'Erol Evgin’e olgunluk dönemi yaşatıyorum'
Yılların usta sanatçısı Erol Evgin, bu yaz 45’inci yıla özel Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda iki muhteşem konser verdi. İstanbul yaz konserlerine titizlikle hazırlandığını belirten ve verdiği emeğin karşılığını aldığını söyleyen Evgin ile sanatta geçirdiği 45 yılı Hafta Sonu’na anlattı. İşte tüm samimiyetiyle Erol Evgin...
Emeğin geri dönüşümünü almak neler hissettiriyor size?
Bu çok büyük bir mutluluk ve keyif veriyor. 2005 yılında Melih Kibar’ı da yitirdikten sonra bizim bu şarkıların raflarda olmadığını gördük. Melih’in ölümü üzerine iki tane koleksiyon albüm yaptım; ‘İşte Öyle Bir Şey’ ve ‘Tüm Bir Yaşam’ diye. O albümlerde bir rüzgar esti, 2005 yılından itibaren yoğun çalışmaya başladım. Ben buna bit pazarına nur yağdı diyorum (gülüyor). Bu çalışmaların ve yoğunluğun taçlandığı yer İstanbul’da Açıkhava’daki yaz konserleridir. Açıkhava Tiyatrosu’nda yaptığımız yaz konserleri, hem ne kadar sevildiğinizin bir göstergesidir hem de bir prestij ve gövde gösterisidir. Bu konserlere çok büyük emekle hazırlanıyorum. Biliyorum ki günümüz koşullarında bir konsere gitmek çok büyük fedakarlık. Bana da ülkemize gelen dünya starlarının konserleri için davetiyeler geliyor ama kalkıp da o trafiği ve o kalabalığı göze alıp gidemiyorum. Geçtiğimiz haftalarda Monica Molina konser için İstanbul’a gelmişti, yine bana da davetiyesini gönderdiler fakat kalkıp gidemedim. O gece, o konser verirken onun CD’sini koydum, evin terasında dinledim (gülüyor). Bu yüzden konserlerimde Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduran dört bin-beş bin kişiye şükran borçluyum.
45 yıl önce her şeyin bir ruhu vardı
45 yıl kendi alanınızda kalıcı olmanın ve ayakta kalmanın sırrı nedir? Bunun bir formülü var mı?
Bu, dönemlerin ruhu ve şarkıların gücünden geliyor. Az önce siz kayıt cihazını açmadan da söyledim, benim ilk çıktığım dönemlerde her şeyin bir ruhu vardı ve her şey uzun soluklu yaşanırdı. Bugünkü gibi çabuk tüketilmezdi. Giysiler, eşyalar, arkadaşlıklar, dostluklar, aşklar, şarkılar her şey daha kalıcıydı ve uzun solukluydu. Bizim çok doğru bir ekibimiz vardı; her seferinde Çiğdem Talu ve Melih Kibar’ı anıyorum... Onlarla birlikte onlarca şarkı yaptık ve her biri Türk halkının yaşamlarına fon müziği oldu. Şarkıların ve benim gücüm buluşunca bu günlere kadar gelebildik. Allah’ın da lütfu demeliyim. Sağlığım var ki hala ayaktayım, aynı enerjiyle işimin başındayım. Malumunuz, sağlık ve demokrasi elden gittikten sonra kıymeti anlaşılan iki şeydir. Onun için ikisinin de kıymetini bilmeliyiz. Bedenime ve ruhuma iyi bakmaya çalışıyorum. Hem gıda diyeti hem insan diyeti yaparım. Üç-dört aydır hiç ekmek ve hamur işi tüketmedim çünkü benim bedenime zararlı olduğu söylendi. Ayrıca bana zarar verdiğini düşündüğüm hiç kimseyle görüşmem. Bu demek değil ki kendimi bir koza içinde koruyorum, çok seçiciyim; evden çıkarım, kahveye girerim herkesle hal hatır sohbet ederim. Sadece dostluk ilişkilerimde seçiciyim.
‘İmkanlar büyüdükçe egolar şişiyor’
İmkanlar büyüdükçe, ego da mı büyüyor?
Evet. Olabilir. Egolar şişiyor. Bu işler gelip geçici işler, bunun farkına varmak lazım. Ün hastalıktır; psikolojik bir sıkıntıdır. Ama gerekli de... Biz gerekli olduğu kadarını kullanıyoruz. Yaptığımız işi duyurmak için kullanıyoruz. Bizi ötesi fazla ilgilendirmiyor.
İlerisi için hayalleriniz neler?
