Benim için iki kere düşünen bir adamla bir dakika bile geçirmem!
11.10.2014 - 00:22 |
Enerjik, heyecanlı, tutkulu, ateşli, hırslı ve tam bir doğa dostu... “Kiraz Mevsimi” dizisinin güzel oyuncusu Özge Gürel, sıfır makyaj en doğal haliyle bu ay FormsantÈ’ye konuk oldu. Biz de onun hayatı ve sistemi sorgulamasıyla başlayan oyunculukta kendini bulduğu dünyasının kapısından adım attık.
Henüz oyunculuk kariyerinin başlarında olan Özge Gürel, içinin enerjisi dışına yansıyan isimlerden. Kendini, hayatı hatta dünyanın düzenini de sorgulayan ve buna oldukça kafa yoran Gürel’i dinlerken hiç sıkılmıyorsunuz. Çünkü anlattıkları ne kadar ciddi şeyler olursa olsun hem yüzünde hem de anlatışında hep çocuksu bir tavır buluyorsunuz. Özge Gürel’in sayıları oldukça fazla olan hayran kitlesi de onun doğal ve çocuksu tarafına hayran. Normal hayatında hiç makyaj yapmayan genç oyuncu çekimimiz sırasında da bu kuralını bozmadı. Sıfır makyaj, en doğal haliyle o anlattı, biz de dinledik.
Oyunculuğa tesadüf sonucu başlamışsınız. Çocukluk hayallerinizin arasında oyunculuk yok muydu?
Hiç olmadı. Arkeolog olmak, sanat tarihi okumak isteyen biriydim. Ki planlarımın arasında hala okumak var. Seneye tekrar sınava gireceğim. Şu an neyi öğrenmek istiyorsam onu okuyabilirim. 17 yaşında bir çocuğa aslında mesleğini seçme lüksü tanınmıyor, toplum sana ne dayatıyorsa ona yöneliyorsun. İçine girmeden bir mesleği sevip sevemeyeceğini anlayamazsın ki... Uluslararası ticaret okudum ama işletme nedir aslında hiç bilmiyordum. Rehber öğretmenlerin yönlendirmesine göre belki de sana uymayan bir meslek için eğitim alıyorsun. Neyse ki okula girdikten sonra mutsuz olduğumu ya da bu işi yapmayacağımı anlayıp zaman kaybetmedim. Bıraktım okulu ve devam etmedim. 22 yaşına geldikten sonra “ne okuyabilirim”i düşünüp pastacılık okumaya karar verdim. Çok da keyifliydi benim için.
Yemeklerle aranız nasıl?
Keyif için yemek yiyenlerdenim, bu yüzden de kiloyla ilgili sorun yaşamıyorum. Yani sırf canım tatlı ya da tuzlu çekti diye oturup pasta ya da kebap yemem. Bünyemin gerçekten neye ihtiyacı varsa onu seçerim.
Vejetaryen misiniz?
Değilim ama direkt vegan olmak istiyorum. Süt ürünleri, yumurta veya et yedikten sonra kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Yediğimiz her et parçasını ağzıma attığımda bir hayvanın yanmış cesedini çiğniyormuşum gibi hissediyorum. Yani vejetaryenlik bile bana yetmiyor. Ekosistemde kendine ait olmayan sütü içen tek biz varız biliyor musunuz? Et yemek, bence sistemimize aykırı bir şey. Diyelim roka yiyorsunuz, üstüne bir şey dökmeden afiyetle yiyebilirsiniz değil mi? Et öyle mi, tadını bastırabilmek için soslandırıyoruz, baharatlandırıyoruz, pişiriyoruz... Saf yemeğin ekstraya ihtiyacı yoktur. Yemekle olan ilişkimizin hepsi psikolojik. Benim de çok kilo aldığım dönemler oldu, kendimi tanıyamıyordum. Koca dilim pizza yiyorsam bu kesinlikle duygusal açlığımın yerine bir şey koymak istememden kaynaklıyordu. Hazır çorbalarla ya da pastörize edilmiş sütlerle sağlıklı olabileceğine inanan bir toplumdan bahsediyoruz; yeme bilinci sıfır. Önce bir dur, bir sakin ol. Kimse açlıktan ölmeyecek; önce gerçekten ne istediğine karar ver. Yeşil mercimek, salata veya roka, bunları yedikten sonra o kadar iyi hissediyorum ki, hiçbir pişmanlık duymuyorum.
Doğallıktan mı yanasınız?
Endüstrileşmiş hiçbir şeyi sevmiyorum. Deri kullanmam, giymem. Bunu yapanları da inanılmaz cüretkar buluyorum. Niye başka bir canlının bir parçasını üzerimizde taşıyalım ki! Toplumda pek çok şey bize dikte ediliyor; parfüm, deodorant kullanmak gibi güzellik formları mesela.
Vahşi doğada değiliz
Deri kullanmam, giymem. Bunu yapanları da inanılmaz cüretkar buluyorum. Vahşi doğada değiliz.
Didiklenmeye gelebilen bir insan değilim
Sosyal medyayla ilişkiniz ne durumda?
Sosyal medyaya kayıtsız kalamıyorsun. Gerçekten çok tuhaf; biri kaşın diyor, öbürü saçın. Bu kadar didiklenmeye gelebilen bir insan değilim aslında. Çok samimi, iyi niyetli yorumlar da görüyorum tabii; elimden geldiğince teşekkür ediyorum. Ama tabii herkesle sosyal medya üzerinden iletişim kuramam. Çünkü böyle bir şeye kalkışırsam işimi yapamam.
Son olarak bakım sırlarınızı da soracağım. Bu kadar doğallıktan yana biri olarak nelere dikkat edersiniz?
