‘Benimle konuşmadıkları için ailemi anlıyorum’
Eve Dönüş filmindeki rolüyle 43’üncü Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde şans arayan Sibel Kekilli, içini Leyla Umar’a döktü: “Benimle konuşmadıkları için ailemi anlıyorum. Duvara Karşı’da canlandırdığım kadınla beni özdeşleştirmekten vazgeçemiyorlar.”
Hillside Su Oteli’nin beyaz koltuklarında genç bir kız, yüzünü iki eliyle kapatmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Dayanamayıp yanına gittim, ellerini aşağı indirdim. Birkaç günden beri uzaktan gördüğüm ama tanışmadığım Sibel Kekilli’ydi. Onu, dünya sinema âleminde ünlü yapan, Fatih Akın’ın ‘Duvara Karşı’ filminde seyretmiş ve oyunculuğuna hayran olmuştum. Sibel hıçkırıklar içinde, o filmde birlikte çalıştığı bir Alman arkadaşının İstanbul’da beyin kanaması geçirdiğini ve beyin ölümünün gerçekleştiğini anlattı. Onu teselli etmeye çalıştıkça daha çok ağlıyordu. Arkamdan bir ses: “Sibel, burdayım canım” deyince sesin sahibinin Birol Ünel olduğunu gördüm.
Duvara Karşı’da rol arkadaşı olan Birol Ünel bir baba şefkatiyle Sibel’e sarıldı, saçlarını okşadı. Herkesin seyrettiği bu sahnenin gerçek olduğunu öğrenenler Sibel’i teselli etmeye başlayınca onun kulağına: “Buradan gidelim, kimsenin pek uğramadığı ufak bahçede konuşalım, açılırsın...” dedim. Birol Ünel’i de yanımıza alıp otelin bir kır gazinosuna benzeyen ufak restorantında oturduk. Saatler sonra ayrılırken, Sibel’in güzel gözlerindeki hüzün azalmıştı. Sonra cıvıl cıvıl konuşmaya başladı ama durmadan çalan cep telefonunda röportaj isteyenlere onları kırmadan, durumunu anlatarak ertesi gün konuşabileceğini söylüyordu.
ÇOK CESURUM!
Ağaçların altında yapılan uzun bir sohbetten sonra Sibel’in başından geçenlere rağmen ne kadar cesur bir kız olduğunu görünce hayranlığım arttı. Ve o günden sonra ona bir gazeteci olarak değil, bir anne sorumluluğu ile yaklaştım. Çünkü Sibel’in en çok buna ihtiyacı var...
Kayserili bir ailenin kızı Sibel... “Babam” diyor, “47 yaşında. Almanya’ya işçi olarak gelen annemle babam ‘Duvara Karşı’ filmindeki rolümü, basında çıkan resimlerimi ve beğenmedikleri yaşam öykümü izledikten sonra benimle ilişkilerini kestiler. Onları anlıyorum ama filmde canlandırdığım kadınla beni özdeşleştirmekten vazgeçemiyorlar. Evet, kendi yaşamımı kazanmak için sokakta aylarca sebze satmaktan tutun, temizlik işçiliği yaptım ve şimdi düşündükçe mutlu olmadığım birçok işe girip çıktım. Kendimi şimdi daha cesur hissediyorum.”
Sibel: “Kayseri’nin bir köyünden Almanya’ya çalışmak için gelen babamın akrabaları ve çevresi MHP’liydi. İçlerinde Atatürk’e âşık, Ecevit hayranı tek kişi babamdı. Bana yedi yaşından beri hem Türkçe’yi, hem de Atatürk sevgisini öğreten babam, annemin başını örtmesine asla müsaade etmezdi. Bunu Kur’an’dan öğrenmişti, arkadaş düğünlerinde başları kapalılar kapıya; “Başı açıklar giremez” yazan bir tabela asmışlardı. Biz de kapıdan döndük. Hiç unutamam o günü.”
Bir gün önce festivale katılan önemli kadın oyuncu ve yönetmenleri Su Oteli’ndeki bir dairede ağırlayan Emine Erdoğan’ın davetini de kabul etmeyen Sibel: “Babam gitseydim kızardı; çünkü evimize dedem geldiği zaman bile annemin başına koyduğu örtüyü çekip çıkarırdı” diyor. Bence Sibel kendisiyle hesaplaşıyor ve bunu yaparken acı çekiyor. Ama hesaplaşmaktan ancak kendisini iyice keşfettikten sonra vazgeçecek. Ve o zaman layık olduğu sevgiyi kendisinden esirgemeyecek...
ALTIN AYI NE GETİRDİ?
Sibel “Duvara Karşı” filminde başrolü paylaştığı Birol Ünel’in kendisiyle oynamak istemediğini söylerken, Birol sözünü kesiyor “Ama o zaman ömründe hiçbir filmde oynamadığını kabul et” diyor. Sibel: “Haklısın, ben bile o rolü oynamaktan korkuyordum. Ama film bitince ve Altın Ayı ödülünü kazanınca iyi dost olduk, değil mi?”
Bütün dünyada bir anda böyle bir ödülün Sibel’i sevinçten havaya uçuracağını zannedersiniz, değil mi? Yanılıyorsunuz, Sibel: “O gece” diyor, “Altın Ayı ödülünü alınca müthiş sevindim ama onurumuza verilen davete katılmadan kendimi bir taksiye attım ve katıla katıla ağladım... Çünkü annem bana hep çok mutlu olursam, arkasından üzülürsün” derdi. Nitekim çok kere dediği çıktı.
Nedenini kendi de pek bilmiyor ama Birol: “İkimiz de oynarken içimizdeki gerilimi, ruhumuzu, enerjimizi verdiğimiz için mutluluğun tadını tam çıkaramıyoruz” diyor.