Ben hep iyi şarkı söylemeyi hayal ederdim. Bir de bu ünün ve şöhretin beni fazla değiştirmemesini, doğru bir adam olarak kalmayı hayal ederdim. Bunu başardığımı zannediyorum, yani fena gitmiyorum galiba (gülüyor). Benim eskiye dair aklımda kalan şey; işimizi çok fazla ülke sınırlarına taşıyamadık. Yurt dışında konserler verdik ama hep Türklere yaptık. Türkiye müzik konusunda hep kıyıda, köşede kalmış, kapalı bir ülke oldu. Rusya’ya komünist derdik ama bizmişiz esas komünist. Biz dışarı çıkamıyorduk. Yasalar çıkardı ve yurt dışına yılda bir ya da en fazla iki defa çıkabilirdik. Ve kural koyulurdu, cebinde sadece 100 dolar ya da 200 dolar olacak diye. ‘Türk Parasını Koruma Kanunu’ diye bir kanun vardı. Yani öyle saçmalıklar vardı ki... Almanya’dan bir trene binip bütün Avrupa’yı dolaşırsın, böylelikle gittiğin yere kendi kültürünü de götürebilirsin. Ama biz çok kapalı bir toplumduk. Şimdi gençler daha iyi durumdalar ve şartlardalar. İnşallah sosyal haklar, hukuk, demokrasi ve özgürlüklerde de aynı konuma gelelim. Yalnız ekonomide iyi olmak, sosyal hakları boşlamak bir şey ifade etmiyor.
‘Benim de bir siyasi duruşum var’
Ülke gündemi ve siyasetteki gelişmeleri yakından takip ediyor musunuz?
Ediyorum tabii ki. Sanatçı olarak siyasetin içerisinde hiçbir zaman yer almadım. Bunu da tasvip etmiyorum. Biz hep Türkiye’de yaşayan bütün insanların mutluluğu ve birlikteliği için sanatımızı icra ediyoruz. Benim de bir siyasi duruşum ve görüşüm var. Bu ülkenin kuruluş felsefesine, Atatürk ve silah arkadaşlarının verdiği emeklere ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yürekten bağlıyım ama günümüzdeki siyasi şeylere katılmayı doğru bulmuyorum. Keza hiçbir dönem de bulmadım.
Gezi Parkı’ndaki gençler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu olaydan önce günümüz gençliğinin kendilerinden başka bir şeyle ilgilenmediğini düşünürdüm. Ama yanıldığımı anladım. Gençlik orada, hepsi bir araya geldi. Yelpazenin her köşesinden, ayrı noktasından kişiler tek bir hedef için bir araya geldi. Özel hayata saygı diye başlayan bir çığlıktı ve mizahla ortaya çıktı. Mizah insanı korur. Gülmek bizi diğer canlılardan ayıran bir haldir. Gezi Parkı olaylarında da o mizahi durumu çok sevmiştim.
‘İşimle eşimi net çizgilerle ayırdım’
Günümüz şarkıcılarından kimleri dinliyorsunuz?
Tarkan, Sertab Erener diyeceğim ama onlar da orta yaşa geldiler. Bizim dönemimizde ruhu sallayan şarkılar vardı, şimdi ise bedenleri sallayan şarkılar var. Aradaki en büyük fark bu.
Yıllardır devam eden mutlu bir evliliğiniz var. İnternette de arattığımda eşinizle ilgili çok fazla konuştuğunuzu göremiyorum.
Nazar değer diye anlatmıyorum (gülüyor).
Ama biraz konuşsak evliliğinize dair, olmaz mı?
“Artık size nazar falan değmez” mi demek istiyorsun (kahkahalar)! Ben çok özele dair konuşmayı, anlatmayı sevmiyorum.
Bu yoğun ve başarılı hayatın yanında özeli nasıl korudunuz?
Evliliğe basit olarak baktığınız zaman; aynı şeyden zevk alan insanların bir arada olması diyebiliriz. Benim eşim de mimar, ben de mimarım. Bizim dünya görüşlerimiz birbirine çok yakın. Çocuklarımız ve torunlarımızla büyük bir aileyiz. Evlilik bir şanstır ve ben bu şansı yakalayanlardanım. Günümüzde evliliklerde beklentiler çok yüksek ve bu yüzden de yürümüyor olabilir. Bir de ben işimle, eşimi çok net çizgilerle ayırdım.
“Derdini karınla paylaş, sonra hem derdinle hem karınla uğraş” diye bir söz vardır (gülüyor). İşle, eşi iyi ayırmak lazım, özellikle bizim mesleğimizde.