Türkler bulmuş olabilir! Rus araştırmacı Sofi Tram Semen açıkladı: Zaman döngüsü ve gelecek...
Antik çağlarda insanlar gökyüzünü Tanrısal bölge olarak kabul etti ve gezegenlerin, yıldızların hareketlerini Tanrıların eylemleri olarak saydı. Hatta, 'Eğer yıldızlar görünmeseydi uygarlıklar kurulamazdı' diyen bilim insanları da oldu. Yıldızlar tüm kavimlerde olduğu gibi Türkler için de büyük bir yer ve öneme sahipti. Hatta Rus araştırmacı Sofi Tram Semen, ilk astroloji sistemini Türklerin bulduğunu iddia etti.
Evlenmek için bile birbirlerinin doğum haritalarına bakan Eski Türkler için astroloji büyük anlam ifade ediyordu. Hatta Rus araştırmacı Sofi Tram Semen'e göre astrolojiyi Türkler bulmuş olabilir! Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salih Yılmaz, "Astroloji ve burçların anlamlandırılması Türklerle birlikte olmuştur" diyerek, astroloji tarihinde Türklerin izini sürdü.
Prof. Dr. Salih Yılmaz da Eski Türkler arasında burçların yorumlanması ve astroloji ilminin doğuşunun Kök Tengri inancı ile yakından bağlantılı olduğuna dikkat çekti. Gökte bulunan ve göğe yakın olan unsurlara verilen bu kutsallığın, Tanrı'nın gökte bulunduğu düşüncesinden geldiğini söyleyen Prof. Dr. Yılmaz, Türklerin göğü sürekli gözlemlemelerinin de evreni daha iyi anlamalarına yardımcı olduğunun altını çizdi.
'ASTROLOJİNİN ANLAMLANDIRILMASI TÜRKLERLE BİRLİKTE OLMUŞTUR'
Bu araştırmaların neticesinde yıldız kümelerinin keşfedildiğini ve bu yıldız kümelerine çeşitli anlamlar yüklendiğini söyleyen Prof. Dr. Salih Yılmaz, böylelikle Türklerde astrolojinin doğduğunu belirtti. "Rus araştırmacı Sofi Tram Semen’in de belirtiği gibi, astroloji ve burçların anlamlandırılması Türklerle birlikte olmuştur" diyen Prof. Dr. Yılmaz, Türlerde astrolojinin milattan önceki dönemlerde kullanıldığının bilindiğini söyledi.
Orta Asya’da Hun ve Hun sonrası takvimlerin, ilk takvimler olarak kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, "Mevsim döngüleri, zirai uygulamalar ve göç zamanlarının belirlenmesi için bu takvimler kullanıldı" ifadelerini kullandı. Yılmaz, "Eski Türkler, yeni çağda ancak keşfedilen sistemi binlerce yıl önce kullandılar" dedi. Ayrıca Hun astrolojisinin, 36 yıldız grubu, 36 gökyüzü derecesi, güneşin gökyüzünde hareket ettiğini ve 36 dereceden oluştuğunu, ortalama her burcun 10 ile 12 günü kapsadığı hakkında da bilgi verdi.
'TANRI'NIN GÖKTE YAŞIYOR OLMASI ETKEN OLDU'
Peki Türkler astrolojiyi nasıl öğrendiler? Astrolojinin ortaya çıkmasında şamanların ve kamların önemli bir yer tuttuğunu söyleyen Prof. Dr. Salih Yılmaz, "Tanrının gökte yaşıyor olması ve onları her zaman izliyor olması, bir bakıma ona ulaşmak ve ondan haber alabilmek için astrolojinin ortaya çıkmasına da neden oldu" dedi. Eski Türklerin kullanmış olduğu 'On İki Hayvanlı Türk Takvimi' adı verilen yıl esaslı takvimin de, bir bakıma astrolojiden faydalanılarak yapıldığının altını çizdi.
'GEÇMİŞTE YAŞANILAN BİR OLAY GELECEKTE DE YAŞANABİLİR'
Salih Yılmaz, "Astrolojiyi hem Tanrı ile iletişim kurmak, hem de kendi hayatlarını planlarken olabileceklerden haberdar olmak amacıyla bilimsel ve deneyime bağlı biçimde anlamlandırdılar. Türklere göre hayat bir döngüden ibarettir. Geçmişte yaşanılan bir olay mutlaka gelecekte de bazı değişimlerle yeniden yaşanabilir. Bu anlamda zaman döngüsünü 12 ile ifade etmişler. Her 12 yılda bir yaşanılanlar tekrar edecektir. Her yıl kendi içerisinde üç döneme ayrılmış ve bu üç dönemin verdiği özellikler birbirinden farklıdır. Bu çıkarıma, yılların açıklaması yapılırken verilen yılın başlangıcı, yılın ortası ve yılın sonu terimlerden ve yılın üç farklı zamanında doğan insanların birbirinden farklı özellik göstereceğine dair açıklamalardan ulaşmak mümkündür" diye konuştu.
