Bir dövüşteyim Dantel round’lardan biri
İrem Derici kariyerinin ilk albümü Dantel’i dinleyicileri ile buluşturdu. İrem, üç yılda hayal bile edemeyeceği bir ivme ile adını dinleyicisine hatta müzik piyasasına kazıdı. Ulaşılmaz starlara alışık olan dinleyici, belki de onun doğal halini sevdi. Dantel’de ise daha hırslı ve kendi deyimiyle her biri hit şarkıları ile karşımızda. Bu müzikal macerayı bir de İrem’den dinleyin.
Singleları bir kenara koyarsak eğer albüm çıkarmanın nasıl bir hazzı varmış?
Haz denemez ona ızdırap denir. Şaka bir yana egosal açıdan evet, “Bak yahu ben de albüm yaptım 3 senenin sonunda” diyorum ama maddi manevi zorluyormuş adamı. Bir de ilk diye iyice üstüne titredim, bu işin krallarıyla çalıştım, her şeyin en iyisi olsun istedim. Ben 30-40 sene sonra torunlarıma ağzımda takma dişlerle “Bakın çocuklar ilk albümüm” dediğimde gözlerimin içi gülecek. Ben çok mutluyum, çok emek verdim ve umarım değecek her notasındaki emeğe.
Dantelin DNA’sını en iyi anlatan şarkı sence hangisi?
Dantel’in tek bir DNA’sı yok, 11 farklı DNA sarmalı var. Ben kendi bestelerimi yapmadığım için belirli bir tarzım var diyemem. Albümde de birçok besteci var. Çıkış şarkısı ve albüm ismi olarak Dantel’i seçtik çünkü bugüne kadar söylediğim şarkılardan farklıydı. Esprili ama flörtöz bir kadın var o şarkıda. İsmi de çok acayip oldu. Albüm çıkmadan Ayla’yla muhabbet ederken dedim ki “Yahu Ayla şarkının adını nakaratın en alıcı noktası olan ‘Yansın Geceler’ mi koysak acaba?” Ayla da son derece kararlı bir şekilde şöyle dedi “İrem deli misin sen, daha şarkı çıkmadan yaratacağı etkiyi düşün. Dantel evde en kıymetli eşyaya örtülen şeydir, dantel işleyemeyen kız evde kalır derlerdi annelerimiz.” Çok haklı olduğunu 2 haftadır yaşıyorum, albüm kapağımdaki fotoğrafın üzerine Danteling diye bir akım başlattı takipçilerim. Herkes evdeki dantelleri alıp kapak fotoğrafımdaki gibi kafasına sarıp fotoğraf yolladı. O zaman dedim ki: ‘Ayla yaşa be.’
‘EVLİLİKTE 4 ÖPÜCÜK EKSİLMEMELİ’
Müzikal anlamda şu an geldiğin noktayı düşününce hayal ettiğin yer tam da bu muydu?
Ben Türk pop müzik piyasasına sıfırdan girmiş bir insanın 3 senede hayal bile edemeyeceği bir yere geldim. O yüzden hayal ettiğim noktanın çok daha ilerisindeyim. Ama şöyle de bir illet var, başardıkça, büyüdükçe, alkışı duydukça daha da gaza geliyor insan. Zaten hırslı bir kadındım ama bir şeyleri başardığımı gördükçe daha da hırslandım. Yahu daha şurada kaç gün oldu albümüm çıkalı? Dur rahatla İrem değil mi? İzle, işinin meyvesini ye, sakin ol. Nerede… Yeni parçalara başladım bile. Nefes almayı kendime bir lüks olarak görüyorum, biyolojik bir durum olarak değil. Bolluk çağında yaşıyoruz. Her apartmanda 3 şarkıcı var. Her gün onlarca kişi albüm ya da single çıkarıyor. Açlık Oyunları gibi piyasa, cabbar olana, nefes almadan çalışana, fark yaratana kapılar aralanıyor. O yüzden hem hayal ettiğimin ötesindeyim, hem de daha hayallerimin 10’da 1’ini gerçekleştiremedim.
Sahnede nasıl bir kadın oluyorsun? Dünyanın birçok yerinde de konserler verdin bunun avantajı nasıl oldu?
2 senedir çok acayip bir tempoda konserler veriyorum. 4 gün hiç uyumadığım oluyor. İlk başlarda o rahat kolejli kız modelinde “Dayanamıyorum yahu haftada en fazla 3 iş alayım” falan diyordum. Sonra silkelendim. İnsanlar iş için kendini yırtarken sen kimsin ki kendine iltimasın var? Gençsin, işine aşıksın, yürü, çalış! Sahnedeki değişim ise acayip oluyor. Bu süreçte çok iyi izleyici analizi yapan bir kadına dönüştüm. Sahnede bütün izleyiciyi gözlemliyorum. Son birkaç konserdir babamın bana evliliklerle alakalı söylediği bir formülü anlatıyorum. Malum şarkılarımla binleri evlendirdiğim için evlilik hususunda kendimi Esra Erol kadar sorumlu hissediyorum. Babam der ki; evlilikte 4 öpücük vardır. Elden öpücük: Saygı. Alından öpücük: Şefkat. Yanaktan öpücük: Dostluk. Dudaktan öpücük: Aganigi naganigi. Bu dört öpücük bir evlilikte eksilmezse sonsuza kadar sürer o evlilik. Ben de bunu seyircilerime anlatıyorum. Seyircim eve gittiğinde sadece “Çok güzel söyledi” dememeli. “Hatun arıza, güldük de” demeli. Bağ kurma çabam böyle.
