Düğün komedisi
Genellikle ağır rollerde görmeye alıştığımız Emir Benderlioğlu’nun, çılgın aşık Ahmet’i canlandırdığı yeni filmi ‘Kızkaçıran', 8 Nisan Cuma günü vizyona girecek. Eski aşkı Gül’ü (Ceren Benderlioğlu) damatla birlikte düğünden kaçıran Ahmet’in başına gelenlerin anlatıldığı film, bol kahkaha vadediyor
- 8 Nisan’da vizyona girecek yeni filminiz ‘Kızkaçıran’ı merak ediyoruz. Konusu ve ekibin bir araya geliş hikayesini anlatabilir misiniz?
Film, Ahmet adında, tabiri caizse bir baltaya sap olamamış, beceriksiz, saf ama bir o kadar sevimli bir kardeşimizin sevdiği kızı bir başkasıyla evlendiği düğünden kaçırması ve buna bağlı olarak gelişen birbirinden komik olayların anlatıldığı bir yol hikayesi diyebilirim. Gerek filmin içeriği, gerek benim aldığım rol, gerekse de sayesinde tanıştığımız insanlar bakımından benim için kariyerimin en özel projelerinden biri oldu. Senaryoyu okuduğum andan şu ana kadar o sıcaklık ve o aşinalık duygusu hiç kaybolmadı. Bunda yazar ve yönetmen Korhan Uğur’un ve yapımcılarımız Serpil Altın ile Mustafa Saygın’ın rolleri çok büyük. Bana ulaşıp çalışmak istediklerini söylediler, ben de memnuniyetle kabul ettim.
- Komedinin yanında aksiyonu da bol bir yapım bizi bekliyor gibi… Çekimler sırasında neler yaşadınız?
Aksiyon olmaz mı? Filmimiz bir bakıma bir kaçma-kovalamaca hikayesi zaten. Baştan sona tempo hiç düşmüyor. Çekimler sırasında genelde arabadaydık. ‘Hiç gülmedik devamlı somurttuk acayip kasvetli bir setti’ dersem inanır mısınız? İnanmazsınız biliyorum :) Zaten ilk günden son güne kadar kahkahanın hiç eksik olmadığı, enerjisi çok yüksek bir setti. Biz çok eğlendik, bence izleyicinin de çok eğleneceği bir film oldu.
- Eşiniz Ceren Hanım da oyuncu ve filmde birlikte rol aldınız. Bu bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı?
Valla benim için çok keyifliydi ama tabii bunu bir de kendisine sormak lazım :))
- Bir de kızınız var. Setleriniz olduğu günler nasıl bir çalışma planı yapıyorsunuz? Daha doğrusu aile ve iş arasında dengeyi nasıl kurabiliyorsunuz? Zor olmuyor mu?
Evet, şu an 3 yaşında olan bir kızımız var. Hayat tamamen ona göre şekilleniyor. Bir yolunu bulup o dengeyi kuruyor ve çocukla adapte oluyorsunuz. Bunun başka bir çaresi yok. Zor, zor olduğu kadar son derece keyifli süreçler. Ceren, evine düşkün çok iyi bir anne. Ben de kızımla vakit geçirmeye bayılıyorum. İkimiz de evi ve ev yaşamını seviyoruz. Böyle olunca ufak pürüzler haricinde büyük bir sıkıntı olmuyor.
DURUŞUMU KAYBETMEMEYE ÇALIŞIYORUM
- Hacettepe Üniversitesi Heykel ve Grafik bölümlerini okumuşsunuz ancak kariyerinize oyuncu olarak devam etmişsiniz. Bu karardan dolayı hiç pişmanlık duyduğunuz oldu mu?
Evet. Güzel Sanatlar Fakültesi çıkışlıyım. 27 yaşına kadar TRT dahil olmak üzerek çeşitli bünyelerde grafik tasarım, post prodüksiyon, 3D modelleme ve animasyon, multimedya içeriği gibi alanlarda çalıştım. Ne olduysa sevgili Harika Uygur’un, değerli dostum yönetmen Alper Çağlar’ın benim başrol oynadığım bir kısa filmi izlemesiyle başladı. Ankara’dan İstanbul’a davet edildim. Sonra ‘Adem’in Trenleri’ için Manisa’ya, oradan da buralara işte..
- Peki daha sonrasında her şey istediğiniz gibi mi gelişti?
Aslına bakarsanız oyunculuğa çok iyi bir noktadan başladığımı düşünüyorum. Bu bir şanstı bence. Bu şansı iyi kullandım mı? Aslında vermem gereken şey bu sorunun cevabı sanırım. Ben büyük başarıların ya da ciddi kariyer hedeflerinin, kişinin karakter yapısına ters düşecek virajlardan geçmemesi gerektiğine inanıyorum. Bu konu tartışmaya açık gayet tabii ama ben sektörde belli bir duruş sergilemeye ve o duruşu ne olursa olsun kaybetmemeye çalıştım. Bunun ‘başarı’ ve ‘kariyer’ açısından getirileri olduğu gibi götürüleri de oluyor tabii. Ama bence önemli olan manevi anlamda bir şey kaybetmemek ve kariyer çizgimde ben bir yandan bunun için de uğraşıyorum.
- Genel olarak sektörü nasıl görüyorsunuz? Çok sürprizler yaşanıyor. Gişe yapması beklenen yapımlar hayal kırıklığı yaşarken beklenmeyenler şaşırtabiliyor.
Türkiye’de sinema sektörü bana kalırsa lokomotif sektörlerden biri. Bu sorunun cevabı aslında bize düşmez.Bu konuyu aydınlatacak ciddi uzmanlar ve duayenler var ülkemizde ama naçizane olarak artık nicelikten çok niteliğe önem verilmesinin zamanı geldi diye düşünüyorum.O gişe meselesi zaten önceden tahmin edilebilir bir şey olsaydı çok güzel olurdu tabii ama bu hiçbir zaman kestirilemiyor. Bir bakıma işin keyifli yanlarından biri bu bence…
Sinema benim için tutku
- Dizi, tiyatro ve sinemadan hangisi sizin için ağır basıyor? Özellikle oynamak istediğiniz bir karakter var mı?
Benim için bir numara her zaman sinema. Bu, konu ilgi alanlarım olunca da böyle. Farklı bir tutkum var sinemaya karşı ve bu sanırım hiç bitmeyecek. Ben hayatımızın içinde olan normal, stereo tip, kalıp karakterlerden çok daha anormal, kendi karakterime olabildiğince uzak, belki biraz fantastik karakterler canlandırmayı, onları ete kemiğe büründürmeyi, olabildiğince ‘gerçek’ yapmaya çalışmayı çok seviyorum. Bu bana bir mücadele gibi geliyor ve keyif veriyor. İlerisi için tabii ki düşündüğümüz şeyler var ama şu an için konuşmak sanırım biraz erken olur.