YÖK’ün sonu geldi mi?
Milliyet Gazetesi yazarı Abbas Güçlü'ye göre, herkes YÖK'ün yok olmasını istiyor ama nedense kimse bu konuda bir şey yapmıyor. İşte Güçlü'nün yazısı;
YÖK’ten şikâyetçi olmayan yok.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, muhalefet liderleri ve hatta YÖK başkanları bile YÖK’ün yok olmasından yana!
Peki, o zaman YÖK Yasası niye değişmiyor?
Çünkü anayasa değişikliği gerekiyor ve bu da o kadar kolay değil.
Keşke tüm partilerin ortak hazırlayacağı tek maddelik bir anayasa değişikliğiyle YÖK’ün varlığına son verilse!
Bu o kadar zor mu?
Hiç sanmıyoruz.
İktidar ve muhalefet eğer YÖK konusunda uzlaşamıyorsa, hiçbir konuda uzlaşamaz.
Bu alanda ufak bir anayasa değişikliği hiç de zor olmaz.
Yok eğer olaya genel anayasa değişikliği çerçevesinden bakılırsa, bugüne kadar olduğu gibi boşuna zaman kaybının ötesine geçilemez!..
YÖK’ün kuruluş öncesi ve sonrası tartışmaları 35 yıldır yakından izliyorum.
Kuruluşunda, 12 Eylül yönetiminin dayatmaları ve hepsi hepsi önce 19, sonra da 27 üniversite vardı.
Oysa şimdi 200’e yakın üniversite var ve bu elbise her açıdan artık dar geliyor, acilen değişmesi gerekiyor.
Peki, YÖK gibi bir kurum olmasın mı?
Elbette olsun ama bugünkü haliyle değil!..
Başbakan Davutoğlu!
YÖK’ü eleştirenler kervanına son olarak Başbakan Davutoğlu da katıldı. O da bir akademisyen olarak YÖK’ten çok çekti.
YÖK üyeleriyle önceki gün yaptığı toplantıda da bunları ve değişim isteğini dile getirdi.
Gelin önce onlara bir göz atalım, sonra da olası gelişmeleri irdeleyelim:
Davutoğlu, “YÖK’ü bugün kendi ekseninde reformcu bir anlayışla, bilim adamına güven anlayışıyla yeniden inşa etmeliyiz” dedi.
İşte Davutoğlu’nun konuşmasından satır başları:
- En önemli reform zihniyet reformudur. Bizde reformlar tepeden inme ve bir statükoyu koruma iddiasıyla tecelli etmiştir. YÖK’ün ilk kuruluş amacına baktığımızda 12 Eylül şartlarının getirdiği ve tek tipçi, reform mantığından çok empoze edici bir mantığı içeriyordu. Gerçek reformlar statükoya meydan okur. Bu açıdan üniversitelerimiz reformların nirengi noktasıdır.
- Her mezunumuzun görev aldığı kurumda kuruluşta doğrudan yansıyan bir sonuç doğurur. Bir anlamda üniversiteler mezun ettikleri o misyonun temsilcileri olarak topluma gönderirler. Üniversitelerimiz zihniyet değişimin en önemli ayağı ve odağı olmalıdır.
- Genelde Milli Eğitim sistemimiz, özelde de üniversitelerde zihniyet reformu adım adım bir sonuç doğurur. Üniversiteler de zihniyet reformu için yapılanmışsa, o öğrenciler de onun temsilcileri olurlar. Ancak bizde bu olmadı.
- Bizim nesil 27 Mayıs şartlarında doğdu. Bize öylesine dikte edilerek öğretmişlerdi ki 27 Mayıs birileri için bayramken, bizim için nasıl bir travma oluşturduğunu gördük. Öğrencilik yıllarımızda büyük iddia ve ideallerle atıldığımızda 12 Eylül’ü üniversite öğrencisi olarak yaşadık.
- Bizim en öncelikli atmamız gereken adımlardan biri YÖK sistemini bugün kendi ekseninde reformcu bir anlayışla, bilim adamına güven anlayışıyla yeniden inşa etmek. İyi niyetli birçok adımlar atıldı. Her şey diyemeyeceğim ama birçok şeyi yaşadık bu süreçte. Bu dönemde özellikle 1 Kasım seçimleri sonrasında artık YÖK reformunu mutlaka gerçekleştirme sorumluluğu içinde olmalıyız.
- Bizim her şeyden önce öğrencilerimizde tarih, mekân ve insan idrakini şekillendirecek perspektifi inşa edecek yapıyı görmemiz lazım. Her şeyle barışık ama gerektiğinde sorgulayabilecek bir öğrenci nesli yetiştirmektir görevimiz.
- Gerçek bir bilim adamı önyargılardan vakayı anlamaya çalışır. Spekülasyonla, ideolojiyle yaklaşmaz; ne olduğunu anlamaya çalışır.
Bir uçtan diğerine!
Ülkemizdeki üniversite reformları hep çok sancılı oldu ve hep bir uçtan diğerine gidildi.
Umarız yine öyle olmaz.
Başbakan Davutoğlu’nun çok çarpıcı tespitleri var ve bakalım bunların ne kadarı hayata geçecek?
Bu konuda muhalefet, YÖK ve üniversiteler de kendisine yardımcı olmalı, haklı buldukları noktada desteklemeli, akıllarına yatmayan konularda da öneri getirmeli.
2023’e eğer yeni bir vizyonla girmek istiyorsak, işe önce YÖK’ten başlanmalıdır...
Üniversiteleri çağı yakalayamayan bir ülkenin, çağı yakalaması mümkün değil!
Özetin özeti: Toplumsal uzlaşı için YÖK’ten daha iyi gerekçe olamaz!