Bu toprakların ruhunu şiirle anlatıyor
Gazeteci-yazar Ali Deniz Uslu son yıllarda kaleme aldığı kitaplarla dikkat çekiyor. ‘Asfalt Yengeci’ isimli yeni kitabı geçtiğimiz hafta raflardaki yerini alan Uslu’yla şiirlerini, semtleri ve kelimeleri konuştuk.
Üçüncü kitabınız “Asfalt Yengeci” kısa bir süre önce yayımlandı. Üç kitabınızın ortak özelliği de kaleme aldığınız yazıların bir derdi olması. Peki, “Asfalt Yengeci” siz nasıl bir ruh halindeyken ortaya çıktı?
Yazınsal ürünler dertli metinlerdir, hepsi bir maraz, dert ve sıkıntıdan doğar. Sizi kavgaya, gürültüye, isyana iten neyse yazmaya da o iter. Zaten hali hazırda dünya dertli bir yer, Türkiye ise bu anlamda şampiyonlar liginde. Sıkça ölüm, sıkça üzüntü, sıkça öfke... Tüm bunlara kişisel yaşanmışlıkların yükü de binince ortaya epey yüklü bir omuz, enseyi karartmasa da söyleyecek sözü, yazacak kelamı olanlar çıkıyor. Benim ruh halim de öyle sanatsal fırtınalar, tuhaf yaratıcı süreçler, zorlama metinsel enkazlardan ziyade bu toprağın günahları ve sevaplarıyla dolu.
Kitabınızda Beyazıt, Karaköy ve Kadıköy gibi İstanbul’un çeşitli semtlerinin adı geçiyor. Siz kendinizi en çok hangi semte yakın hissediyorsunuz?
“İstanbullu” hissettiğim ve “huzurlu” hissettiğim yerler ne yazık ki birbirinden farklı. Mesela Galata bendeki İstanbul’dur. Ama Kadıköy huzurlu ve özgür hissettiğim bölge. Kitaptaki pek çok şiir de Beyazıt Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Beşiktaş ve Kadıköy’de kağıda düştü. Bir de İstanbul deniz demek, belki denizi gördüğüm her yer İstanbul benim için, ya da deniz olan her yerde biraz İstanbul var... Kim bilir!
Kitabınızda yer alan bir şiirde “Her şey yarım” diyorsunuz. Siz yarımlara hangi gözle bakıyorsunuz? Bardağın dolu tarafından mı boş tarafından mı?
Aslında bardağın boş ya da dolu olması ile ilgili bir derdim yok. Ben içindeki suya sevdalıyım. Berrak olana, saf ve sahici olana... Bizi şekillendirene, kalıba sokana, üstümüze roller biçene değil! Evet, karamsar ve karanlık şeyler yazıyorum ama aydınlığa çıkmak, umutlanmak ve durmadan çalışmak için buna ihtiyacımız var.
“Şiir benim metinsel serüvenimde uğradığım bir durak” dediğinizi okumuştum. Asfalt Yengeci’nin ardından başka türde bir kitap mı yazacaksınız?
Metinler arasında dolaşıyorum, en çok durduğum yere şiire yaklaşıyor. Ama sonsuz şeritli bir yoldayım, bazen şerit değiştiriyorum bazen duraklıyorum. Yolculuğun kendisi beni mutlu eden. Duraklar ya da varacağım nokta değil. Bir de kısa ve net olmaya çalışıyorum uzun zamandır. Mesela fazla konuşanı az dinlenirim! Su sığsa bulandırmanın anlamı da yok, derinliği bilinir. İlerisi için şiirdeki dilimi koruyarak şiir-roman geçişinde bir yerde durmaya çalışmak istiyorum. Ne kadar beceririm, olur mu olmaz mu onu da zaman gösterecek...
Kitaptaki şiirlerden hangisi sizi en iyi anlatır?
İlk aklıma gelen “Herhangi Bir İstanbul Akşamında.” Son dörtlüğü şöyle bitiyor; Biliyorum/ Melezliğinden utanan bir çocuğun gözlerinde büyüyen öfkeyi/ Tanca uyanan ülkenin çürümüşlüğünü/ Bense herhangi bir İstanbul vurgununda/ Çocuksuz bir çocuk parkında sallanıyorum/ Zihnim tahterevallinin iki ucunda…
Niye yazar insan?
Yaşayamadığı için, nefes alamadığı için, anlayamadığı ya da anlaşılmadığı için… Korktuğu için, korkmamak için, direnmek için, bilenmek için… Böyle uzar gider bu hikaye.