TBMM'de 23 Nisan Özel Oturumu
Türkiye Büyük Millet Meclisi, coronavirüs önlemleri alınarak 23 Nisan Özel Oturumu için toplandı. Meclis'in 88. birleşimi Başkan Mustafa Şentop tarafından açıldı. Vekiller saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı'nı okudu. TBMM Başkanı Şentop yaptığı konuşmada, "100. yılını andığımız Gazi Meclisi'miz, Milli Mücadele'nin sonucu değil, bizzat merkezi ve karargahıdır." dedi.
23.04.2020 - 14:19 |
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, yüz yıl önce ve tamamen tükendiği varsayılan bir dönemde, azim ve kararlılığıyla ayağa kalkan, adeta küllerinden yeniden doğan Türkiye'nin, bugün daha güçlü, daha coşkulu ve daha diri olduğunu belirtti.
Şentop, Meclis'in açılışının 100. yılı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik veÇocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, bu bayramı ve yıl dönümünü meydanlarda, milyonlarca vatandaşın katılımıyla kutlamayı arzu ettiklerini ancak Türkiye'yi de etkileyen küresel salgın nedeniyle katılımı sınırlandırmak, bu kutlu yıl dönümü için planladıkları etkinlikleri ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldıklarını söyledi. Bir süre sonra bu zorluğun da üstesinden geleceklerini dile getiren Şentop, bu yıl içinde Meclis'in açılışının 100. yılını, planladıkları kapsamlı ve yoğun etkinliklerle kutlayacaklarını belirtti.
Şentop, bugünün, milletin her bir ferdinin göğsünü kabartacak ve yarına daha umutla bakmasını sağlayacak büyük ve önemli olduğuna işaret ederek "Bugünü büyük ve önemli kılan, bundan tam yüz yıl önce ve tam da bu saatlerde açılışı yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni inşa eden ceht, gayret ve manadır." dedi.
Vatanın, yüz yıl önce ilhak ve işgal, Türk milletinin ise esir olma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ifade eden Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Büyük kayıplarla ve mağlup olarak çıktığımız Birinci Dünya Savaşı'nın sonucunda milletimiz, son hürriyet kalesi olan Anadolu'dan da sürülüp çıkarılmak istenmekteydi. Türkiye, ordusu terhis edilmiş ve silahlarına el konulmuş, başşehri işgal edilmiş, Meclis'i dağıtılmış ve iktisaden çökertilmiş bir manzara arz ediyordu. 19 Mayıs 1919'da Gazi Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a çıktığında görünen tablo buydu. Fakat istilacıların ve haysiyetlerini hırslarına kurban etmiş iş birlikçilerin hesaplayamadıkları husus, tarihi şeref levhalarıyla ve başarılarla dolu aziz milletimizin esarete boyun eğmeyen tabiatı ve manevi kuvvetiydi. Bu tabiatı bilen ve o manevi kuvvetin farkında olanlar, şartların umut kırıcı ve boğucu görünmesine aldırmadan kısa sürede bütün vatan sathını saracak olan Milli Mücadele meşalesini yaktılar."
"Gazi Meclisimiz Milli Mücadele'nin karargahıdır"
Şentop, milletin gayret ve cesaretiyle Samsun'dan başlayıp Amasya, Erzurum, Sivas ve nihayet Ankara duraklarından geçerek dalga dalga bütün vatan sathına yayılan "Ya istiklal ya ölüm" şiarına bürünerek topyekun bir dirilişe dönüşen Milli Mücadele'nin, bugün idrak edilen yıl dönümünün temelini teşkil ettiğini anlattı.
Bütün aşamalarıyla Milli Mücadele'yi geçmişe ait bir hatıradan ibaret görmenin doğru olmadığını vurgulayan Şentop, "Samsun'da başlayıp İzmir'de zaferle neticelenen Milli Mücadele, tarihin belli bir döneminde başlayıp bitmiş bir süreç değil istiklali tam yolunda kesintisiz ve kararlı davranmayı zorunlu kılan şuurun adıdır." dedi.
