Türkiye'nin IŞİD'e karşı tutumu değişti mi?
NTV'de soruları yanıtlayan Kültür Bakanı Ömer Çelik, ''Türkiye'nin IŞİD'le mücadelede tutumu değişti mi?'' sorusuna ''Aslında tutumun değişmesi gibi bir durum yok, tutum aynı. Biz bu olaylar olmadan önce IŞİD'i terör örgütü olarak ilan etmişiz'' yanıtını verdi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, NTV canlı yayınında Ahmed Arpat'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Çelik, Türkiye'nin IŞİD'le mücadeledeki yeri ve tampon bölge çalışmaları hakkında konuştu.
Türkiye'nin ulusal çıkarlarına göre hareket edeceğini belirten Çelik, "Türkiye muharip güç olmaktan titizlikle sakındı" ifadesini kullandı.
Haberin devamı ↓reklam
Türkiye'nin Musul Başkonsosluğu, IŞİD baskınından önce neden boşaltılmadı? Bakan Çelik'e bu konuda da soruldu. Çelik, başkonsolos Öztürk Yılmaz'ın inisiyatifi ile konsolosluğun boşaltılmadığını söyledi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin önderliğini yaptığı koalisyon genişliyor, 50'den fazla ülke katılmış durumda koalisyona. Türkiye en başta rehine krizi nedeniyle o koalisyona mesafeli yaklaşmıştı yalnızca insani yardım demişti. O kriz çözüldükten sonra Amerika Birleşik Devletleri tarafından gelen bazı talepler var. Hükümet biraz daha temkinli ama sayın cumhurbaşkanı ''Siyasi askeri sonuna kadar destek verilecektir'' dedi. Türkiye'nin IŞİD'le mücadelede tutumu değişti mi?
Aslında tutumun değişmesi gibi bir durum yok tutum aynı. Biz bu olaylar olmadan önce IŞİD'i terör örgütü olarak ilan etmişiz. Burada yıllardır diyoruz ki bu terör meselesi kimin canını yaktığına veya kime tarafgirlik yaptığına göre değerlendirilen bir mesele olduğu sürece güçlenir. Daha IŞİD'e müdahaleden bahsedilirken daha tehlikeli bir örgüt diye Horosan adlı bir örgütün haberleri düşmeye başladı. Öteden beri sayın cumhurbaşkanımız ve sayın başbakanımız burada ne tür bir siyasi düzenleme kurulacağı konusunda kafada bir netlik olmazsa terörle mücadele konusunda da mesafe alınması mümkün olmaz. Türkiye diyor ki; bölge halklarının iradesini yansıtacak şekilde yönetimler oluşsun. Bu oluşmadığı sürece belli bir etnik grup mezhebi grup ya da sadece batının istediği şekilde denklemler kurulduğu zaman dışarıda kalanlar mezhebi ya da etnik dayanışmayla kolaylıkla terör örgütlerinin safına kayabiliyor.
Biz bunun gelişini adım adım gördük ve uyardık. Irak'ta Maliki'ye karşı yaptığımız uyarıları alt alta koyduğumuz ortaya çıkan tablo şuydu; Amerika Birleşik Devletleri Irak'a girdi Saddam'ı devirdi. Bir istikrar dönemi oluştu. Arkasından orada halkın bütünlüğünü yansıtacak bir yönetim ortaya çıkması durumuyla bir de müdahale edenlerin ya da batılı devletlerin istediği şekilde yönetim ortaya çıkması gibi bir durum gerilim yarattı. Sonuçta bölgeyi iyi okuyamayan bizim kadar bölgeyi iyi bilmeyen bir takım odaklar belli bir hükümet yapısına destek verdiler. Oradaki hükümet yapısı da mezhebi bir takım reflekslerle diğer mezhepleri dışlayan onların bakanlarının önüne tank diken uygulamalar yaptı. Oradaki yeni duruma karşı memnuniyetsizler cephesi gittikçe genişledi. Ortaya bir de terör örgütü çıkınca IŞİD diye bunda hükümet yapısının dışında kalmış Sünni aşiretler, Saddam Hüseyin zamanından kalmış askeri kurmaylar gibi karmaşık bir yapıdan bahsediyoruz. Herhangi bir siyasi stratejiniz yoksa bir askeri strateji üretmeniz tek başına hiçbir zaman sonuç alıcı bir durum değildir. Siyasi stratejinin içine yerleştirilmemiş bir askeri strateji zafer getirse bile aleyhinize sonuçlar doğurabilir. Burada bütün mezhep gruplarını etnik grupları Irak'ın temel dinamiklerini içine alacak bir siyasi strateji ortada yoksa IŞİD'e karşı koalisyon kurup bertaraf edersiniz ama arkadan daha güçlüsü çıkar. Maalesef bu kısır döngüyü yaşıyoruz.