'HAYATLARINA YÖN VERMEYE ÇALIŞTILAR'
Türklerde yüksekte olan her şeyin Tanrı ile bağlantılı olduğunu ve güneş, ay ve yıldızları incelerken bunların hareketleri ile yaşadıkları dünyada doğa olaylarının ve kendi başlarına gelen iyi-kötü şeylerin bir döngüye sahip olduğunu fark ettiklerini söyleyen Prof. Dr. Salih Yılmaz, "Bu döngüyü de takvim, burçlar gibi yöntemlerle planlı bir hale getirerek gelecekteki hayatlarına yön vermeye çalışmışlar" dedi.
Prof. Dr. Salih Yılmaz, Türklerde astroloji ve yıldızbilim İslam öncesinde de İslam sonrasında da hep var olduğunu söyledi. Prof. Dr. Yılmaz, Türklerin astroloji ve burçlar üzerinden zaman döngüsü anlama ve hayatlarını planlama inancının İslamiyet'ten sonra da devam ettiğini vurguladı.
ZAMAN DÖNGÜSÜ 12 BİRİMDEN OLUŞUYORDU
Türklerin, 12 Hayvanlı Türk Takvimi, 12 burç, birçok şeyi 12 ile ifade etmeleriyle birlikte 12 sayısının gizli bir anlamı olup olmadığı sorusu da akıllara takılıyor. Peki 12 sayısı Türkler için ne anlam ifade ediyordu? Prof. Dr. Salih Yılmaz bu soruya, "Türkler, zaman döngüsünün insanın ve dünyanın geleceğini etkilediğine inanmışlardır. Bu zaman döngüsü 12 birimden oluşmakta ve her birimde farklı bir olayın olduğuna inanılmıştı. 12 sayısı Türkler için zaman döngüsünün değişimini ifade ettiği için önemlidir" diyerek cevap verdi. 12 sayısının sadece Türklerde kullanılmadığını Çin, Yunan, Fransız ve Japon mitolojilerinde de yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Yılmaz, Hun Türklerinde 12 ana burç ve 12 aya karşılık geldiğini de ekledi.
BOZKURT VE KARTAL GİBİ HAYVANLARI KULLANMAMIŞLAR'
"Ocak’a Başil, Şubat’a Bayrım, Mart’a Ayuznu, Nisan’a Toturnu, Mayıs’a Hıçakay veya Karaçay lisanı ile Hıçauman, Haziran’a Rukkul, Temmuz’a Eliya, Ağustos’a Kırkar, Eylül’e Kırkauz, Ekim’e Etıyık, Kasım’a Abentonkuk veya Karaçayca Abıstol, Aralık’a Endreyük denir" diyen Prof. Dr. Salih Yılmaz, bunların 12 burcu ve 12 dolunayı temsil ettiğini, her bir dolunayın diğerinden daha farklı sosyal etkilere sahip olduğunu, her bir dolunayın önemli etkilerinin bulunduğunu söyledi. Bunların sosyal ve coğrafik nitelikleri, doğa olaylarını, doğa ile ilgili konuları temsil ettiği için kullanıldığının altını çizen Prof. Dr. Yılmaz, "Türklerin takvimi 12 zaman dilimine bölerken kullandığı hayvanlar aslında zaman döngüsü içerisinde tabiatta var olurken sergiledikleri davranış ve özelliklerine göre yer alır. Türkler özellikle kanatlı hayvanlar ile kendileri için kutsal olan bozkurt ve kartal gibi hayvanları takvimde kullanmamışlar. Çünkü o hayvanlar zaten Tanrı ile bağlantılı olarak her zaman iyiliği temsil eder" diye konuştu.
GELECEĞİ MERAK ETTİKLERİ İÇİN DE KULLANDILAR
Türkler astrolojiyi sadece doğanın döngüsünü takip etmek için mi kullanmışlardı? Yoksa astroloji Türkler için gelecekten haber veren bir mekanizma mıydı? Prof. Dr. Salih Yılmaz, Türklerde astroloji ve yıldız bilim bir bakıma hayatlarını planlarken Tanrı’nın onlara nasıl bir gelecek çizdiğini tahmin edebilmek için kullandıkları bir araç olduğunu söyledi. "Türkler açısından zamanı anlamak için takvim önemlidir" diyen Prof. Dr. Yılmaz, "Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugât’i-t-Türk adlı eserinde Türklerin kullandığı yılların her birinde hikmet var sanarak onunla fal tuttuklarını, uğur saydıklarını belirtir. Verdiği bilgilere göre ud yılı, savaşların çok olduğu bir yıldır. Takagu yılında yiyecek çok olur ancak insanlar arasında kargaşa olurmuş. Timsah yılı girdiğinde yağmur çok yağar, bolluk olurmuş. Domuz yılında kar ve soğuk çok olurmuş. Yani böylece Türkler her yıl bir şey olacağına inanmışlar" diye konuştu.
