Lolita okuyan pedofilleri mi kutsuyor?
Türkiye’de bir taraftan kadına şiddetin sıradanlaşması tartışılırken, diğer taraftan da kadınların konumu ve algılanışı konuşuluyor. Yabancı Yayınları’nın yeni kitabı “Gözlerindeki Canavar” üzerinden başlayan tartışma ise büyümeye devam ediyor.
Bir blog’da yazılan bir yazıyla başlayan tartışmayla okurlar, “Bu tip kitapları okuyan kadınlara her şey müstehaktır,” diyenlerle, “Kurgu bunlar canım...” diye iki sivri köşeye çekildi.
Olay kitap “Gözlerindeki Canavar” ise temelinde karmaşık bir aşk hikayesini anlatıyor.
Karissa ise New York’ta hayatta kalmaya çalışan bir üniversite öğrencisi... Hayatı boyunca annesi tarafından korunmuş ve özgürlüğün anlamını keşfetmeye çalışıyor. Zengin, yakışıklı ve çarpıcı bir adam olsa da Ignazio’yu onun için çekici yapan nedenlerden biri de adamı tam olarak çözemeyişi... 18 yaşındaki Karissa ve 38 yaşındaki Ignazio’nun ilişkileri başladıktan sonra aralarında yaşananların gittiği yön, tartışmanın varlığından da anlayabileceğiniz üzere pek sıradan değil...
İlişkileri, her ne kadar “Grinin Elli Tonu” misali bir ritüel taşımasa da tarafların kendilerini ait hissettikleri konumlar ve cinselliğin içerdiği şiddet açısından BSDM temelli bir ilişki olarak görülebilir. “Grinin Elli Tonu” tecrübesinden BSDM terimine hakimsek de basitçe açıklamak gerekirse, taraflardan birinin diğerine tüm kontrolünü isteyerek teslim ettiği, tercih etmeyen kişilerin şiddet olarak adlandırılabileceği bir fiziksel aksiyonun var olduğu bir ilişki türü olarak açıklayabiliriz.
“Gözlerindeki Canavar”da da aslında farklı bir durum yok. Ignazio ve Karissa arasındaki ilişki, iki tarafın kabulüyle gerçekleşen bir ilişki... Kaldı ki şiddet olarak nitelendirilebilecek anlardan Karissa zevk alıyor.
TARTIŞMANIN MİHENK TAŞI
Kitabı seven kitlenin neden sevdiğini anlamak zor değil: Karakterler başarılı yansıtılıyor. J. M. Darhower, Karissa ve Ignazio’yu tutarlı bireyler olarak anlatmış. Kitap, iki insanın geçmişlerinin, geleceklerini nasıl etkilediğini anlatıyor aslında. Bunu da tabu olarak sayılan bir sürü olguyu kullanarak yapıyor: Şiddetin varlığı, kadının pasif kalması, çiftler arasındaki yaş farkı...
Ama tartışmayı sürdürenlerin atladığı bir nokta var: Bir eserin gerçek hayatta yaşamayı tercih etmeyeceğimiz şeyleri anlatması ve bizim bu kitapları alıp okumamız, kimliğimizi oluşturan etmenlerden değil... Edebiyat her şeyi anlatabilir, olmayanı mümkün kılabilir, yoktan var edebilir. “Lolita” okumamız pedofilleri haklı bulacağımız ya da “Suç ve Ceza” okumamız katilleri kutsayacağımız anlamına gelmiyor. Bir eserde önemli olan, anlattığı hikayeyi ne kadar başarılı anlatabildiğidir.
“Gözlerindeki Canavar”da dikkat edilmesi gereken tek şey bu...