Gazete Vatan Logo
Magazin‘Bu filmde oynamak cambazlıktan farksızdı’

‘Bu filmde oynamak cambazlıktan farksızdı’

Fransız yönetmen François Ozon’un senaryosunu yazıp yönettiği ve Pierre Niney ile Paula Beer’in başrolünü üstlendiği ‘Frantz’, önceki gün Türk seyirciyle buluştu. 1. Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde Almanya’nın küçük bir kasabasında yaşanan yalanlarla örülü ilginç bir hikayeyi ele alan film için Niney, “Bu filmde oynamak cambazlıktan farksızdı” diyor

‘Bu filmde oynamak cambazlıktan farksızdı’

Sizi Frantz’i yapmaya iten nedenler nelerdi?

Kafayı hakikat ve şeffaflıkla bozduğumuz bir dönemde, yalanlar üzerine bir film yapmak istedim. Eric Rohmer’in bir öğrencisi ve hayranı olarak yalanların, hikaye anlatımında ve film yapımında heyecan verici bir yem olduğuna inanıyorum. Bir arkadaşım I. Dünya Savaşı’ndan sonra Maurice Rostand tarafından yazılan bir oyundan bahsettiğinde sensörlerim çalışmaya başladı. Konuyu deştiğimde oyunun 1931’de Ernst Lubitsch tarafından ‘Broken Lullaby’ adıyla sinemaya uyarlandığını öğrendim. İlk tepkim, bu fikri rafa kaldırmak oldu. Lubitsch’i nasıl alt edebilirdim ki?

Fikrinizi degiştiren ne oldu?

Lubitsch’in filmini izlemek. Oyuna çok benziyor ve hikayeyi genç Fransız’ın gözünden anlatıyor. Bense hikayeyi, tıpkı seyirci gibi bu Fransız’ın neden nişanlısının başında yas tuttuğunu bilmeyen genç kadının gözünden anlatmak istedim. Oyunda ve filmde delikanlının yaşadıklarını bir rahibe itiraf ettiği uzun sahne sayesinde ilk andan itibaren sırrın ne olduğunu biliyoruz. Ben suçluluktan çok yalan ile ilgilenmek istedim.

Haberin Devamı

Orijinal hikayeye bambaşka da bir kısım eklediniz...

Oyunda ve Lubitsch’in filminde aile hiçbir zaman yalanı öğrenmiyor ve Fransız aileye kabul ediliyor. Ölen oğulun yerini alıyor, aileye keman çalıyor ve film mutlu bir sonla bitiyor. Benim filmimdeyse, Adrien yine ailenin bir parçası oluyor ama bir noktadan sonra yalanı ve suçluluk hissi ağır bastığından Anna’ya her şeyi anlatıyor.

Film, daha önce işlediğiniz birçok temayı taşıyor. Kumun Altında’da olduğu gibi yas tutmayı, Evde’de olduğu gibi hikaye anlatımının verdiği belli belirsiz zevki, Genç ve Güzel’de olduğu gibi genç bir kadının duygusal eğitimi… Ama yeni şeyleri de keşfediyorsunuz.

Kuşkusuz, bilinçsiz bir şekilde birçok takıntım filme sindi. Ancak onları farklı bir dilde, farklı oyuncularla, Fransa’dan başka bir yerde ele almak beni, kendimi yeniden inşa etmeye zorladı. Bu filmde heyecan verici birçok zorluk yaşadım. Daha önce hiç savaş sahnesi çekmedim. Daha önce hiç küçük bir Alman kasabasını filme almadım. Paris’i siyah beyaz yansıtmadım. Almanca film yapmadım.

Haberin Devamı

Bazı sahneleri renklendirme kararını nasıl aldınız?

İlk defa siyah beyaz film çekmek heyecan verici bir mücadeleydi ama aynı zamanda kalp kırıcıydı çünkü ben renkleri vurgulamaya eğilimliyim. Bu yüzden bazı sahnelerde renkten vazgeçmek benim için oldukça zordu. Özellikle doğa sahnelerinde. Mesela Alman Romantik ressam Caspar David Friedrich’e bir referans olan göl etrafında yürüdükleri sahnede. Böylece flashback sahnelerinde ve yalanların söylendiği ya da mutlu olunan birtakım sahnelerde, hayatın yas dolu anlara geri dönüp, onlara can katmasını sembolize edecek bir dramatik anlatı öğesi olarak renk kullanmaya karar verdim. Kanın damarlarda akması gibi renk de siyah beyaz filme can veriyor.