'SIK SIK DEVLET KURMALARI BUNUNLA AÇIKLANABİLİR'
Bu olayların zaman döngüsü içerisinde tekrar ederek devam ettiğini, Türklere göre dünyada hiçbir kişinin veya devletin uzun süre başarılı veya başarısız olmayacağının altını çizen Salih Yılmaz, "Zaman döngüsü içerisinde mutlaka iyi ve kötü günleri, yılları olacaktır. Türklerin sık sık devlet kurmaları da belki de bu zaman döngüsü ile açıklanabilir. Buna göre her devlet mutlaka bir gün yıkılacaktır" dedi. Prof. Dr. Yılmaz, Eski Türklerde astrolojinin, gelecekten haber veren bir mekanizma olmasıyla birlikte geçmişte yaşanılan olayların da zaman döngüsü içerisine yerleştirilerek insanoğluna yön verdiğini, Türklerin astrolojiyi kendi gelenek, kültür, töreleriyle birleştirdiğini ve Tanrının onlara çizdiği yolu öğrenmek için kullandıklarını söyledi.
İKİ GENÇ EVLENECEĞİ ZAMAN...
Prof. Dr. Salih Yılmaz, Türklerin, kişilerin doğum haritalarını çıkarıp doğduğu vakitte gökyüzünde etkili olan yıldızlara ve diğer gezegenlere bakarak kişinin kader çizgisi üzerine fikir sahibi olmaya çalıştıklarını da ekledi. Hatta bu durumu, "Öyle ki iki genç evleneceği zaman her birinin doğum haritaları çıkarılır, birbirlerine karşı uyum tablosuna bakılır eğer burçları uyumlu ise evlendirilirlerdi. Burçları uyumlu fakat belli bir yaştan sonra etkili olacak olan yükselen burçları uyumsuz ise evlendirmezlerdi" diyerek açıkladı. Prof. Dr. Salih Yılmaz, sonuç olarak Türklerin, astrolojiyi ve burçları Tanrı ile bağlantı kurmak için araç olarak gördüklerini aynı zamanda geleceği planlarken Tanrı'nın zaman döngüsünü öğrenebilmek için de kullandıklarını söyledi.
YILDIZLARIN DURUMU YAŞAYIŞLARINDA ETKİLİ OLDU
Türkler için yıldızların çok önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Salih Yılmaz, "Türklerde en önemli yıldız 'Kutup Yıldızı'dır" dedi ve Kutup Yıldızı'nın Türkler için ne anlam ifade ettiğine Oğuz Kağan destanıyla örnek verdi:
Oğuz Han bir gün bir yerde Tanrıya dua ediyor ve yalvarıyormuş. Tam bu sırada, etrafı birden bir karanlık basmış ve gökten, Ay'dan da, Güneş'ten de parlak bir ışık inmiş. Işığın içinde güzel bir kız oturuyor ve başındaki bir taç da, parıl parıl parlıyormuş. Taç o kadar parlakmış ki, parlaklığı tıpkı Kutup yıldızının, yani Altın Kazık'ı andırıyormuş" şeklinde geçer. Bu anlamda yıldızların durumu ve hareketi Türk toplumunun yaşayışını planlamada etkili olmuştur. Mesela yağmurlu havalarda şimşek çaktığında savaşılmayacağına inanmışlar. Yıldızlar ve hava olayları tanrıdan onlara verilen mesajların bir göstergesi olarak kabul edilmiş.
GÖĞÜN DİREĞİ İNANCI
Hatta Türk mitolojisi içerisinde yer alan düşünce sistemine göre göğün direği inancı bulunduğunun altını çizen Prof. Dr. Salih Yılmaz, bu inanç çerçevesinde göğün direği bazen bir ağaç iken (Dünya Ağacı), bazen bir dağ olarak karşımıza çıktığını söyledi. "Temel Türk düşüncesine göre göğün direği esasında 'Demir Kazık' ya da 'Altun Kazık' olarak da adlandırılan Kutup Yıldızı’dır. Bu inanca göre yeryüzü, Kutup yıldızı ile göğe bağlanmış" diyen Yılmaz, Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig adlı eserinde zikredilen yedi yıldıza da dikkat çekti. Prof. Dr. Yılmaz, "Kutadgu Bilig’de geçen bu ibareden de anlaşılacağı üzere ismi zikredilen gök cisimlerine farklı özellikler yüklenmiş ve dünya üzerindeki bazı etkilerine değinilmiş. Kur’ân-ı Kerim’de yer alan ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere Hak Teâlâ, gökyüzündeki cisimlere bakıp akıl yürütenler için pek çok delilin olacağını insanoğluna bildirmiş" diye konuştu.
