Gazete Vatan Logo
MagazinAzra’nın ‘Uyanış’ kitabı

Azra’nın ‘Uyanış’ kitabı

Filmler, diziler, kampanyalar yolda ama Azra Akın’ın hayatında bambaşka bir yenilik var: Kendisi. Bir buçuk yıllık bir düşünme/dinlenme döneminin ardından, “Yeni bir kitap,” diye tanımladığı hayatının ilk sayfalarını çevirmeye başlamış. Ve her şey çok da yolunda görünüyor

Azra’nın ‘Uyanış’ kitabı

Bazı insanlar kaç yaşına gelirlerse gelsinler, çocukluk yılları yüzlerinden okunuyor. Azra Akın da o isimlerden biri. Tescilli bir dünya güzeli evet, ama aynı zamanda sanki beş yaşındaki gülümsemesini yüzünde hep muhafaza etmiş gibi.

Tam da doğum gününde yapılan kapak çekiminin ertesi günü buluştuğumuzda o sevimli gülümsemesiyle, “Merhaba!” derken bir yandan da hâlâ telefonuna gelmekte olan yeni yaş tebriklerini kabul ediyor. Son derece enerjik. Ve son derece sade. Siyah bir jean ve siyah tişörtten oluşan kıyafetini zarif kolyeler ve yüzükler tamamlıyor. Yüzünde belli belirsiz bir makyaj var. Yandan örgü yapılmış saçları için İstanbul’un en ünlü kuaförlerinden birine gitmiş olduğunu düşünebilirsiniz.

Ama hayır, evden çıkmadan kendisi yapmış. Spordan yeni geldiği için (evde özel hoca eşliğinde antrenman yapıyor) bir şeyler yemek istediğini söylüyor. Verdiği sipariş, beş adet haşlanmış yumurta. Gülerek protein-karbonhidrat dengesinden bahsediyor biraz ve ardından yeni yaşının ona ne gibi yenilikler getirdiğini anlatmaya başlıyor.

Haberin Devamı

Azra’nın ‘Uyanış’ kitabı

Hayatımın boyunca uyanışlar yaşayacağım

Aralık hem doğduğun ay, hem de yılın son ayı. Bir muhasebeye giriştin mi? Eksiler, artılar, ‘Şunları şunları artık hiç yapmayacağım,’ kararları...

Bu düşünce tarzı, daha sene içinde yayılıyor bende, sadece doğum günümde olmuyor. Aslında son 10 seneye bakarsak, ilk Türkiye’ye geldiğim günden beri o kadar hızlı geçti ki her şey, her yıl bir muhasebeye girişmedim. Durabilmeyi, o anın keyfini çıkarmayı sonradan öğreniyor insan. Bunun ne kadar kıymetli olduğunu gençken çok iyi anlayamıyoruz. Koşturuyoruz, koşturuyoruz. O zamanki sorumluluklarımı en iyi şekilde yerine getirebilmek için çok uğraştığımı fark ediyorum geçmişe baktığımda. Yaşadığım güzellikler, zorluklar, üzüntüler, hayal kırıklıkları ya da başarmak istediğim şeyler söz konusu olduğunda hep bilinçli olmaya çalıştım. Bu 10 seneyi bir kitap olarak görüyorum resmen. Bir buçuk seneden beri yeni bir kitap açıldı önümde.

Nasıl bir kitap bu?

‘Uyanış’ kitabı (gülümsüyor). Tabii inşallah hayatımın sonuna kadar daha da uyanışlar yaşayacağım. Başka kitaplar okuyacağım ama bu önümdeki kitap daha ‘Azra’. Ya da dans eden Azra (gülüyor). İlla fiziksel olarak değil, sembol olarak kullanıyorum. Daha dans eden ve Azra’ya alan tanıyan Azra.

Haberin Devamı

Tek başına mı dans ediyorsun?

(Gülüyor) Hem tek başıma, hem bir grupla, hem de bir partnerle.

Yani yeniliklere, keşfetmeye açık bir dönemdesin?

Kesinlikle. Ben çok fazla şeyden beslenen bir insanım. Bazen bir konuya konsantre olma zorluğu da yaşıyorum. Beni tanıyan insanlar bilir, burada bir barmen görürüm mesela, nasıl o kokteyli hazırlıyor diye düşünürüm, onu yaşamak isterim. Bir teyzenin gözleme yaptığını görürüm, yanına giderim, beş dakikada bana öğretir. Çabuk öğrenen biriyim. Özellikle de el sanatlarını. Ailemin beni gönderdiği okul da bana bu zemini sundu. Ve bunu yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Azra’nın ‘Uyanış’ kitabı

Nasıl bir okuldu?

Hollanda’da Waldorf okullarına gittim. Ben okul olarak da bakmıyorum oraya, bir oyun alanı, öğrenme alanı olarak görüyorum artık. Ne kadar güzel şeyler yaşamışız. Bağımsız olmana ve kendi kararlarını vermene yardımcı olan bir eğitim sistemiydi. Hem hayatı barındırıyordu, hem de birçok sanat dalını.

Haberin Devamı

Şimdi anlatırken bile gözlerin parlıyor. Neler gördün okuldayken?