TBMM'nin 100. yılını idrak ederken önemli bir konuya değinmek gerektiğini söyleyen Şentop, şöyle devam etti:
"Kurtuluşa inanmış kadronun öncülüğü ve milletin azmiyle kazanılan Milli Mücadele'nin iki esası vardır: Bu esaslardan ilki tam bağımsızlık hedefi, diğeri de tam bağımsızlık hedefine yönelik mücadelenin milli iradeye dayanarak yapılması prensibidir. Bu tarafıyla Milli Mücadele, dünyadaki benzerlerinden ayrılır. 100. yılını andığımız Gazi Meclisimiz, Milli Mücadele'nin sonucu değil, bizzat merkezi ve karargahıdır. Neyi andığımızı ve kutladığımızı bilmeye mecburuz. Açılışının 100. yıl dönümünü idrak ettiğimiz bu Meclis, 'Bağımsız yaşamaya mali durumumuz müsait değildir, zira çok borcumuz vardır.' diyenlerin olduğu bir ortamda, her ne pahasına olursa olsun tam bağımsızlık uğruna her türlü mücadeleyi göze almanın sembolüdür. Yüzüncü yıl dönümünü andığımız bu Meclis, 'Büyük devletleri karşımıza almayalım. Batılı devletlerle sorunlarımızı diplomasi yoluyla çözelim. Savaşmak, maceracılıktır.' diyenlerin hiç de az olmadığı bir dönemde, 'Hiçbir devlet, haysiyetimizden daha büyük değildir.' kararlılığını varlığının merkezine yerleştirmiş bir milli karargahtır. Yüzüncü yıl dönümünü andığımız bu Meclis, İttihatçılara duyduğu nefret ve iktidar hırsı sebebiyle işgal güçleriyle işbirliği yapan bazı fırkacılara karşı, Gazi Mustafa Kemal'in Amasya'da 'Ortada İttihatçılık, İtilafçılık yoktur. Memleket meselesi vardır.' iradesini rehber edinen bir merkezdir."
"Milli Mücadele'yi başarıya ulaştıran işte bu ruhtur"
Şentop, Milli Mücadele'nin merkezi ve karargahı olarak bu mukaddes hamleyi yöneten Birinci Meclis'in bir diğer önemli özelliğinin farklılıklarını muhafaza ederek ortak bir milli hedefe yönelme kabiliyeti olduğuna dikkati çekti.
Siyasetin ve demokrasinin bir yanının "çatışma", diğer yanının "uzlaşma" olduğuna işaret eden Şentop, şunları söyledi:
"Bu farklılıkları, iflah olmaz bir kindarlığa; görüş farklılıklarını kan davasına dönüştürmek, neticesiz kalmaya mahkum olduğu gibi, milleti nifak tuzağına itmek anlamı taşıyacaktır. Yüz yıl önce Milli Mücadele'yi yöneten Birinci Meclis'te, Mehmet Akif ile Cami Baykurt, Diyap Ağa ile Hamdullah Suphi, Hüseyin Avni Ulaş ile Kılıç Ali, Hasan Basri Çantay ile Mahmut Esat Bozkurt, Ali Şükrü Bey ile Adnan Adıvar yan yana, omuz omuza istiklali tam yolunda mücadele ediyordu. İsimlerini zikrettiğim zevatın hiçbiri, yanındakine benzeyerek ve dünya görüşünden yahut telakkilerinden vazgeçerek o Meclis'te değildi. Fakat Sakarya Muharebeleri esnasında Meclis'in Kayseri'ye taşınması söz konusu olduğunda Diyap Ağa, 'Biz buraya ölmeye geldik ve ben son kurşunuma kadar savaşacağım.' derken Mehmet Akif, İstiklal Marşı'nı kaleme alıp 'Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım.' diye millet adına kükrüyordu. Türkiye'nin varlığına, birliğine ve dirliğine kastetmedikçe, şiddeti bir yöntem olarak teşvik edip desteklemedikçe, milli gayelerimize ket vurmadıkça bütün farklılıkların bu çatı altında yer bulması, devlet ve millet olarak zenginliğimizdir. Birinci Meclisi var eden, Milli Mücadele'yi başarıya ulaştıran ve gücümüzün mayası, işte bu ruhtur."
"Adaletsiz düzen değişmedikçe küresel bir barıştan söz edilemez"
TBMM Başkanı Şentop, son aylarda yaşanan ve insanlık için yeni bir tecrübe olan küresel salgın nedeniyle bazılarının artık dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı iddiasında olduğunu, daha ileri giderek yeni küresel bir tasarımdan söz edenlerin bile çıktığını belirtti. Bu konuların zamanla daha iyi tartışılacağını, salgının boyutları ve etkilerinin daha iyi görüleceğini dile getiren Şentop, "Bu salgın vesilesiyle bir kez daha ve sarahaten ortaya çıkan tablo, bugün dünyada cari olan sistemin sürdürülebilir olmadığıdır. İnsanı, farklılıkları, yoksulları hesaba katmayan, bazı insanların sadece haklara ve bazılarının da sadece görevlere sahip olduğu bu acımasız ve adaletsiz düzen değişmedikçe küresel bir barıştan söz edilemez." diye konuştu.
Şentop, bugün, gelişmiş ülkelerin bile karşısında çaresiz kaldığı bu salgının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ısrarla dile getirilen "Dünya beşten büyüktür." tespitinin ve binlerce yıllık devlet anlayışının temel düsturlarından olan "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." prensibinin önemini bir kez daha ortaya koyduğuna işaret etti.