‘İrem neyine senin ünlü olmak!’
Dantel’deki şarkıları seçerken zorlandın mı? Albüme koymadığın için pişman olduğun şarkılar oldu mu?
Ben Dantel’deki şarkıları albüm yapacağım diye seçmedim çünkü asla albüm yapmak gibi bir niyetim yoktu. Ama sonra gaza geldim. Hepsini single olarak düşünerek seçtim. O yüzden hepsi hit diye büyük konuşuyorum. Ve evet albüme koymadığım şarkılar bilinçli koyulmamıştır. Ben bir dövüşteyim. Bu albüm dövüşün “round”larından biri.
Müzik ile para kazanıyor olmak ve aşkını, acını, mutluluğunu müzik ile ifade etmek sana nasıl bir özgüven kazandırdı?
Özgüven konusunda sıkıntılıyım aslında. Bir sabah kalkıyorum, “İstanbul sen mi büyüksün, ben mi?” diye. Omurgam dimdik, bir kaşım kalkık, kendine güven yüzde bin beş yüz. Bir sonraki sabah sinek gibi uyanıyorum, küçüldükçe küçülüyorum yorganın altında. “İrem neyine senin ünlü olmak, milyonlara bir şeyler yapmak” diye kendimi yiyip 1 saat kalıyorum o yorganın altında. Minicik… İlk bir yıl baba desteğiyle (maddi-manevi) bir şeyleri başarabilmiş biriyim. O yüzden bu albümün kartonet bilgilerini yazarken “prodüktör” bölümüne kendi adımı yazmak beni acayip gururlandırdı. Benim gizlim saklım yoktur. Evet bu albüme kadar güzel paralar kazandım ama kazandığımı yine işime gömdüm.
‘HAYATIN İÇİNDEN ŞARKILAR SÖYLÜYORUM’
Sence kaliteli pop müzik nedir? Sen bu jargonlara uygun mu şarkılar seçmeye dikkat ediyorsun?
Lise yıllarımda bir edebiyat dersinde konumuz “Sanat, sanat için mi yapılır yoksa sanat halk için mi yapılır?” idi. 15-16 yaşımda hocama söylediğim şeyi söyleyeceğim tekrar “Yahu bu sanat dediğin şey sanat için yapılacaksa bütün sanatçılar kapansın evine, çıksın bir dağa kendi kendine bayıra çayıra yapsın sanatını.” Çoğu sözde “eleştirmen” halkı yok sayar, halkın çok sevdiği şeyleri “Avam, kalitesiz” der. Yahu siz Buckingham Sarayı’nda mı doğdunuz, bu memleketin çocuğusunuz! O yüzden kalite, cart curt gibi genellemeler umrumda değil. Ben hayatın içinden şarkılar söylüyorum. Eğer şarkıyı milyonlar söylüyorsa kusura bakmasınlar, herkese tezek yemek düşer.
‘MASKELERİ ATMA ZAMANI GELDİ’
Neden hayata dair bütün gelişmelerini sosyal medya hesabından paylaşıyorsun? Mesela neden bazı sanatçılar gibi sosyal medya hesabın bu konuda daha uzman kişilere emanet değil? Çünkü orada her paylaşımınızın haber değeri var.
Uzman? Neyin uzmanı? Benim hayatımın uzmanı benim. Açıkçası bu ayda-yılda bir fotoğraf paylaşma, şu “Konserimde şahaneydiniz, teşekkürler” gibi konserden konsere atılan tweet’ler bana aşırı sahte geliyor. Hatta ukalaca geliyor. Beni alkışlayan, şarkımı ezberleyen insanlarla hayatımı paylaşmak durumundayım. Mutluluğumu da dibine kadar, mutsuzluğumu da! Hiçbir şey paylaşmayan insanlarla alakalı da binlerce haber çıkıyor. Bütün sosyal medya hesaplarımda evliliğimi de, başarımı da, başarısızlığımı da, evdeki köpeklerimi de, zehirlenip hastanelik olmamı da, benim yüzümü güldüren bir karikatürü de, kendimle alakalı komik bir şeyi, saçımın çıkmış dibini de, yüzümdeki sivilceyi de paylaşırım. ‘Samimi ol ciğerimi ye’ derler. Silikon valisini aşalım artık, maskeleri atalım, neysek oyuz. Kalıplara girmenin, şablonlara yapışmanın kimseye yararı yok.
Şarkılarını dinleyenlerin kırgınlıklarını onarmış olmasını mı istersin? Peki, söylediğin zaman kendini güçlü hissettiğin şarkın hangisi?
Güçlensinler de isterim, mutsuzlarken daha da dibe vursunlar isterim. Çünkü dibe vurmadan yeniden doğulmuyor. “Ben bittim” diyeceksin. Çünkü ondan bir sonraki cümle “Dur ben yeniden doğmalıyım” olacak. Daha hiçbir konserde söylemek kısmet olmadı ama son albümde bir Sinan Akçıl şarkısı var, adı “Bana Hiçbir Şey Olmaz.” Belki isminden kaynaklanıyor verdiği güç ama ben yıllarca her sabah uyandığımda dişlerimi fırçalarken kendi kendime konuşurdum. “İrem bugün izin vermezsen kimse seni üzemez, kapı gibi olacaksın, günaydın bacım” diye.