Yalanın etkisi beni büyüledi

Senaryoyu okuduğunuzda tepkiniz ne oldu?

Beni hemen içine aldı. Nasıl karakterler birbirlerine durmaksızın yalan söylüyorlarsa, senaryo da sürekli bize yalan söylüyor. Fazlasıyla şaşırdım. Bir yalanın kurtarıcı ya da yıkıcı bir şey olabileceği fikri beni büyüledi. Karakterim Adrien’e, imkansız aşka, filmin ‘klasik’ yaklaşımına ve savaş sonrası dönemin kuytuya yatmış milliyetçiliğinin bugün yaşananlarla arasındaki paralelliğe anında vuruldum.

Haberin Devamı

François Ozon ile ilk görüşmenizde neler yaşandı?

İkimiz de çok açık sözlüydük. Başından beri hep birlikte çalıştık. Senaryonun sıkı bir yapısı olmasına rağmen organik olduğunu ve bizim izlenimlerimize ve arzularımıza göre şekillenebileceğini hissettim.

Paula Beer ile görüşmeniz?

Seçimlerden birinde tanıştık. Almanya’daki göl sahnesini ve filmin sonunda hüsranla biten öpüşme sahnesini canlandırıyorduk. Paula büyüleyiciydi. Karakterinin inceliğine ve samimiyetine sahipti. Filmdeki performansı göz alıcı ve etkisini hala koruyor. Klas, mütevazi ve keskin bir oyunculuğu var.

Karakterinize nasıl yaklaştınız?

Karakterin gizemini, acı içindeki kırılgan haliyle ete kemiğe büründürmem gerekiyordu. Filmin ilk yarısında izleyenlere çok bir şey anlatmadan, yaşadığı devasa travmayı da akılda tutarak oynamak cambazlıktan farksızdı. Keman çalmayı, Almanca konuşmayı ve vals yapmayı öğrenmeliydim… Öğrendim fakat zorlandım.

Haberin Devamı

Yaşam sevgisini keşfediyor

Ozon ile nasıl tanıştınız?

Seçimlere katıldığımda senaryonun tamamını okumamıştım ve ilk defa Fransızca rol yapacaktım. Oldukça sinir bozucuydu. Ama François’nın yanına gider gitmez her şey yoluna girdi. İki sahnede de birlikte çalıştık ve bana hikayeyi, Anna’yı ve nasıl bir film yapmak istediğini anlattı. İki hafta sonra Paris’te Pierre Niney ile bir deneme çekimine daha katıldım. Birkaç gün sonra da François arayıp Anna’yı oynayacağımı söyledi.

Senaryoya ilk tepkiniz ne oldu?

Senaryo ve dokunduğu önemli temalar; dürüstlük, sevgi, kaybediş, yalanlar, kararlılık ve yaşama iradesi… Bunları okuduğumda duygulandım. Anna’nın büyüme hikayesi de büyüleyici. Başlangıçta nişanlısını kaybetmiş, sessiz ve havada sürüklenen bir hali var. Adrien ile tanıştığında, Frantz ölmeden önce duyduğu yaşam sevgisini yeniden keşfediyor. Güçlenmiş bir kadına dönüşüyor. Bu muhteşem rolü oynamış olduğum için çok mutluyum.

Rolünüze nasıl hazırlandınız?

Anna, film içinde büyük bir dönüşüm geçiriyor. Bu yüzden geçtiği tüm süreçleri anlamam benim için önemliydi. Savaş hayatını nasıl değiştirmişti? Savaştan önce nasıl biriydi? Adrien’in üzerinde nasıl bir etkisi oldu? Adrien onda hangi arzuları uyandırdı? Etrafındaki insanlarla ilişkilerinin nasıl olduğunu, Frantz’ın ölümünden beri yaşadığı acıyı ve buna karşın yeniden yaşama ve sevme arzusunu anlamam önemliydi.

Ozon, oyuncularını nasıl yönetiyor?

Yepyeni bir çalışma yöntemi öğrendim. François, hazırlık aşamasından itibaren beni yapımın içine soktu. Fikirlerimi soruyordu. Karakterimle ve hikayeyle ilgili neler düşündüğümü merak ediyordu. Sanırım bana güvendiğini böyle gösteriyordu. Bu sayede çekimler sırasında kendimi daha özgür hissettim. Hemen fark etmedim ama bana tanıdığı özgürlüğün rahatsız edici bir yanı da vardı. İletişim kurmanın bir yolunu bulduğumuzda işler daha kolay ve eğlenceli hale geldi.