Olaylar ne yönde seyrederse seyretsin, Türkiye'nin bölgesel ve küresel düzeyde iddialarından sapmasına veya vazgeçmesine yol açmayacağını ifade eden Şentop, şunları kaydetti:
"İlhamını Milli Mücadele'den ve gücünü aziz milletinden alan Türkiye Cumhuriyeti, hegemon güçlerin kurduğu diplomasi masalarında artık bir sorun başlığı olarak değil çözüme katkısı aranan bir aktör olarak bulunmaya kararlıdır. Bu kararlılığı yok saymaya veya sınamaya kalkan her kim olursa olsun, hesabının bozulduğunu görmeye mahkumdur. Yüz yıl önce ve tamamen tükendiği varsayılan bir dönemde azim ve kararlılığıyla ayağa kalkan, adeta küllerinden yeniden doğan Türkiye, bugün daha güçlü, daha coşkulu ve daha diridir. Yüz yıl önce, cephedeki askerinin yarasına tentürdiyot bulamadığı için naftalin basan Türkiye, bugün küresel salgın karşısında çaresiz kalan devletlere tıbbi yardımda bulunmaktadır."
Dünyanın ne yöne evrileceğinin uzun uzun tartışılacağına değinen Şentop, Türkiye'nin yeni dünya düzeninde söz ve iddia sahibi olacağını söyledi. Şentop, "Bu denli emin olmamızın iki esaslı sebebi vardır: Evvela dünya artık bu çarpık ve adaletsiz düzenle daha fazla idare edilemez ve ikinci olarak da Türkiye, büyük ve diri bir hamle olarak insanlığın ufkunda parlamaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
"Gençlerimizi çağın gerektirdiği donanıma sahip bireyler olarak yetiştirmeliyiz"
Bugünü anlamlı kılan taraflarından birinin de Türk milleti için hayati öneme sahip bugünün, çocuklara armağan edilmesi olduğunu belirten Şentop, 23 Nisan'ın 1927'den bu yana bugün, çocuk bayramı olarak kutlandığını hatırlattı. Şentop, Türkiye'yi diğer devletlerden üstün kılan taraflardan birinin de işte bu yaklaşım olduğuna dikkati çekerek Türkiye Cumhuriyeti'nin 1927'de en önemli milli günlerinden birini çocuklar için bayram ilan ettiğini ve çok erken denilebilecek bir tarihte, 1934'te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıdığını anlattı.
Çocuk ve gençlerin, toplumunun geleceğine ilişkin iddiası olduğunu belirten Şentop, "Çocuklarımızı ve gençlerimizi milli ve manevi değerlerimizle donatıp, kendi ayakları üzerinde duran, istiklal ve hürriyet aşığı, çağın gerektirdiği donanıma ve niteliklere sahip bireyler olarak yetiştirmeliyiz. Bu bakımdan eğitim kurumlarımıza, başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere bütün bakanlıklarımıza ve sivil toplum örgütlerimize büyük vazifeler düşmektedir." diye konuştu.
Şentop'tan çocuk ve gençlere çağrı
Şentop, konuşmasında çocuklara ve gençlere şöyle seslendi:
"Geçmişi parlak başarılarla ve insani değerlere saygıyla dolu büyük bir milletin mensubusunuz. Tarihimizi öğrendikçe ve atalarımızı tanıdıkça daha büyük işler yapmak kudretini kendinizde bulacaksınız. Başka milletleri ve toplumları küçük görerek değil, bütün insanlığın faydasına olacak insani erdemleri ve gayreti taşıdıkça devletimizi büyütecek ve güçlendireceksiniz. Atalarınızın, büyüklerinizin çetin fedakarlıklarla ve bedellerle kazandığı ve sizlere devrettiği vatanı, devleti ve medeniyet değerlerini daha ileri noktalara taşımak sizin elinizdedir. Türkiye vatanımızdır fakat Türkiye aynı zamanda vazifemizdir. Bayrağımıza duyduğumuz hürmet, vatanımıza duyduğumuz bağlılık ve milletimizi daha ileriye taşıma ülküsü, hayatımızı anlamlı ve yolumuzu aydınlık kılan hususiyetlerdir. Bu yolda başarılı olacağınıza inancımız tamdır."
