Hayatını sesiyle kazanırken ses tellerinde kanser hücresi bulunan, yıllarca ekranlardan uzak durup 'Karadayı' dizisinde canlandırdığı bakan rolüyle yeniden ekranlara dönen Erhan Yazıcıoğlu hayat hikayesini anlattığı Kenar Mahalle Delikanlısı kitabıyla A Haber'de Şirin Sever'in sunduğu Jurnal'e konuk oldu.
Kendisini dublaj odalarının kanser ettiğine inandığını söyleyen Yazıcıoğlu, Şehir Tiyatroları'ndan istifasına neden olanların kendisini televizyondan da uzak tuttuğunu dile getirdi.
İşte Erhan Yazıcıoğlu'nun açıklamalarından kesitler:
Ben yapay şeylerle gündeme gelmek istemedim, uyduruk konularla. Tiyatrom olduğu için de pek sıkılmadım. Ara verme işi tamamen hastalığım nedeniyle oldu. Şu an tamamen atlattım. Yurt içi ve yurt dışında sürekli kontrollere gidiyorum. Sekiz aylık bir sıkıntı çektim. Sekiz ay sonra tiyatroya döndüm, ama dublajlara hemen dönemedim çünkü sesi çok yoran bir şey. Bir de dublajdan sıkılmıştım. O küçük odalarda en az on kişi sigara içiyordu, ben içmiyordum, ben on kişinin sigarasını içtiğini düşündüm kanser olunca, o yüzden de soğudum, dublajdan uzak kaldım. Bir süre varyasyonları yapamasam da zaman içinde sesim açıldı ve tiyatroda sesimi tam anlamıyla kullanabilir hale geldi.
BANA KALSA BAKAN ROLÜNÜ SEÇMEZDİM
Karadayı dizisiyle yeniden ekrana döndüm. Sokakta hissediyorum, bayağı izleyeni var. Bir türlü içime sinen, heyecanlandıran bir senaryo yoktu. Bu çok hazır geldi, önceden de haberim vardı, bu kadar ciddi bir rol olduğunu bilmiyordum. Bakan rolündeyim burada. Genelde bugüne kadar hep komedi rollerinde oynadım. Bu rol benim için düşünülmüş. Ben seçsem bu bakan rolünü seçmeyebilirdim. Kendi adıma komedi dizisinde oynarım diye düşünüyordum, ama bir aktör olarak da farklı bir rolde olmak da heyecan veriyor insana. Tiyatro kökenli oyuncuların da dizide sayıca fazla olması da dizinin başarısının nedenlerinden biri. Tek başına star diziyi götürmüyor, yan roller, çekim başarısı, senaryonun gücü bütün bunlar önemli bileşenler.
BABAMI KUMAR MASASINDAN KALDIRDIM
Bu arada hayat hikâyemi anlatan bir kitap yazdım. Ben sürekli aile içinde hikâyeler anlatıyordum, herkes yaz, geleceğe kalsın diye tavsiyede bulunuyordu. Notlar almaya başladım, baya büyüdü notlar. Bunları toparlayayım dedim. Konuşurken kullandığım Türkçeye güvenirdim yazmak başka bir şeydir. Selim İleri'nin orada desteğini gördüm, bir gece bir mesaj attı, lütfen devam et diye. Yayınevi de kitabın tek satırına dokunmadı, sansürü olmayan bir kitap oldu. Çocukluk anılarımın, ekaliyetle yaşamanın avantajlarını bünyemde topladığımı anladım. Olgunlaşırken bana çok yararı olmuş, o çocukluk, delikanlılık hikâyeleri, Yedikule'deki o gariban hikâyeler, günde bir simit ile karnını doyurmalar... Bunlarla yaşamak o günlerdeki yaşanmışlıklarla olageldi. Babamın kumar alışkanlığı vardı ve ilk oyunculuğumu babamı kumar masasından kaldırmak için kullandım ve işe yaradı. Babam beni gerçekten seviyor mu, bunu denedim, masasına gittim ve oturdum, bundan sonra ben de buradayım, seninle kumar oynayacağım, ben artık buradayım, buyurun beyler dedim. Herkes al oğlunu git dedi. İstasyonda babamla konuştuk ve her şey çözüldü.
KÜÇÜKKEN KIZIMIN KAKASINI YEDİM
Kızlarımla ilişkime uzun yer verdim kitapta. Kızlarıma çok düşkünüm. İki kızım var. Bir tanesinin kakasını yedim ben ve bunun hikâyesini anlattım. O kaka diye bakmadım ona, sütle besleniyordu, süt kokuyordu. Annesine ben onun her şeyini yerim dedim, annesi yiyemezsin dedi, altını temizliyordum, aldım yedim, tadını da çok beğendim, mis gibiydi.
Haberin Devamı