Gazete Vatan Logo

Yeni PKK... DHKP-C'yi bir kadın mı yönetiyor?

Yeniden silahlı eyleme geçen örgütün şifreleri

Ankara'daki Amerikan Büyükelçiliği'ne yapılan canlı bomba saldırısının ardından DHKP-C örgütünün çıkması sürpriz mi?
Aslında değil. Örgütün yeniden büyük eylemlere girişeceği çeşitli mecralarda yazılıp çizilmişti.
Örneğin Gürkan Hacır 6 Ocak'ta yazdığı köşe yazısında örgütün işleyişine dair bilgiler verip, 'DHKP-C PKK'laşıyor" demişti..

İşte Hacır'ın o tespitleri:

DHKP-C'yi bir kadın mı yönetiyor?


Arka arkaya yaptıkları eylemler, uzun yıllar sonra gözleri DHKP-C'ye çevirdi. Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e canlı bomba yolladılar, Korkut Eken'e suikast yapacak tim son anda yakalandı, polis vurup karakol taramaya çalıştılar...

Belli ki silahlı Marksist örgüt DHKP-C yıllardır gömüldüğü suskunluğunu bozup yeniden gündeme gelmeye çalışıyor.

PEKİ ama başarısız bunca eylemi nasıl 'başarıyorlar'. Örgütte eskiden bugüne ne değişti? Dursun Karataş'tan sonra örgütü kim yönetiyor? DHKP-C'de neler olup bitiyor bir bakalım mı?

Artık karşımızda bambaşka bir DHKP-C var... Kentli özelliğini yitirmiş, PKK tipi örgütlenmeye yakın bir Marksist örgüt

Alınan duyumlara göre örgütün başında ise Zerrin Sarı var. Kod adı: Abla! Dursun Karataş'ın devrim nikahlı eşi...

Hafta içi bizim gazetede DHKP-C'yle ilgili etraflı bir haber yer almıştı. Şimdi biz de o haberdeki detayların izini sürelim ve bir örgütün değişen anatomisini çıkartmaya çalışalım.
İLK ve yakıcı soru şu... Örgütü şu an kim yönetiyor?

ALINAN duyumlara göre örgütün başında Zerrin Sarı var. Evet, Türkiye'nin en tehlikeli silahlı örgütünün başında bir kadın var. Peki kimdir Zerrin Sarı? Aslında İstanbul Barosu'na kayıtlı bir avukat... Daha önceden örgütün Dev-Sol olduğu günlerden bu yana davalarına bakan bir avukat... Halkın Hukuk Bürosu'na bağlı olarak çalıştı. Aslen Osmaniyeli. Kod adı: Abla!

EŞ DURUMUNDAN

ASIL bir başka önemli özelliği örgütün ilk ve doğal lideri olan Dursun Karataş'ın ölmeden önceki sevgilisi (Devrim nikahlı eşi) olması. Rivayet o ki Karataş ölmeden önce vasiyet yoluyla örgüt yönetimini eşine bırakmış. Yani Zerrin Sarı biraz da eş durumundan liderliği elde etmiş.

PEKİ Zerrin Sarı tek başına mı örgütün başında? Hem emniyet kaynakları hem de diğer kaynaklara bakacak olursak cevap: Hayır.

ÖRGÜTÜN eskilerinden bir başka isim daha karşımıza çıkıyor: Hüseyin Fevzi Tekin! Örgütü bu ikili yönetiyor.

PEKİ kimdir Hüseyin Fevzi Tekin? Neredeyse örgütün kuruluşundan beri merkezi yapılanmaya yakın durmuş bir isim. 4 kez polisin eline geçiyor. Kısa süreli (3-4 yıl) cezaevi dönemlerinden sonra kaldığı yerden faaliyetine devam ediyor. Önce kurye olarak sonra da silahlı militan olarak yakalanıyor. Son olarak ağır bir mahkumiyet aldı. F Tipi Cezaevi'ne karşı girişilen ölüm orucu ekibinde yer aldı. Sürekli ve tedavi olamaz raporuyla hastalığı dolayısıyla Ahmet Necdet Sezer tarafından affedildi.

SONRA elbette kaldığı yerden örgüt işlerine döndü. Şimdi örgütün başında Zerrin Sarı ile birlikte o var. Sert, kararlı ve taviz vermez bir militan olarak biliniyor.

DEV-SOL ÇİZGİSİ

ÖRGÜTÜN yeni merkez üssü Yunanistan. Yunanistan'ın Selanik kentinde konuşlanmış haldeler. Küçücük Selanik'i gözünüzün önüne getirdiğinizde orada tam illegal bir örgütlenme sürdürmeleri imkansız. Yani yarı dernek gibi sürdürülen bir örgüt merkezi olması muhtemel. Peki Yunan gizli servisinin bu durumdan haberi olmamış olabilir mi?

BENCE hayır.

İŞTE örgütün eski Dev-Sol DHKP-C çizgisinden ayrıldığı bir noktada burası. Eski örgüt ne pahasına olursa olsun mutlak illegaliteye inanıyordu ve hiçbir devlet veya gizli servisin bilebileceği bir yapılanma kurmuyordu.
OYSA şimdi durum farklı.

YENİ DHKP-C hem Yunanistan ile dirsek temasında hem de Suriye'deki Esad rejimiyle.
BUNU da yazdıkları bildirilerden anlıyoruz. Evet, örgütün geleneğinde Arap halklarıyla dayanışma vardır, Körfez Krizi sırasında bunu apaçık ortaya koyan eylemler yapmışlardı. Ancak şimdi Esad'la dirsek dirseğe bir yakınlaşma yaşıyorlar. Kurdukları uluslararası komitenin yaptığı bütün açıklamalar sadece iki ülkenin adı geçiyor. Yunanistan ve Suriye! İlginç değil mi?

