‘Müziğin dili tektir’
45. İstanbul Müzik Festivali’nin önemli konserlerinden biri de hiç şüphesiz bugün Lütfi Kırdar’da gerçekleşecek TEKFEN Filarmoni Orkestrası’nın 25’inci yılını kutladığı gala konseri. Orkestraya yurt dışındaki başarıları ile adından söz ettiren tenor İlker Arcayürek ve Financial Times’ın “herkesin kalbini çalan” diye tarif ettiği Güney Afrikalı lirik soprano Pumeza Matshikiza eşlik edecek. Konser öncesi Arcayürek ile klasik müzik tutkusunu konuştuk.
İstanbul’da doğup Viyana’da büyüdün. Farklı şehirlerde yaşamak seni nasıl etkiledi?
İstanbul’dan 5 yaşındayken ayrıldım ama Kalamış’taki güzel anılarım hala benimle. Nerede büyüdüğümü hiç mesele etmedim, şehirden çok etrafımdaki insanların önemine inanıyorum. Kendimi tüm dünyadan dostlar edindiğim için çok şanslı sayıyorum; Meksika, Romanya, Şili, Kolombiya, Almanya, İsviçre, Sırbistan, Çin, Rusya ve daha niceleri ve sanırım bu sayede küçük yaştan itibaren bir dünya vatandaşı olarak tüm kültürlere açık olmayı öğrendim. Bunu öğrenmenin yolu ise müzikten geçiyordu, çünkü nereli olursak olalım, müziğin dili tektir, evrenseldir.
Tenor olmaya nasıl karar verdin? Viyana’da başlaman bu kararını etkiledi mi?
Herkesin yolu kendinedir. Benimkini büyük oranda hayatımın aldığı farklı yönler şekillendirdi. 17 yaşımdan itibaren tek başıma yaşıyor ve geçimimi kendim sağlamak için o zamandan beri de çalışıyorum. Bu nedenle okumaya vakit kalmadı halbuki her zaman şarkı söylemeyi hayal ettim. Böylece, ilk ve tek şan eğitmenimle karşılaşana dek, çalışırken korolarda yer aldım. Sonra bu hocamdan 2 yıl boyunca ders aldım. Büyük bir şans eseri bir şan yarışmasına katıldım ve Zürih Operası’nın Uluslararası Opera Studio’sunun seçmelerine katılmaya hak kazandım. O tarihte böylesi prestijli bir operaya başvurmaya cesaret edemezdim. Sanırım korolarda geçirdiğim zamanın bana birçok faydası oldu. Bir topluluk içinde şarkı söylemeyi, müziği şekillendirmeyi ve ifade etmeyi öğrendim ve Claudio Abbado, Nikolaus Harnoncourt, Riccardo Muti ve Christian Thielemann gibi büyük şeflerle çalışıp, onları gözlemleyebildim.
Kimileri üniversiteye gitmediğim ve sahip olduğum becerilerimin çoğunu “yaparak” öğrendiğim için beni otodidakt olarak tanımlar. Bir açıdan doğru. Bir okulun ya da hocanın ‘sıkı kontrolü’ altında kalmadığım için yaparak ve gözlemleyerek çok şey keşfettim.
Dinleyicinin de zevk alması lazım
Bugüne kadar İsviçre’nin en prestijli sahnelerinde yer aldın, Opera Now dergisinin “10 mükemmel tenor” listesindeydin. Bu deneyimini nasıl anlatırsın?
Bir ihtisas dergisinde en iyi tenorlar arasında gösteriliyor olmak elbette büyük bir onur, ancak bence bu bir ‘zevk’ meselesi ve herkes farklı yönleriyle öne çıkar, o nedenle çok da önemsememeye çalışıyorum. Esas olarak iyi müzisyenlerle kaliteli müzik icra etmek beni mutlu ediyor ve dinleyicinin de bundan zevk almasını umut ediyorum, çünkü günün sonunda önemli olan da bu.
Hangi sahne ve hangi eserde yer almayı hayal ediyorsun?
Bir gün, Tosca’da Cavaradossi rolünde söylemeyi hayal ediyorum, ama bu uzun bir yolculuk olacak.
Türkiye ve dünyadan etkilendiğin besteciler kimler?
Şiirlere can verdiği, müziğiyle kelimeleri şeffaf bir biçimde gösterip tarif ettiği için şimdilik Franz Schubert. Sesimle Schubert’in müziğindeki farklı renkleri keşfetmek çok hoşuma gidiyor.
Viyana’dan baktığında Türkiye’deki klasik müzik dünyasını nasıl değerlendiriyorsun?
Birçok dünya yıldızının konser vermek üzere Türkiye’ye geldiğini görüyor ve buna seviniyorum. Bu ülkenin müzik camiası için de bir kazanım. Türkiye’nin de birkaç çok iyi orkestrası ve müzisyenleri var ve bazı operalar da Türk şancıları davet ederek işbirliği yapmaya başladılar. Dilerim Türkiye’de müziğe olan ilgi, barok ve oda müziği ile genel anlamda daha geniş yelpazede farklı tarzları da kapsayacak şekilde zenginleşir.
Türk sanatçılarını destekliyorlar
Genç müzisyenlere ne önerirsin?
Her şeyden önce, herkes kendi yolunu çizmeli. Bu bazıları için daha uzun olur, kimisi de hızlı ilerler. Başkalarının başarısını asla kıskanmamalı. Mesela ben, kendim hakkında düşünmeye çok emek, gözyaşı ve zaman sarf ettim. Aynaya bakıp kendine karşı dürüst olmalı ve gerçekten başarmak istiyorsan da kendine güvenmelisin.
Tekfen Filarmoni ile nasıl buluştunuz, temsilden bahseder misin?
Bugünki konser, çok özel bir orkestra ve şahane bir soprano ile çok heyecan verci olacak. Sahneyi paylaşacağım soprano Pumeza Matshikiza hakkında, kendisiyle birlikte söyleyen Stuttgart Operası’ndaki arkadaşlarımdan çok övgüler duyum ve tanışmayı iple çekiyorum. Sesini gerçekten çok beğeniyorum ve ikimizin sesinin de uyumlu olacağını düşünüyorum. Tekfen Filarmoni Türk müzisyenleri desteklediği için, festival ile birlikte konserde Pumeza’yla beraber bir Türk sanatçı da olması yönünde tercih kullandılar, ben de severek kabul ettim.
Müzik dışında nasıl bir hayatın var?
Ağustos’ta baba oluyorum. Eşim ve ben çok heyecanlıyız. Dostlarım iyi yemek yaptığımı söyler ve vakit buldukça, dostlar arasındayken mutfağa girmeyi seviyorum. Sporu takip ediyorum, özellikle futbol ve basketbolu. Daha gençken, İstanbul’da kuzenime ziyarete geldiğimde Fenerbahçe maçlarına da giderdik. Benim de biraz oynamışlığım var. Zürih Operası’nda da bir takımımız vardı ve ben de diğer opera ve orkestra takımlarına karşı forvet oynardım.