Bu sözlerin adresi kim?
Şifreli köşe yazısı...
Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök köşesinde dün Yeni Şafak'ta yayınlanan 'cemaat ve siyaset' ilişkisini konu edinen bir yazıyı kaleme aldı. Özkök Yeni Şafak'ta okuduğu yazının ardından şöyle bir hisse kapıldığını yazdı "Asker, polis, yargı vesayetinden sonra, acaba sıra “Cemaatlerin müdahalesini” mi konuşmaya geliyor?"
İŞTE ÖZKÖK'ÜN O YAZISI
Öteki mahalleden ilginç bir ses
BAŞLIK bana değil, Yeni Şafak gazetesinde dün yayımlanan bir yazıya ait.
Makaleyi okurken şu duyguya kapıldım.
“Öteki mahallede” ilginç bazı şeyler oluyor.
Yazının başlığı şöyle:
“Cemaatler siyasetin dışında kalmalı”.
Çok ilginç bulduğum yazının en vurucu bölümlerini size özetliyorum.
İMAN VE KUR’AN HİZMETİ BİRİNİN TEKELİNE ALINAMAZ
- Din ve dine hizmet, siyasetler üstü ortak değerlerdir ve din her şeyin üstündedir.
Bu çerçevede “İman ve Kur’an hizmeti” belli bir görüşün tekeline alınamaz, alınmamalıdır.
- Kastettiğimiz, iman hizmeti ile beraber, her siyasi konuda, düşünce ve mülahazaların dile getirilmesidir.
Kaldı ki böyle bir durum, siyaset namına yapıldığı zaman ortaya çıkar.
- Bu davranış biçimi “İman ve Kur’an hizmetini” inkişaf ettirmesi bir yana köstekleyebilir ve hatta “Elmas gibi hakikatler, ehli dünya nazarında cam parçalarına inebilir”.
Başka deyişle savunulan siyasi düşünceye muhalif olan insanların nefretinden, din de nasibini alabilir.
NURLA CELP EDİP TOPUZLA DÖVMEK
- Bunun sonucu olarak, bir kesim yanılabilecek ve yok yere İslam’dan uzaklaşabilecektir.
Bir diğer ifadeyle, mütehayyir adam, “Acaba beni nurla celp edip topuzla dövmek mi istiyorlar?” diye telaş edebilecektir.
- Bir diğer husus, hizmet gönüllülerinin aşırı siyasallaşması, kendi zihinlerinde, karşıt görüştekileri sanki İslam’a hücum ediyor gibi tanımlamasına neden olabilmesidir.
Öyle ki, “Kendi mensubu bulunduğu siyasi cereyana taraftar münafığı melek, karşıt partide olan mümine kâfir diyebilecek kadar gözü kararmış bir taraftarlık ne İslamiyet’le ne de dindarlıkla bağdaşmaktadır.”
Böylesine bir tarafgirlik çok ayıptır.
- Sözün özü, “Din hakikati öyle temsil edilmelidir ki, bütün siyasi ve gayri siyasi mülahazaların üzerinde olsun” ve bizleri nuruyla aydınlatmaya devam etsin.
Yazı bana ilginç göründü.
Ayrıca her satırına imza atacağım, demokrasiye inanan herkesin de atabileceği bir analiz gibi göründü.
Ama aklıma bazı sorular da takılmadı değil.
Onları da yan tarafta anlatacağım.
UÇAKTAKİ YÖNETMEN BU YAZIYI GÖRDÜ MÜ
MAKALENİN yazarı Hakan Özden. Yazının altında kendisi için “Gazeteci-yazar” tanımı yapılmış. Bu da Yeni Şafak gazetesinin kadrolu yazarı olmadığını gösteriyor.
- Yeni Şafak hükümete yakın bir gazete.
Dolayısıyla insanın aklına şöyle bir soru da geliyor.
Acaba yazıda savunulan “Cemaatler siyasete karışmasın” fikri, son gelişmelerden sonra hükümet kanadında oluşan bir hassasiyeti mi dile getiriyor?
- Gazete, yazıyı birinci sayfadan anonslamamış. Ama 15’inci sayfada 7 sütuna yayılmış. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert Başbakan’la birlikte Güney Kore-İran seyahatinde.
Acaba bu yazıdan haberi var mıydı?
- Yazıda, benim de siyah harflerle dizdirdiğim cümleler, özellikle tırnak içine alınmış. Mesela “İman ve Kur’an hizmeti”, “Elmas gibi hakikatler”, “Ehli dünya”, “Cam parçacıkları”, “Nurla celp edip topuzla dövmek” gibi...
Ben “Öteki mahalle uzmanı” değilim. Ama tecrübelerim bana, tırnak içine alınan cümlelerin, belli adreslere gönderildiğini söylüyor.
- Yazının başlığında “Cemaat” değil, “Cemaatler” diyor.
Bununla belli bir cemaatin eleştirisinden kurtulmak mı istiyor, yoksa siyasete müdahale eden birçok cemaat mi var?
- Bir İslami siyaset uzmanının, tırnak içindeki bu cümlelerden hareketle ilginç bir siyasi sözlük çıkarabileceğini ve adresleri gösteren bir analiz yapabileceğini sanıyorum.
Bana gelince sadece şunu söyleyebilirim.
Bu yazı bana, siyaset ve din arasındaki ilişkiler konusunda ilginç bir tartışmayı başlatmaya aday göründü.
Bir de kafamda şu soru belirdi:
Asker, polis, yargı vesayetinden sonra, acaba sıra “Cemaatlerin müdahalesini” mi konuşmaya geliyor?
Tabii ki bir tek yazıdan hareketle böyle bir sonuca varmak, sıradan bir komplo teorisinin ötesine geçemez...
Bunu görmek için, gazetede karşıt görüşte bir yazının yayımlanıp yayımlanmayacağını beklemek gerekecek.