‘Bu filmde egolar ön planda değil’
Bir meyhanede kurulan hayatlar ve geçmişteki tutku dolu aşklar, arkadaşlıklar... 1960’lardan günümüze ulaşan vurucu hikaye Çalsın Sazlar özellikle müzikleri ile seyircisini içine çekiyor. Yapımın yıldızları Belçim Bilgin, Engin Hepileri ve Caner Cindoruk bu zamansız hikayeyi anlattı.
Çalsın Sazlar’ın en can alıcı yanı Nesli Çölgeçen’in yıllar sonra film çekiyor olması... Sizin için nedir peki?
Belçim Bilgin: Senaryoyu soluksuz iki saatte okuyup bitirince menejerimi arayıp, “Çabuk beni Nesli hoca ile bir araya getirin” dedim. Bambaşka bir hikaye ve beklenmedik karakterlerle karşılaşınca Nesli hocanın hayalini gerçekleştirmek istedik. Usta kalem tam da bıraktığımız yerde bir şey anlatmaya çalışıyordu. O sette olmanın ayrıcalığı vardı.
Engin Hepileri: Senaryonun içinde her şey irdelenmiş ve bütün noktalar doldurulmuştu. Bal damlayan bir senaryo vardı. Sadece orada olmak kalıyordu. Müzikler de bir bakıma filmin ana konusu gibi...
Sizi müzikler nasıl içine aldı?
Belçim: Şarkıcıyı oynayacağım için “Hocam eğer kendi sesimi kullanmayacaksam, bu işe girmem. Sesimi bir deneriz. Eğer yapamazsam, uzaktan sizi izlerim” dedim. İki hafta boyunca ses çalıştım. O sırada Yasemin ete kemiğe büründü. Klasik Türk müziğine uzaktım. Bu sayede bambaşka bir şey keşfettim. Meyhane kültürü ile alakalı bir sürü şey keşfedip, öğrendim. Müzikler filmin fonunda acayip bir atmosfer yaratıyor.
Caner Cindoruk: Unuttuğumuzu düşündüğümüz parçalar var. Filmi de şarkılar bambaşka bir yere götürüyor.
‘MEYHANELER HAYATIN TADININ ALINDIĞI YERLER’
Bu üçlü ilk kez bir arada. Nasıl bir sinerji vardı aranızda?
Belçim: Senaryoya olan inancımız. Hepimiz işin iyi olması için elimizden geleni yaptık. Egosal bir tuzak yoktu, sadece bizdik ve rollerimizdi.
Engin: Yapılan performanslarda birbirimizi destekledik ve yapıcı yorumlar yaptık. Kendimi çok rahat ifade edebildiğim bir set oldu. Oyuncular olarak duygusal varlıklarız. Bir şey olduğu zaman kendimi geri çekerim ve yarışın içine girmem. Burada öyle bir şey olmadı. Film için ortak bir koşturma içindeydik.
Meyhane eş dost sohbetinin olduğu yerlerdir. Bu film de aynı hissiyatı vermeye çabalıyor mu?
Belçim: Barba Meyhanesi ile bütünleştik. Karakterler yıllardır orada yaşıyor gibiydi.
Engin: Çekimlere başladığımız anda meyhane yeni kuruluyordu ve önünden geçiyorduk. Bir hafta sonra orası bizim mekanımızdı. Bütün filmin içinde de o rahatlık ve konfor hissedildi.
Sizin favori meyhaneleriniz neresidir?
Belçim: Filme kadar benim hiç favori meyhanem yoktu. Herhalde Haydarpaşa Garı’nın içindeki meyhane büyülü...
Engin: Osmanbey’deki Kör Agop’un Meyhanesi... Unutulmaz bir kültür... Anıların tazelendiği, dost sohbetlerinin yapıldığı... Hayatın tadının alındığı yerler meyhaneler.
‘DÖNEM FİLMLERİNDE DAHA ÖZGÜRSÜNDÜR’
Siz dönem filmlerinin uzmanı oldunuz sanki...
Belçim: (gülüyor) Öyle denk geldi. Paris’te yaşadığım yıllarda, “Dönem filmlerinde oynasam” diye bir dileğim olmuştu. Dilediğiniz şeylere dikkat etmelisiniz. Tabii ki günümüzde de işler yapmak lazım.
Engin: Dönem filminin keyfi de çok başka oluyor, hayal gücünüzü içine katabiliyorsunuz. Biraz daha özgürsündür.
Belçim: Araştırman ve daha fazla da çalışman lazım.
Bir başka tesadüftür ki yine iki erkek arasında kalıyorsunuz...
Belçim: Kelebeğin Rüyası filminde tam olarak böyle bir üçgen yoktu aslında... Bu filmde benim karakterimin kimi seçtiği belli. Belki de iki kişinin toplamıdır bir aşk. Filmin içinde de hiç beklenmedik bir şekilde bambaşka bir karar veriyor. Ben de Yasemin’in o cesaretine hayranım.
‘ŞARKI SÖYLERKEN, SESİMİ DUYMAK KÖTÜ BİR HİS’
Senaryoya baktığınız zaman eskiden insanlar daha mı tutkuluymuş?
Belçim: Teknolojinin ilerlediği ve biraz daha hızlı bir tüketim olduğu çağda her şeyi daha kolay elde ediyoruz. İlişkide olduğun kişinin nerede olduğunu hemen öğrenebiliyorsun. Bu bana biraz fazla geliyor. Romantiğimdir ben. Tutku her zaman yoğundur hayatımda.
Engin: Kişinin nasıl baktığı ile alakalı.
Şarkı söylerken sesinize katlanabildiniz mi?
Belçim: Çok garipti ve çok kötü bir hissiyattı sesimi duymak. Şarkıları önceden kaydettik, film çekilirken playback yapıyordum. Aslında katlanılması zor bir his. Sese çok yabancılaşıyor insan. Sezen Aksu’nun Yalnızlık Senfonisi şarkısını hemen söyleyip göndermiştim hocaya mesela...
‘YÜZÜMÜZ ESKİYECEK GİBİ KORKULARIMIZ YOK’
Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
Engin: Benim için çok keyifli bir dönem. 20 yıllık oyunculuk serüvenimde başıma gelen her şey bunların ön hazırlığı gibiydi... Yavaş yavaş yaptıklarımın emeğini görmeye başladım. Yorgunluk kısmı hiç sorun değil. Zinde tutuyor beni. Özel hayatımda da iki gün sevgilimi alıp yurt dışı tatili yapmak, telefonu kapatıp kafamızı dinlemek çok iyi geliyor. “Yüzüm eskidi” diye hiç düşünmüyorum. Seyirci ile büyümek ve gelişmek olması gerektiği şey.
Belçim: Birinin hayalinin parçası olmayı ve üretmeyi seviyorum. Oynarken çok özgürüm. Daha yeni başlıyor yapacağımız şeyler. Daha önce ki acemiliklere nazaran artık ne istediğimi biliyorum.
30’dan sonra oyuncu da bedeninin sınırlarını tanıyor herhalde...
Belçim: Bunun Türkiye’de 30 olduğunu düşünüyorum. Müslüman topraklarda, özellikle kadınsanız 30 yaşta hayata karşı beklentilerinizin farkına varıyorsunuz.
Engin: Tecrübe olarak o anlamda doğru. Biraz daha cesaretlenebiliyorsun. Köşelere gitme yolunda adımlar atıyorsun. Şimdi şimdi senaryolardaki karakterlere riskli bir şekilde yaklaşabiliyorum. Biraz daha gençken o kadar risk alamıyordum.