Peki sayın cumhurbaşkanının söylediği askeri destekten ne anlamak gerekir? Acaba İncirlik'in kullanıma açılması mı demek, Türk savaş uçaklarının bombardımana katılması mı demek, Türk askerinin sınırı geçip IŞİD'le karşılaşması mı demek?
Siyasi destek ben bu mücadeleyi destekliyorum, içindeyim demek olur. Askeri destekse kendi içinde çeşitli parçalara ayrılır. Lojistik destek olabilir, operasyonların içinde yer almak olabilir en uç noktasında da muharip güç olmak var. Bu muharip güçte kendi içinde parçalara ayrılır. Hava desteği vermek, ya da kara birlikleri ile girmek vesaire. Türkiye bölgede bütün olaylarda muharip güç olmaktan büyük titizlikle sakındı. Libya meselesinde bunu gördük ortada bir karar yokken Fransa müdahale etti ve yeni bir haçlı seferi pozisyonu çıktı. Türkiye kendi ulusal prensipleri ve ulusal çıkarları açısından pozisyonu netleştiriyor. İkincisi, Türkiye bölgesel bir misyon üretiyor. Muhakkak süratle Arap birliğiyle birlikte hareket etmeyi önemsiyor. Üçüncüsü de BM ile hareket etmeyi önemsiyor. Dolayısıyla bugün sayın cumhurbaşkanımızın o açıklamasını devamında bunları otururuz görüşürüz ve son kararımızı veririz diye. Yani buradan hemen Türkiye askeri müdahalenin içine girecek ve muharip güç olacak gibi sonuç çıkarmamak gerekir. Türkiye bölgede şimdiye karda Esed'in yaptığı devlet terörü, diğer terör gruplarının yaptığı terör, El Kaide'nin yaptığı terör ya da Suriye'nin kuzeyinde PYD'nin yaptığı terör gibi olaylara dikkat çektiğinde bu dikkate alınmadı. Şimdi ise IŞİD meselesi Türkiye'nin 2-3 yıl evvelden terör örgütü ilan ettiği örgüt o zamanda dünyanın gündemine alınmadı. Şimdi bir takım çıkarları aleni biçimde tehdit eden ve büyüyen bir yapı durumuna geldi. Dünyanın güvenliği herkesin güvenliği midir yoksa belli başlı batılı ülkelerin güvenliği midir? İkinci bir reflekste bu tür terör olayları konusunda sessiz kalan ülkelerin sözcüleri çıkıp sanki, Türkiye test edilecek bir ülkeymiş gibi Türkiye acaba IŞİD'le ilgili koalisyona katılacak mı katılmayacak mı? Tam tersine Türkiye IŞİD'İ terör örgütü ilan ettiği zaman ya da bölgedeki yüzlerce terör örgütüne karşı Türkiye sesini yükseltip tek başına kaldığı zaman aklınız neredeydi. BM uçuşa yasak bölge ya da tampon bölge oluşturması için Suriye'de ilk ortaya atılan şart, Esed hava kuvvetlerini kullanırsa bunu kırmızı çizgi sayarız ve müdahale ederiz. Tam kapasite kullandı hava kuvvetlerini kimse sesini çıkarmadı. İkinci aşamada kimyasal silah kullanırsa kırmız çizgidir denildi. Kimyasal silah kullandı hala da kullandığına dair haberler geliyor orada da bir ara müzakere yolu bulunarak yine vazgeçildi. Yani bu terör karşı işbirliği konusunda oluşturulan koalisyonların prensipleri nedir? Sayın cumhurbaşkanımız konuşmasında hem BM'nin davranış şeklini ve 'Dünya 5'ten Büyüktür.' Dün mesela yabancı savaşçılara karşı işbirliği metni yayınlandı ama orada herkes devlet hükümet başkanları düzeyinde katıldı İki BM güvenlik konseyi üyesi ülke dışişleri bakanı düzeyinde katıldı. Bu iki ülkede Suriye meselesinde veto hakkını kullanan ülkeler.
Tezkere akla geliyor 2 Ekim'de hem Suriye hem Irak için tezkere Genel Kurul'a gelecek. İçerikleri nasıl olacak?
Türkiye PKK meselesinin ötesinde bölgede ortaya çıkmış pek çok terör örgütünü kapsayan bir teskere göndermiş olacak Meclis'e. Burada tezkere yoluyla bir mesaj daha verilmiş oluyor. Türkiye kendisine karşı sıcak tehlike ve tehdit içeren örgütlere karşı bu teskereleri içeriklendirirken, bölgedeki terör örgütlerinin genişlemesi sebebiyle çok aktörlü bir tanımla yaparak bu teskereyi oluşturacak. Yani Türkiye'nin burada prensipler üzerinden yürüttüğü hareket kimileri tarafından romantik ve hayali bulundu. Türkiye'nin dikkat çektiği sakıncalara zamanında eğilinmemesinin bölgede çok aktörlü tehdit ortaya çıkardığını ve işin daha karmaşıklaştığını görüyoruz.