‘İnancımızı kıramadılar!’
Gülay Say, Rus yazar Dostoyevski’nin dünya klasikleri arasında yerini alan ‘Suç ve Ceza’ eserinden aynı adla sahneye uyarlanan ve beş yıldır kapalı gişe oynanan oyunda üç farklı karaktere hayat veriyor. Aynı zamanda ‘İçerde’ dizisinde oyuncu koçluğu yapan Say, “Suç ve Ceza’yı sahneleme aşamasında ‘Yapamazsınız’ diyenler, umudumuzu ve inancımızı kıramadılar” diyor
Oyuncu olmaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?
Aslında bu bir karar veriş değil. Bir an durup ‘Hadi bir bölüm seçeyim, o da oyunculuk olsun!’ demedim hiç . Bu karar netti, böyleydi zaten…
Klasik eserlere aşığız
‘Yabancı Sahne’ kurucularındansınız. Oyun seçiminde neleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Biz sevgili Deniz (Hamzaoğlu) ile 2012 Mayıs’ında çıktık bu yola. İlk göz ağrımız ‘Suç ve Ceza’ oldu. İkimiz de ‘klasik metinlere aşığız’ diyebilirim. Bu yüzden, tiyatromuzun ana ilkesi, ‘Eski Metin / Yeni Dramaturgi’ olmuştur. Suç ve Ceza’nın ardından, benim çok istediğim bir eseri repertuarımıza aldık: Beyaz Geceler… Ardından ‘Küheylan’ geldi. Bu yıl da ‘4:48 Psikoz’.
‘Suç ve Ceza’ gibi klasik bir eseri sahneye taşımanın hazırlıkları ne kadar sürdü? Sahnelemeden önce çekinceleriniz var mıydı?
Tiyatroyu kurduğumuz o dönemde, ‘Suç ve Ceza’ fikri çok netti. Sahneleme döneminde “Bu çok zor, yapamazsınız” gibi sözler çok söylendi ama kararlarımız hiç değişmedi, kırılamadı inancımız ve umudumuz…
Oyunda illüzyonu seviyorum
Oyunda 3 farklı karakteri canlandırıyorsunuz...
Alyona, Nastasya ve Sonya… Sahnede gittikçe gençleştiğim bir yaş düzeni var. Üç karakter de başka başka buluşuyor seyirciyle. Bunu çoğu zaman itiraf etmişimdir. Oyuna hazırlanma aşamasında içten içe kendime şunu söylediğimi hatırlıyorum: ‘Sonya kolay da yaşlı kadını (Alyona) nasıl çıkarmalı?’ Ve inanın, beni en çok zorlayan Sonya oldu. Bir de galiba oyundaki o illüzyonu seviyorum. Oyunda elbette ki tek bir Raskolnikov’umuz var (Yiğit Uçan). Deniz ise iki rol oynuyor: Marmeladov ve Porfir Petroviç. Raskolnikov’un kafasını tamamen allak bullak eden tüm bu rollerin değişimlerinin seyircide bıraktığı etki ise enfes…
Çok kısa sürede bir karakterden diğerine geçiyorsunuz... Hem hazırlanma hem de duygu olarak zorlayıcı değil mi?
Sahne geçişlerinde makyaj, saç ve kostüm değişimi için bana kalan süre 1 dakika, 27 saniye. Bir sonraki karaktere geçişte, bir öncekinin bütün etkisini, görselliğini, duygusunu, ses tonunu, yönelimlerini değiştirip yepyeni bir bedenle ve ruhla sahneye girmek, gerçekten inanılmaz bir deneyim. Kısacası zorluk gibi görünen şey, aslında benim için müthiş bir adrenalin ve bu illizyonun verdiği müthiş bir keyif… Bunu seyircide de görüyorsunuz. Evet, sizin aynı kişi olduğunuzu biliyor ama asla öyle görmüyor. Hatta bazen o kadar aynı görmüyor ki ‘Yaşlı kadını (Alyona) oynayan oyuncu niye selama çıkmadı’ diyen çok seyirciyle karşılaştım.
Hayat, masum gülücüklerde saklı
“Her oyuncunun olduğu gibi benim de gönlümde yatan roller var elbette. Bir gün Esmeralda’yı oynamayı çok arzu ediyorum mesela. Ama bunun bir sınırı yok tabii. Bir diğeriyse sosyal sorumluluk projeleri. Son dönemlerde şöyle diyorken buluyorum kendimi: ‘Hayatımda gülümseyebilmek ve başımı yastığa koyduğumda huzur duyacağım tek şey; içten her gülümsemeye şahit olabilmek…’ Öyle ya, hayat en masum gülücüklerde saklı aslında…”
‘İçerde’de ego yok bol sevgi var
- Tiyatro oyunlarınızın yanı sıra ‘İçerde’ dizisinde oyuncu koçluğu da yapıyorsunuz...
Daha önce ‘Beş Kardeş’de de birlikte çalıştığımız, yürütücü yapımcımız Yamaç (Okur) Bey vasıtasıyla dahil oldum projeye. Oyuncu olmanın dışında keyif aldığım bir alan eğitmenlik, koçluk. Öyle ki çalıştığınız arkadaşlarınız, birer çocuk oyuncuysa... Onlarla çalışırken, sohbet ederken, daha doğrusu onları dinlerken çok şey öğreniyorum diyebilirim. Şöyle ki, zaman geçip de insan yaş aldıkça, çoğu duyguyu unutuyormuş. Ben de bunu yaptığım koçluk sayesinde öğreniyorum. Kısaca çocuklarımdan ve elbette keyif dolu setimden öğrendiğim şeyler paha biçilmez. Yönetmenimiz Uluç Bayraktar ile çalışmak ise bambaşka bir deneyim benim için…
- Dizi, seyirci tarafından çok sevildi. Kamera önünde oldukça uyumlu bir ekip var. Kamera arkasında nasıl peki?
Enfes bir ekip ruhu var. Hiç kimse ‘Benim işimin dışındaysa yapmam’ diye düşünmüyor. Herkes, her şeyi hep birlikte yapıyor. Sanırım ortamın huzurunu sağlayan da bu, egonun devreye girmemesi. Yani İçerde, bol sevgi içeriyor…
-Yakın zamanda bir de filmde rol aldınız. Konusu nedir?
Oyuncu bir adamın (Marlon), türlü hayallerle işine ve hayatına tutunma çabalarını trajikomik bir anlatımla izleyecek seyirci. Bugüne dek deneyimlediğim karakterlerin arasında kendine özel yerini aldı bile Bade. Kendi kuralları dahilinde insanlara çizdiği bir sınır var Bade’nin ve aslında o sınırın hemen ardında başka türlü bir kız yatıyor. Film şimdi festival yolculuğunda.