Yaz-kış 50 faktör güneş koruyucu kullanırım. Sette çekimlerden dolayı parça parça yanmış gibiyim ve bu durum beni inanılmaz mutsuz ediyor. Kararan yerlerim sanki bana ait değilmiş gibi geliyor. Yüzüme saf C vitamini kullanıyorum. Normal hayatta hiç makyaj yapmıyorum. Tabii sette yapılıyor ve su içmeden uyuyabilirim ancak makyajı temizlemeden asla uyumam. Erkek arkadaşım “40 dakika boyunca makyaj mı çıkartılır” diye resmen ağlıyordu. Tek tek kirpik diplerine kadar temizlerim. Darphin’in parabensiz temizleme balmı var, ona bayılıyorum. Her gece onunla yıkadıktan sonra cildim bebek gibi oluyor. Sonra kirpiklerimi yağlarım, yüzüme C vitamini ve gül suyu, göz altlarıma da krem sürdükten sonra yatağa giderim. Tam bir ritüeldir yani. Deyim yerindeyse hamamdan çıkmam, çok keyif alıyorum. Saçlarımı da sadece yağla besliyorum. Boyayı bıraktım. Bence bir kadının beyazı falan çıkmadıysa saçını hiç boyatmamalı. Saçlarımda modern kesimlere falan girmiyorum, sadece uçlarından kestiriyorum. Dümdüz böyle olduğu gibi seviyorum. Türkan Şoray’ınki gibi saçları seviyorum; doğal ve makas izinin belli olmadığı.
Evlilik de tıpkı tek taş gibi dayatılan bir şey
Gıdaların genetiğiyle oynanıyor, sizin bu konuda çekinceleriniz var mı?
Çok küçük bir yerde Kumburgaz’da büyüdüm. Dolayısıyla bakkalla alışverişi neredeyse sıfır olan bir aileden geliyorum. Geldiğim yerde insanların değirmenleri var. Mısır topluyor, ununu yapıyor ve mısır ekmeğini yiyorlar. Peynirlerini zaten kendileri yapıyorlar. Ben bundan keyif alıyorum. Dediğim gibi endüstrileşmiş hiçbir şeyi sevmiyorum, beni çok mutsuz ediyor. Tabii ki kendimi bu dev endüstriye karşı çıkacak güçte görmüyorum ama bir şekilde izole olmaya çalışıyorum. Ece Temelkuran’ın bir yazısı var; o yazıda “Her pazartesi günü, yeni bir hayatın ihtimali olarak bir gömlek alıyoruz” diyor. İşte bu yüzden bu kadar çok eşyamız oluyor ve eşyalara başka anlamlar yüklemeye başlıyoruz. Saçımı boyatmayı bıraktım, iki yıldır saçıma boya sürmüyorum üstelik kestirmiyorum da. Bir kadını çok güzel bulduğumda aslında o kadının enerjisini beğenmiş oluyorum. Güzellik kavramı zaten sana ne hissettirdiğiyle alakalı.
Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?
Oyunculuk aklıma ilk kez 18 yaşındayken geldi, sokakta durup dururken oyuncu mu olsam acaba, hiç denemedim diye düşündüm. Sonra oyunculuk kursuna gittim. Baktım beni hiç kesmedi, konservatuar sınavlarına girmeye karar verdim. Tabii nerede!.. Kazanamayınca bir süreliğine unuttum, işte tam o sırada gittim aşçılık okudum. Derken kamera arkası eğitimine sardım. Bu arada 24 yaşlarındayım. Hoca bende bir şey görmüş olacak ki fotoğraflarımı isteyip bir iş için gönderdi. Bu şekilde başlamış oldu. Ki iyi oldu çünkü oyunculuğun iyi ve kötü yanlarını görmem gerekiyordu. Sanılanın aksine çok da zevkli bir şey değil. Sonuçta Ortaçağ’da tiyatro yapmıyorum, bu da bir sektör. Bakalım uyum sağlayacak mısın, yaşam tarzına uygun mu gibi şeyler var. Kaygılarım vardı. Ama yeteneksiz insana inanmıyorum, öyle bir şey yok. İnsanın öyle bir potansiyeli var ki, sonuçta atomu parçalayanlar da insan. Aynı ırktan geliyorsun, hiç kendini küçümsemeye gerek yok. Herkes her şeyi yapabilir, yeter ki istesin. Potansiyelimiz çok fazla, çalışırsan yapabilirsin.
Yapabileceğinizi anlayınca da oyunculukta mı karar kıldınız?
Evet, tamam dedim ve oyunculuğa devam ettim. Sonuçta denedim, sevdiğime karar verdim ve seçimimi yaptım. Ne olacak ki insan her yaşta istediğini yapabilir. Biz çok çabuk hayatı öldürüyoruz; yine toplum olarak bize dayatılan şeyler var. Evlendin, çocuk yaptın ve bitti. Evlilik de tek taş gibi dayatılan bir şey. Ama mutluluk değil mutsuzluk peşindeler. İsterim ki bir kadın olarak bir adam benim yanımda duruyorsa, bir adım ileri gittiğinde mutsuz olduğu için dursun. Çocuk için veya aile tablosu bozulmasın diye değil. Ya da toplum ne der diye değil... Tamamen dürtüsel olarak dursun isterim. Benden ayrılmak istiyorsa da eğer iki kere düşünmesin. Hemen ayrılsın. Benim için iki kere düşünen bir adamla geçirmek istediğim bir dakikam yok. Onun da olmasın zaten.
Pastoral hayatı seviyorum
Geldiğim yerde insanların değirmenleri var. Mısır topluyor, ununu yapıyor ve mısır ekmeğini yiyorlar.
Haberin Devamı