BUDİZMİN ETKİSİ VAR MI?
Aynı zamanda Irk Bitig olmak üzere fal ve astrolojiyle ilgili pek çok eserin Uygur döneminde yazıldığını görüyoruz. Türklerin astroloji ve fal ile olan ilişkisinin Uygurlar döneminde yoğunlaştığı söylenebilir mi? Eski Türklerde fal, ilk olarak hastalıkların tespiti ve tedavisinde kullanılan bir yöntem olarak doğduğunu söyleyen Prof. Dr. Salih Yılmaz, "Uygurlardan çok önce Türkler astrolojiden faydalanarak, burçları bularak ve fal bakarak hayatlarını anlamlandırmaya çalışmışlardır" dedi. Eski Türklerin hayvanlarına bakarak kehanette bulunduğunu, bu konuda uzman kişilerin kuşların davranışlarını gözlemleyerek, hayvanların organları ya da yıldızlara bakarak gelecek hakkında anlam çıkarmaya çalıştıklarını ve Eski Türklerin hayvan kemiği, ok, yay ile fala baktıklarının altını çizen Yılmaz, "İnsanların talihi, devletin, milletin geleceğinin ne olacağı, her hangi bir isteğin hayırlı olup olmayacağı gibi birtakım meraklar falı ortaya çıkarmış" diye konuştu.
Prof. Dr. Yılmaz Türklerin diğer inanışlarını şu şekilde sıraladı: İslamiyet öncesi Türklerde Şamanlar, yıldızlara bakarak kâhinlik yapmış ve yapılacak işler için uğurlu günler tespit etmeye çalışmış, Türkler, her bir ayı ve haftanın her bir gününü bir yıldızın idare ettiğine inanmış, hatta Türklerde kişilerin adlarından 'doğum sayısı', 'gönül sayısı' ve 'kişilik sayısı' gibi sayılar çıkarılmış, o kişinin bu sayılara yüklenen özellikleri yansıtacağına inanılmış. Türkler, çocuklarının isimlerini verirken bile çocuğun doğum gününü ve saatini dikkate almışlar.
'YERLEŞİK KÜLTÜRE GEÇMELERİ ETKİLİ OLDU'
Türklerin en eski fal kitabı olarak Bilinen Irk Bitig'de 65 tane falın yorumları ile kısa bir hatime ve her falın başında üçlü daire grupları bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Salih Yılmaz, bu fal biçiminde ayda ancak bir kere fala bakılabildiğini, Cuma ve Pazartesi günleri bakılmaması tavsiye edildiğini de ekledi. Uygurlar dönemine ait bu eserin aslında Türklerin geçmişte astroloji, yıldız bilim, burçlar üzerinden dünyayı okumasına dair bilgilerin ilk derli toplu yazılı hali olduğunun altını çizen Yılmaz, "Türklerde astrolojinin gelişmesinin Budizmi kabul etmeleriyle bir alakası bulunmamakla birlikte yerleşik kültüre geçmeleri nedeniyle hızla gelişmiş olmasında katkısı olabilir. Budizm, Uyguları daha bilimsel olarak yaklaşmaya itti" ifadelerini kullandı.
KEMİK FALI YAYGIN
Aynı zamanda Türklerin fallar vb. inanışlarının Çin'den farklı olduğunu söyleyen Salih Yılmaz konuyu şu şekilde örnekledi: Örneğin Türklerde kemik falı yaygındır. Ateşte yakılmış kürek kemiklerine bakarak hareket etmek bazen gelenek olmuştur. Bu usul “kıtfe” adıyla İslam âleminde de kullanılmış. Fakat onlar koyunun kürek kemiğini kullanmışlar. Kemiğin üzerindeki kırmızı çizgi, kan döküleceğine işaretken; sarı çizgi, hastalığa; yeşil, bolluk ve ucuzluğa; siyah ise yoksulluğa işaret sayılmış. Türklerde köpük falı da yaygındır. Örneğin Kırgız Türkleri atalarının ruhlarına kurbanlar kesmişler ve bunları kazanlarda kaynatmışlar. Kaynama esnasında çıkan köpükler de fal aracı olarak kullanılmış. Bu köpüklerin beyaz renkte olması iyi iken, siyah olması kötü görülmüş. (Milliyet/Fazilet Şenol)