinden #metoo hareketi başladı. Sizin de setlerde başınıza gelen taciz olayları oldu mu?
Ben çok sivri bir tipim. Kim taciz edebilir? Ben yaşamadım ama birilerini taciz etmiş, köşelerde sıkıştırmış olabilirim. Kimse de şikâyetçi olmadı. Bu kadar söyleyeyim!
* Bu kadar cesursunuz. Hadi o zaman itiraf edin, hiç birini aldattınız mı?
Aldatmak biriyle sevişmek ve öpüşmekse yapmadım. Ama bir ilişkim varken, zihnimde başka aşklara savrulduğum oldu. Aşka laf geçmiyor ki!
Ben gerçek bir ‘Kezban’ım ve fethedilmeyi bekliyorum
* Yeni filminiz ‘Aşk Tesadüfleri Sever 2’nin başrolünde aşk var. Peki siz aşkı nasıl anlatırsınız?
Bir şey yaşanamadığı zaman aşk, yaşandığı zaman ilişki oluyor. Benim de kafamı, yüreğimi hep olamayan, yaşayamadığım aşklar meşgul etti.
* Güzelsiniz, ünlüsünüz, yeteneklisiniz... Sorun neydi?
Eskiden kadınlar fethedilirdi. Şimdi erkekler fethedilmeyi bekliyor. Roller tersine döndü. Erkeklerin bir kadınla öpüşebilmek için çaba göstermelerine gerek kalmadı. Ama ben bu konuda gerçek bir ‘Kezban’ım ve fethedilmeyi bekliyorum.
* Konu açılmışken... Film 1960’lar ve günümüzde geçen iki farklı aşk hikâyesini anlatıyor. Sizce arada geçen yarım asırda başka neler değişti?
Senaryoyu ilk okuduğumda geçmişteki hikâyede oynamak istedim. Çünkü günümüzde her şey hızla tüketiliyor. Oysa o dönemde birbirlerinin gözlerine bakana kadar aylar geçiyor. Ufacık bir temas, ömür boyu sürecek bir söze dönüşüyor. Bunu günümüz insanına anlatmak, yaşamak ve yaşatmak o kadar zor ki!
Hayatta yapabildiğim tek şey oyunculuk
* Filmde şarkı söylüyorsunuz...
Ömer Hoca (Yönetmen Ömer Faruk Sorak) senaryodan ilk bahsettiğinde çok heyecanlandım. Canlandırdığım karakter konservatuvarda müzik dersi veren bir öğretmen. Aynı zamanda Ankara’nın kültleşmiş barlarında şarkı söylüyor. Ama bir sorun vardı. Ben hiç şarkı söylememiştim. Direkt, “Ben şarkı söyleyemiyorum” dedim. “Senin konuşma sesin çok mikrofonik ve farkında değilsin” dedi. Bu film sayesinde şan dersleri alıp şarkı söyleyebildiğimi keşfettim.
* Bu iş bir albüm çalışmasına döner mi?
Bunu şimdi söylersem sürprizini öldürmüş olmaz mıyım! Oyunculuğu bırakamam çünkü hayatta tek yapabildiğim şey oyunculuk. Ama benim asıl meselem kendimi olabildiğince şaşırtmak ve tekrarlamamak. Şarkı söylemek de kendimi şaşırtmaya çok dahil bir şey.
* Birçok sanat filminin ardından bir gişe filmindesiniz. Hangisi daha keyifli?
Gişe filmi görülme arzunu tatmin ediyor. Bu önemli. Sanatçılar bunu doyurmalı. Diğer yandan ‘Kuzu’ gibi bir film yaptığımda, yarın öbür gün toprak olup gittiğimde bile o filmi izleyen birileri çıkacaktır. Bu da sonsuzluğa bir şey fırlatmak gibi.