BU durum şunu gösteriyor: Artık DHKP-C, PKK benzeri bir örgütlenmeye gidiyor. Yani Türkiye'nin iyi ilişkiler içinde olmadığı bir ülkeyle yakınlaşarak onun desteğini almayı hedefliyor.

AKSİ takdirde ülke içinde illegal koşullarda yaşamak örgüt için giderek imkansız bir hal aldı.
ŞEHİR gerillacılığını seçmiş bir örgüt için şehirde eylem yapmanın imkansızlığı bir düşünün lütfen. Her sokak, her cadde kameralarla izleniyor. Uydudan görüntüler anbean kaydediliyor.

Telefon ve diğer iletişim araçlarının nasıl takip edildiği malum. Buna bir de göz ve yüz tarama gibi ileri teknikleri ekleyin. Şehirde illegal bir militanın adım atması neredeyse imkansız oluyor. Her ev, her mahalle kayıt altında... Muhtarlardaki ev ve kişisel bilgiler, aynı anda emniyet müdürlüğünde kayıt altına alınıyor. Bir militan eylem yaptıktan sonra eylemin tüm görüntüleri eylem anı, kaçışı, saklanışı vs. saniye saniye TV'lere servis edilebiliyor.

İŞTE bu durumu fark eden örgüt, Türkiye'nin hemen yanı başındaki iki ülkede yapılandı. Hem sınırdan geçişlerin kolay olduğu hem de Türkiye'ye mesafeli davranan iki ülke DHKP-C için merkezi yapılanmanın adresi oldu.

YANİ ülke içi zor illegal koşulları, iki komşu ülkede örgütlenerek hafifletmeye çalışıyorlar. Militanlar orada görüşmeleri yapıyor, eyleme hazırlanıyor, silahlanıyor... Sonra Türkiye'ye giriş yapıyor.

GÜCÜN ÖTESİNDE

PEKİ tam 8 yıl sonra neden silahlı eyleme geçtiler?

ÖRGÜT şunu kendi tarihinden çok iyi biliyor. Ne zaman silaha sarılsa örgüt tabanına o kadar çok taraftar topladı. Ne zaman büyük ve sansasyonel bir eylem yaptı, akın akın sempatizanlar örgüte koştu. İşte bunun için silahlı eylemleri başlatma kararı aldılar.

ANCAK daha önce yazmıştım. (DHKP-C derin devletle uzlaşır mı/ Akşam 26 Mart 2010) Örgüt tarihinden bugüne hep gücünün ötesinde eylemelere kalkıştı. Kimi zaman taşıyamayacağı Sabancı eylemini yaptı kimi zaman Bush'a suikast planı yaptıkları sırada operasyon yedi.
YANİ gücünü tartmadan eylemlere kalkıştı.
ŞİMDİ de durum farklı değil.

SON yakalanan militan Nebiha Aracı 43 yaşında. Bırakın silahla karakol taramayı bir protesto eylemi için bile yaş ve fiziki yapıda değil. Ancak örgüt hiç çekinmeden bu isimleri fiziki durumlarına bakmadan sahaya sürüyor.

ÖRGÜTÜN dilinde de bir tuhaflaşma var. Elitist formasyonunu hızla yitiriyor. Şerefsizlik, namussuzluk, intikam gibi daha önce hiç duyulmayan sözcükler slogan olarak kullanılıyor. Bildirilerindeki imla hatalarına ve (Suriye'ye ısrarla Süriye diye yazmalarına) cümle bozukluklarına hiç değinmiyorum bile.

YANİ örgüt hızla plebyenleşiyor

EYLEM FARKI

DHKP-C'nin eylem stratejisindeki bir diğer değişiklik ise intihar bombacısı kullanıyor olması. Bombalı pankartın mucidi olan örgüt, şimdi kadrolarını kolaylıkla bombaya sarıp eyleme yollayabiliyor. Gazi Mahallesi'ndeki polis karakoluna yapılan bombalı saldırı, Hikmet Sami Türk'e defalarca yapılmaya çalışılan intihar bombası eylemleri artık bunu bir metot olarak benimsediğini gösteriyor.

ÖRGÜT eskiden sıradan düz polise yönelik eylem yapmazdı. Yani silah doğrulttukları polisler, polis şefleri veya MİT'çiler doğrudan terörle ilgili birimin şefleri olurdu.

ŞİMDİ ise sıradan polisler de hedef tahtasına oturtuldu. Son eylemde sıradan düz bir polis memurunu şehit ettiler. Bir önceki karakol saldırısında bir başka düz karakol polisi şehit düştü.

İSPAT İNADI MI!

YANİ artık karşımızda bambaşka bir DHKP-C var. Eskinin geleneğinden kopmaya aday, kentli özelliğini yitirmiş, PKK tipi örgütlenmeye yakın bir Marksist örgüt...

VE örgüt bildirilerine de bakacak olursak hırsla hınçla eylemlerine devam edeceklerini duyuruyorlar.

ŞİMDİ yazının bu son noktasında eğer beni cinsiyetçilikle suçlamazsanız şu tespiti yapmama izin veriniz lütfen:

ÖRGÜTÜN bu kadar anlamsız, sonuç almaktan çok tepki ve nefret toplayan eylemi çılgınlıkla sürdürmesi ve birer ikişer militanlarını kolayca harcaması bir kadın yöneticinin kendisini ispat inadı olabilir mi? .

Haberin Devamı