Kibirden uzak bir yıldız
Uzun süredir bir projede yer almayan Nehir Erdoğan, sessizliğini Vogue için bozdu...
Güzel oyuncu Nehir Erdoğan, yakında vizyona girecek yeni filmi Silsile öncesinde, bir süredir yaşadığı Paris’ten geldi ve Vogue Türkiye’nin Şubat sayısı için Kemerburgaz’da Vogue Türkiye objektifine poz verdi. Naz Bileydi’nin moda editörlüğünde gerçekleşen çekimi ve oyuncunun portresini ise filmin de senaristlerinden Cem Akaş yazdı: "Silsile öncesinde Nehir’le tanışmıyorduk; aslında Silsile’nin çekimleri sırasında da tanışmadık. Filmi çekme aşamasında da ben kendi hesabıma epeyce yorulmuştum. Tekrar tekrar çekimleri izlemek bile bir ömür törpüsü gibi geldi bana, içim kıyıldı, setten elimi ayağımı hemen çektim. Nehir’in sahnelerine de denk gelmemiş oldum."
PARİS'TE YAŞIYOR
Boğaz’a bakan bir sırtta buluştuk Nehir’le. Zaten üç günlüğüne İstanbul’daydı, filmin dublajını tamamlayıp ertesi gün yeniden Paris’e dönecekti. Bir süredir Paris’te yaşıyordu, orada oturan bir arkadaşı bir yıllığına Türkiye’ye dönünce Nehir de onun evine yerleşmişti, Sorbonne’da Fransızca kursuna gidiyordu. Ne yapacaksın Fransızcayı, dedim, omuz silkti – hoşuna gidiyordu, ders dinlemek, başka birilerini dinlemek ve bir şeyler öğrenmek iyi geliyordu. Onun da ötesinde, Türkiye’de olmamak, farklı nefes almasını sağlamıştı.
'BEN OYNAYAMIYORUM'
Silsile’de Ece’yi oynama teklifi de Nehir’i Paris’te bulmuştu. Casting ajansı sahibi Harika Uygur senaryoyu yollamış, bir bak demişti. Nehir dediğine göre pek de yeni bir projeye kalkışma havasında değildi o sıralarda; hatta oyunculuğa bir daha bulaşmamayı ciddi ciddi düşünüyordu. Orada durdurdum Nehir’i, nedir bu oyunculuğu bırakma meselesi, diye sordum. Öyle, ben oynayamıyorum, dedi, bunu da “marketing” olsun diye söylemiyorum, biliyorsun şimdi bu tarz çok moda. Bilmiyordum. Kim dedi sana oynayamadığını, dedim, kimse, dedi. Kendi kendine karar vermişti. Türkiye’de dizi oyuncusu olmanın insanlık dışı yoruculuğu üzerine konuştuk biraz, 16 saat süren setler, bir köşeye kıvrılıp uyumalar ve kalkınca kaldığın yerden çekime devam etmeler vs. Oynadığı dizilerden fena olmayan bir para kazanmıştı, şimdi idareli olmaya çalışsa da sonuçta Paris’te yaşayabilmesini buradan kazandığına borçluydu, ama gerçekten bıktığı belli oluyordu.
İŞLETME OKUDU
Nasıl başladığını merak ediyordum, Marmara Üniversitesi’nde işletme okurken insan nasıl oyunculuğa geçmeye karar verirdi; öyle bir karar verecekse neden işletme okurdu? Babasının mali müşavirlik şirketi vardı; Nehir’in abisi fizik mühendisliğini seçtiği için, baba mesleği ailenin küçük kızını bekliyordu. Ne var ki Nehir’in hikayesinde baba gerçekten de kısa bir süre sonra ölüyordu, geride sözlerini daha da ağırlık kazanmış bir halde bırakarak. Ama televizyon programı sunuculuğu, dizi oyunculuğu, filmler derken, Nehir kendini işletmeciliğin çok uzaklarında bulmuştu.
'KOMPLEKS YAPTIM'
"Uzun süre kompleks yaptım konservatuar kökenli olmadığım için" dedi, onu aşmam çok zor oldu. Belki oyuncu olmadığını düşünmenin nedeni de odur, dedim, ama Los Angeles’ta iyi bir oyunculuk kursuna gitmişsin galiba? Bir şey demeden, ağzının kenarıyla gülümseyerek bana baktı; gittim tabii, dedi, ama o da pazarlama sonuçta, burada öyle bir hale getirdiler ki o kursu, büyüttükçe büyüttüler.
'HAYAT ÜSTÜN GELİR'
"Silsile nasıl gitti peki?" diye merak ettim. Bir önceki gün, filmin bitmiş halini ilk kez seyrettiğini biliyordum Nehir’in. Önce duraladı yine, sonra çok beğendim, dedi, Ozan tabii o kadar ileride ki bizim sinemamızın geri kalanından, ben kendimi bile seyretmedim bir noktadan sonra. Nedir peki filmin derinlikleri, diye sormak zorundaydım tabii. Kibir, dedi Nehir, hayata karşı, insanlara karşı kibirlenirsin, ama bir yerde hayat üstün gelir. Ben Ece’ye benzemiyorum, ama ben de bıktım hayatımızdaki bu kibirden; iyi, sakin, aşağıdan ya da yukarıdan bakmayan insanlarla çevrili olmak istiyorum artık.
'KALBİNİ AÇIKTA TAŞIYAN'
İyice üşümüş, çokça kahve içmiştik. Kalktık; Levent’e kadar yürüdük. Kendi halinde, kafası herkes kadar karışık, kalbini herkesten biraz daha açıkta taşıyan, kibirli olmamaya çalışmasının bir tür kibir olarak algılanmasından korkan, her an atalete teslim olacakmış gibi görünürken kıyısından kıvrılıp çağıldamaya başlayan Nehir’le vedalaştık.