Sonbaharı getiren festival
Filmekimi, her yıl olduğu gibi saygın festivallerde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren zengin programıyla Ekim ayının en çok konuşulan sinema etkinliği olacak. Filmekimi, 29 Eylül-8 Ekim tarihlerinde İstanbul’da...
Gerçekçi bir hikaye
Lynne Ramsey’nin 6 yıl sonra çektiği You Were Never Really Here, Jonathan Ames’in öyküsünden beyazperdeye uyarlandı. Özellikle usta yönetmenliği, klasik anlatımı reddeden yaratıcı kurgusu ve karanlık atmosferiyle dikkat çeken film, küçük bir kızı seks tacirlerinin elinden kurtarmaya çalışırken her türlü şiddete başvurmaktan çekinmeyen bir tetikçiyi izliyor. Bir anti-kahraman portresi çizen Joaquin Phoenix de başrolde.
Haneke’den bir baş yapıt
Michael Haneke’nin Cannes’da yarışan son filmi Happy End, git gide duyarsızlaşan toplumumuzu, burjuva bir aile ve sosyal medya üzerinden anlatıyor. Filmin başrollerini Haneke’nin fetiş oyuncularından Isabelle Huppert, Jean Louis Trintignant ve Mathieu Kassovitz paylaşıyor. The Guardian gazetesinin “saf psikopatlığın şeytani pembe dizisi” sözleriyle tanımladığı Happy End, Haneke’nin işlevsiz aile, intikam, suçluluk ve bastırılmış duygular gibi alışageldiğimiz temalarını ele alıyor.
Altın Palmiyeli The Square
Bir önceki filmi Force Majeure/ Turist ile aile kurumunu eleştiren Ruben Östlund, Altın Palmiyeli yeni filmi The Square ile bu kez sanat dünyasını ti’ye alıyor. İsveç’in Oscar için aday adayı gösterdiği filmin yönetmeni Östlund’un “görselliği ve hikâyesiyle izleyiciyi kışkırtıp eğlendirecek zarif bir taşlama” olarak tanımladığı The Square, Cannes ana yarışma jüri başkanı Almodovar’a göre “siyaseten doğruluğun tahakkümünü” ele alıyor. Müzeler ve sergi alanlarının steril ortamını mekân alan The Square stilize görselliği, sivri yaklaşımı ve kavramsal sanatı ele alışıyla hem çok çarpıcı, hem de gerilimli.
1970’lerde Morrissey
1970’lerde Manchester’daki ilk gençliğinden The Smiths’i kurduğu günlere Morrissey’in portresi, Mark Gill’in yönettiği England Is Mine’da anlatılıyor. Duygu yüklü şarkı sözleriyle, benzersiz ses tonuyla, The Smiths ile başlayıp solo kariyeriyle İngiliz ve hatta dünya müziğini hâlâ etkilemeyi sürdüren idol müzik adamı Morrissey’i filmde Jack Lowden canlandırıyor.
Yine sınırlarda dolanıyor
Michel Hazanavicius’un yönettiği filmde Godard’ın gençliğini Louis Garrel canlandırıyor. Le Redoutable, efsane yönetmen Jean-Luc Godard’ın eşi ve yıldızı Anne Wiazemsky ile beraberliğini anlatan renkli ve romantik dramın başrollerinde Stacy Martin ve Louis Garrel’le birlikte Artist filminin yıldızı Bérénice Béjo da rol alıyor.
Yine sınırlarda dolanıyor
Köpekdişi ve The Lobster ile aklımızı alan Yorgos Lanthimos, suçluluk, vicdan ve öç alma kavramlarını tavizsiz bir sertlikle ele aldığı son filmi The Killing of A Sacred Deer ile seyirciyi yine garip bir oyuna davet ediyor. Başrollerini Colin Farrell ile Nicole Kidman’ın olağanüstü bir performans göstererek paylaştığı film, Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü aldı. Hem izleyenleri hem eleştirmenleri ikiye bölen bu cüretkâr film, Lanthimos’tan beklenenleri fazlasıyla karşılıyor.
Safdie kardeşlerin son filmi Good Time
Robert Pattinson’ın müthiş performansıyla dikkat çeken Good Time, Cannes’da Altın Palmiye için yarıştı. Hastaneden lunaparka, bakımevinden tefeciye, New York’un en tuhaf mekânlarında geçen, birbirinden acayip karakterlerle dolu Good Time, kara mizahtan da beslenen, son derece hareketli, nefes nefese bir suç fırtınası. Safdie kardeşlerin yönettiği Good Time, hapisteki kardeşini kurtarmak için her yolu deneyen bir adamın çabalarını bitmek bilmeyen bir gece boyunca izliyor.