Çağatay'ı afiyetle yiyebilirsiniz
Çağatay Ulusoy'un iki şeye ihtiyacı vardı: "İyi oyunculuk" ve "karizma"
Arda Turan’ın cinsel performansı, ruh çağırmalar, hakemlerin komşularına sorulan ödenmeyen elektrik faturaları, Ergenekon’un statlara girdiği iddiası ve daha niceleri… Absürt komedinin tarihi her hafta yeniden yazılıyor spor ekranında... Yine o anlardan biri; yine futbol konuşulmuyor. Yine bu konuya nereden gelindiği de bilinmiyor, tam olarak mevzunun nereye bağlandığı da… TV8’in Telegol’den hallice bir başka kavram karmaşası Bay Tahmin’de bir anda Murat Özarı, Fikret Engin’e şunları söylemeye başlıyor: “Ne Kenan, ne de Kıvanç! Çağatay Ulusoy diye bir oyuncu var, bal niyetine ekmeğe sür, ye! Çocuğu şeker niyetine çaya atıp karıştır; iç. Anormal bir şey! Fikret! Ben böyle bir şey görmedim!”
ERGENLER VE DİĞER KADINLAR...
Özarı’nın Çağatay Ulusoy’a ekmek bandırma hayalini üç senedir binlerce genç kızla paylaştığını hepimiz biliyorduk aslında. Adına açılan onlarca hayran grubundan, o hayranların kızgın damdaki kedi hallerinden ve hatta “Bir gün Çağatay’ın çöpünü almaya çıkıyorum, çöp bidonunu tek eliyle fırlatıyor, beni bir anda sıkıca sarmalıyor veee…” minvalinde Facebook’ta yürüyüp giden ‘gece yarısı fantezileri’nden de haberdardık.
Ergen kızların hayalindeki erkek olmanın süper avantajları olabileceği gibi, dezavantajları da vardı elbette. Hayranlar, kafadan ‘belieber’ antipatisi uyandırdığı için ‘diğer kadınlar’ sevmeye çekindi Ulusoy’u. “Hoş çocuk, Allah ergenine bağışlasın” denildi, geçildi. Ancak 18 yaş altına güven olmayacağını hemen anladı yeni jönümüz... ‘Daha yakışıklısına’ satabilirlerdi anında. Meselenin rengini değiştirdi. Ağabeyleri Kenan İmirzalioğlu ve Kıvanç Tatlıtuğ’un yolunda ilerledi, “Tipin iyiymiş, seni bir deneyelim” kontenjanının rahatlığına kapılmadı.
YAPILACAKLAR LİSTESİ TAMAMLANIYOR
Post-modern bir Yeşilçam hikâyesinde oynamak? Görev tamam! Geniş omuzlar ve altılı paket? Hazır! Ülkenin en karizmatik kadınlarından Berrak Tüzünataç’la umuma açık bir yerde ‘görüntülenmek’? O da yapıldı… Artık ihtiyacı olan iki şey kalmıştı… “Bu çocuk kendini çok geliştirdi” ve “Karizması var yaa!” övgüleri…
Araya etkisiz bir uyuşturucu meselesi girdi. Gerçekten de etkisiz kaldı. Ulusoy ne “Ben asla uyuşturucu kullanmam! Külliyen yalan!” gibi bir ispat çabasına girişti, ne de kameraları etrafına toplayıp, “Çok pişmanım, Türk halkından özür diliyorum” diye ağladı. Son derece ‘havalı’ bir şekilde sadece sustu. O susunca konu da kapandı; kapanıyor.
DÜMDÜZ BİR ADAMA HAYAT VERDİ
Ve Medcezir ilaç gibi yetişti! Yapılacaklar listesini tamamlamak için daha iyi bir proje olamazdı. Ulusoy’u beğenmeye korkan bugünün yetişkin kadınları için harika bir gençlik heyecanıydı The O.C.! Haliyle yerlisi de herkesi heyecanlandırdı. O kadınlar, Ryan’ı sevmemiş, Seth’i sevmişlerdi hep. Acarkent versiyonundaki Seth Cohen’in Mert’e dönüşmüş hali “Hiç olmamış!”larla karşılanınca, hayran bakışlar kolayca Çağatay’ın Ryan yorumuna çevrildi. Çünkü Ryan karakteri, (izleyenler elini vicdanına koysun) dünyanın gelmiş geçmiş en düz, en oyunculuk gerektirmeyen, en garip başrolüydü.
KARİZMA... YAPIM AŞAMASINDA!
Ulusoy, müthiş taklalar attırıyor bu dümdüz adama… Ömrü hayatımızda hiç ‘nerd’le karşılaşmasak, kapüşonlu ceketlerin bir alt kültür üniforması olduğuna bile inanacağız neredeyse; öyle başarılı! Yapılı vücudunun Hill-Side’dan değil de, Tozludere’nin bodrum katındaki spor salonundan beleşe çıktığına da inandırıyor. Bir ‘İbrahim Tatlıses-Hülya Avşar’ pratiği olan zengin kızı mahallenin köftecisine götürme klişesinde bile hiç fena durmuyor! Böylesi hatalarla dolu bir uyarlamada partneri Serenay Sarıkaya'nın güzelliğiyle birlikte parlayan iki şeyden biri Ulusoy’un oyunculuğu…
Geriye ‘karizma’ kaldı ama ona daha var. Zaten 23 yaşında birinden hemen beklenebilecek bir meziyet değil o. ‘Yapım aşamasında’ diyelim, geçelim.