Ona sevgimiz renklerden bağımsız!
Bir çeşit başkaldırış. Enine boyuna bir isyan. Boyun eğmelerden sıdkımız sıyrıldı da ondan bir görüşte sevdik biz bu adamı... Beşiktaş’ın Teknik direktörü Slaven Bilic GQ’ya konuştu...
Antrenmandan çıkıp gelecek. Uzun zamandır üzerine kafa yorduğumuz bir iş. Birbirimize itiraf etmiyoruz ama tüm ekipte biraz tedirginlik var. Bugüne kadar görmediğimiz bir halini göstermek, bilmediğimiz yönlerini keşfetmek istiyoruz. Bunun için konfor alanını bozmamız lazım ama neyle karşılaşacağımızı kestiremiyoruz. Bütün gün sürecek bir çekime tahammül edebilecek mi, istediğimiz kareleri verebilecek mi, seçilen bunca kıyafeti giyer mi? Eski bir bira fabrikasında, dekor için getirdiğimiz deri koltuğa gömülmüş, kara kara bunları düşünüyorum. Röportajı çekimin sonuna sakladım. Zaten söyledikleriyle değil, gün boyu kendisiyle ilgili vereceği ipuçlarıyla ilgileniyorum. Gözüm kapıda. Yolun başında görünüyor. Tam tahmin ettiğim gibi. Eski bir jean, oduncu gömleği ve sırt çantasıyla. Kirli sakalı Yılmaz Güney’in kabulünü alır, parasızlıktan kesilememiş gibi. Topallamasını karizmatik bulan çok, sakatken iğneyle oynamakta ısrar eden bir savaşçının yazgısı olduğunu bilen pek yok. Kafasını kaldırmadan yürüyor. Gönlü yarda olanın gözü yerde olur derler. O da neyle karşılaşacağını bilmiyor. Konuşması bitince bir süre içeri girmiyor, uzaktan fabrikayı inceliyor. Nereye kadar kaçacaksın diye geçiriyorum içimden. Derin bir nefes alıyor ve yanımıza geliyor.
Hepimizle teker teker tokalaşıyor, tokalaşırken de adını soyadını söylüyor. Bu ilk sınavı. Adımı söylüyorum, doğru telaffuz edebilmek için tekrarlatıyor. Sonrasında hep adımla hitap ediyor. Bu da ikinci sınavı. Röportaj vereceği kişinin ben olduğumu söylemiyorum. Halil’den de çekim bitene kadar söylememesini rica ediyorum. Nedenini anlıyor, gülümsüyor.
ŞEHRİN KIYMETİNİ BİLMEK HAYATIN KIYMETİNİ BİLMEKTİR
Aralarda ayak üstü sohbet ediyoruz. Türk futbolunun bek sorunsalından Josip Broz Tito’ya kadar uzanıyoruz. Ne beni kırıyor, ne kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyenleri; ne de işini aksatıyor. “Her sabah köpeklerimi yürüyüşe çıkarıyorum. Evin hemen yakınlarında bir benzinci var, kahvemi oradan alıyorum. Bence dünyanın en güzel kahvesi o” diyor. Rahatlıyorum. Sadece kahveden büyük bir beklentisi olmadığı için değil, kendisiyle ilgili konuşmaya hazır olduğu için. Her sabah, ailece aklımızda kalmasını istediğim görüntüyle uyanıyorum Yaşadığı şehrin kıymetini bilen adamlar, hayatın kıymetini bilen adamlardır benim için.
VAPURA DA, METROBÜSE DE BİNİYORUM
İstanbul’la başlıyoruz. Nerede oturduğunu soruyorum, duymak istediğim detaylarıyla anlatıyor: “Benim İstanbul’dan anladığım inşaatlar, trafik, alışveriş merkezleri değil. Şu an Kandilli’de oturduğum ev, belki ilk alternatifimiz kadar modern değil ama her sabah, bir gün buralardan gidersek ailece aklımızda kalmasını istediğim görüntüyle uyanıyorum.” “İçinden deniz geçen bir şehirde anı değiş tokuşu yapmanın ilk şartı vapura binmektir” diyorum. Vapura da biniyormuş, metrobüse de. Yalnızken de, ailesiyle de. Neden şaşırdığıma anlam veremeyişini seviyorum. Telefonu çalıyor. Arayan kızı. “Bugün okulda ilk günüydü, yanınızda konuşsam olur mu?” diye izin istiyor. Kızıyla konuşurkenki ses tonunu duymak için bundan güzel fırsat mı olur? Dert büyük. “Geçen sene ilkokuldaydık, bütün derslere aynı öğretmen giriyordu ve onu çok seviyorduk. Bu sene her derse ayrı bir öğretmenin gireceğini duyunca yıkıldık. İsme baksana, bi-yo-lo-ji, kolay olması mümkün mü?” diyerek gündemi özetliyor.
OTORİTE ESKİDE KALDI
Taraftarı kendine hayran bırakacak, her futbolcunun çalışmak isteyeceği sıradışı bir tarzı var. Bunun artık sıradışı olmaması gerektiğini savunuyor: “Çocuklarımızı yetiştirişimiz nasıl değiştiyse, bir takımı yönetim tarzımız da değişmiş olmalı. Otoriter bir tavırla bu neslin çocuklarına istediğinizi yaptıramazsınız. Konuşurken teknik direktörünün gözünün içine bakamayan futbolcular eskide kaldı. Yeni nesil bilgisine saygı duyduğu kişiden saygı gördüğünü hissederse onu lider olarak görüyor.”
YENİ NESİLE DİSİPLİN ŞART
“Rakibe saldırmak için değil, gol atıp takım arkadaşlarına sarılmak için sahaya çıkıyorlar. Onlara mutlu olacakları anları artırmak için neler yapmaları gerektiğini konusunda yardımcı olmak için orada olduğunuzu hissettirmelisiniz.”