Anaokulunda ilk olarak suluboyayla karşılaştım. Yeşil, turuncu, mor vermezlerdi bize, üç ana renkle başladık: mavi, kırmızı, sarı. Hangi renkleri karıştırınca ne çıkacağını öğreniyorduk. Sonra marangozluk, bahçe bakımı... Tiyatro sahnemiz vardı, hem kendimiz gösteriler yapardık, hem de öğretmenlerimizle birlikte oyunlar hazırlardık. Bu Shakespeare de olurdu, tarihi hikayeler de. Sahne üzerinde kullanılan objeleri bile biz yapardık. Bir de hareket dersi vardı ama spor dersi değil. Müzikle birlikte hareket etmek, elimizdeki metal sopaları aynı anda atmak ve yakalamak. Şimdi anlıyorum ki, bir gruba girdiğin zaman herkesi hissetmeyi, nasıl hareket etmen gerektiğini öğretmişler.

Yeni projeler yolda

Hollanda ve Alman yapımı iki filmde oynayacağım. İlk defa Hollandaca ve Almanca oynamak ilginç olacak benim için.

Haberin Devamı

Heyecanım olumsuz etkilendi

Şimdiki mesleğinde bu eğitimden faydalanıyorsundur?

Evet. Ve ben üniversite okumadım. Bizim lisemiz altı sene sürüyor orada. Dört paket sunuyorlardı: Biri matematik, biri biyoloji, biri ekonomi, diğeri sanat ağırlıklı. Ben kültür-sanat paketi seçmiştim, sanat tarihi de okudum o sayede. Waldorf’a devam etmek için başka şehre gitmek zorundaydım. Her sabah kardeşimle birlikte trenle gidip geliyorduk. Sonra dünya güzeli seçilince ülke değiştirdim, Türkiye’ye geldim, her şeyi geride bırakmak kolay bir şey değildi. Yaş ilerledikçe o dönemlerin ne kadar kıymetli olduğunu anlıyorum. Masal gibiydi.

Kız kardeşin Doruk hâlâ Hollanda’da mı?

Evet. Amsterdam Üniversitesi’nde iletişim bilimleri okudu, master’ını yaptı. Ocak ayında Türkiye’ye gelecek. İnşallah birlikte bir şeyler yapacağız.

Ne gibi?

Oturup konuşacağız, karar vereceğiz. Onu anlata anlata bitiremiyorum. Çok güzel bir kalbe sahip, yetenekli, zeki biri. Çok güzel şarkı söylüyor, çok acayip dans ediyor.

Model ve oyuncu olmasaydın güzel sanatlara mı yönelirdin sence?

Akademiye gitmeyi düşünüyordum. Kreatif bir insanım. Kendimi o şekilde ifade etmek istediğimi anlamıştım. Bir taraftan da film izlerken, ‘Azra!’ derlerdi, duymazdım bile. Filmdeki o karakter olmak isterdim. Oyunculuk anlamında demiyorum sadece. Biri uçuyor mu, ben de uçmak isterdim. Oyunculuk çok zor bir meslek. Bir süredir bu konuda yenilenmek istediğimi fark ettim. Nasıl başlamıştım ben bu mesleğe? 2004’te bir film ve diziyle. Çok heyecanla, naif bir şekilde girdim. Ama sonra mesleğin içinde başka şeyler de yaşamaya başladım. Heyecanımı olumsuz etkileyen şeyler.

Benim için mutluluk en önemli şey

Mesleğinde ne gibi olumsuzluklar yaşadın?

İnsan çok acımasız olaylarla karşılaşabiliyor. Bu sektörde insanlar birbirini çok fazla desteklemiyor. Herkes acayip hırslı, birbirini çekememezlik de var. Ben çok başka bir yerden geldim. Büyüdüğüm ortam tamamen birbirini destekleyen, herkese ‘unique’ olduğunu hissettiren, bunu kutlayan bir çevreydi. Birbirini aşağı çekmeye çalışan bir çevreye girip bu mesleği yapmak kolay değil. Üzüntü ve hayal kırıklığı yaşayabiliyorsun. Hep uyum sağlamaya çalıştım. Her şeyi bırakıp gidebilirdim ama benim içimde bir savaşçı var. Hollanda’ya geri dönebilirdim ama pes etmedim.

Pes etmesen de kırıldın mı?

Ben Türk’üm, burası benim ülkem. Ama tabii ki burada büyümediğim için her şeye iki günde alışamadım. İnsan ilişkileri, düşünce tarzları, özellikle profesyonel ortamlar bambaşka. 16 yaşından beri modellikten gelen bir profesyonelliğe sahiptim. Belki de fazla sahiptim çünkü dünyayı dolaşarak çalıştım, herkesin işine her zaman saygı duydum. Benim için eşitlik değeri çok yüksek olduğundan bazen şaşırdım. Çünkü benden başka türlü bir davranış beklendi.

Geçmişle hesaplaşmış gibi görünüyorsun.

Evet. Mutluluk en önemli şey hayatımda. Artık uyandım.

Seni en çok mutlu eden şey nedir şu an?

Sevgi. Karşılıklı. Ve çalışmak, yaratmak. İnsanlarla bir şeyler paylaşabilmek, onları dinlemek, yeni şeyler duymak. Hayatı dolu dolu yaşayamamaktan korkuyorum. Hiçbir şey bizden daha değerli değil.

Oyunculukta yenilendim

Oyunculuk çok zor bir meslek. Bir süredir bu konuda yenilenmek istediğimi fark ettim.