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere, açıldığı günden itibaren TBMM çatısı altında görev yapan bütün milletvekilleri ve devlet adamlarını, "büyük Türkiye" yolunda şehadete yükselenleri, gazi olanları ve 15 Temmuz'da darbeye direnen vatan evlatlarını rahmet, minnet ve şükranla anan Şentop, konuşmasını, "Şanla, şerefle, sıhhat ve selametle, birlik ve beraberlik içinde, büyük Türkiye yolunda nice yüzyıllara." diyerek tamamladı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
AK Parti Grup Başkanı Naci Bostancı'nın konuşmasından satır başları:
Bostancı, TBMM'nin açılışının 100. yıl dönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan Meclis Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, "TBMM, 100 yaşında. Nice asırlar millet iradesinin tecelli ettiği yasama kudreti olarak yoluna devam edecek inşallah." ifadesini kullandı.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayan Bostancı, Meclis'in açılmasına ulaşan o uzun yüz yılın, modernleşme girişimleri, imparatorluğu yeniden ihya etme çabalarıyla geçtiğini, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülüğün, devleti ve toplumu ayakta tutmak için atılan payanda direkleri olduğunu anlattı.
Milliyetçiliğin çağırdığı ulus devletler ve kitlelerin, siyasetin asli faili haline gelme süreçlerinin sadece Osmanlı'yı değil, tüm imparatorlukları tükettiğini vurgulayan Bostancı, Osmanlı'nın Mondros ile yolun sonuna geldiğini, Osmanlı'nın topraklarının işgale başlandığını hatırlattı. Bostancı, 15 Mayıs'ta İzmir'in işgalinin ise milletin yüreğindeki yarayı ateşli bir öfkeye çevirdiğini dile getirdi.
Bu tablo karşısında üç mukabele tarzının olduğunu belirten Bostancı, bunlardan birincisinin "statükoyu ve saltanatı koruma kabul edilemez yaklaşımı", ikincisinin "kendini yönetme ehliyeti yok sayılan ülkelere efendi tayin etme şeklindeki alçaltıcı yaklaşım", üçüncüsünün "merkeze milletin varlığını ve istiklalini koyan, hasımların merhametine değil milletin baş koymuş mücadelesine inanan yaklaşım" olduğunu söyledi.
"Kuvayımilliye anlayışı bugün de geçerlidir"
Üçüncü yaklaşımın "Kuvayimilliye" olduğunu aktaran Bostancı, "Kuvayımilliye anlayışı bugün de geçerlidir. Son dönemde yaşadığımız gelişmeler karşısında milletimizin kaderi ve geleceği için bu ruh ve iradenin önemi, siyasetteki karşılığı tüm açıklığıyla ortadadır. Zor zamanlarda milleti bir araya getirmek, o kudreti çelikten bir yumruğa dönüştürmek, şüphelerin, endişelerin çalkantısında sapa sağlam bir irade olarak durmak ve başkalarına da inanç taşımak, dışarıdaki kadar içerideki engellemeleri de aşarak bağımsız, onurlu bir ülkenin temellerini atmak için mutlaka güçlü bir lider gerekir. Millet bağrından o lideri çıkarmıştır. Adı, Mustafa Kemal'dir." dedi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün birçok cephede zaferler kazanmış bir komutan olarak 19 Mayıs'ta çıktığı Samsun'da, Kuvayımilliye iradesinin ateşini yaktığını dile getiren Bostancı, vatanın bağrına saplanmış işgal hançerini çıkartıp istiklali ve onuru için mücadele etmek karar ve azmindeki olan Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, İsmet İnönü, Rauf Orbay, Bekir Sami ve daha nicelerinin Atatürk'ün liderliğinde bir araya geldiğini anlattı. Havza ve Amasya genelgeleri ile Erzurum ve Sivas kongreleri sonrası bu mücadelenin kalbi olarak 23 Nisan 1920'de Meclis'in açıldığını aktaran Bostancı, şöyle konuştu:
"Meclis'in açılmasının 3,5 yıl sonrasında 29 Ekim'de Cumhuriyet'in ilanı... Bunlar, yüz yıllık tarihimizin başlangıç köşe taşlarıdır. Ancak tarihi bilmeyenler onun hakkında kestirme hükümlerine sahip olurlar ve boş bir kafanın cüretkarlığındaki dolu bir ağızla konuşmakta beis görmezler. Mustafa Kemal, Meclis'in açılmasını Cumhuriyet ile tamamlarken 'Cumhuriyet fazilettir' tanımıyla fikri, irfanı, vicdanı hür nesillerden bahsederek gelecek kuşaklara yön göstermiştir."
"Bir gözümüz geçmişte, diğeri gelecekte oldu"
Cumhuriyet kurulduğunda nüfusun 13,5 milyon olduğuna, halkın yüzde 90'ından fazlasının köyde yaşadığına işaret eden Bostancı, Cumhuriyet'in büyük başarılar sağladığını anlattı.
Bostancı, 100 yıllık bu birikimin ardında sayısız insanın var olduğuna dikkati çekerek Cumhuriyet'in banisi Atatürk'ten başlayarak önemli roller üstlenmiş, başbakanlık, devlet başkanlığı yapmış, eğitimine zenginliğine katkı sağlamış, tarlasını ekmiş, gelecek kuşakları yetiştirmek için ceketlerini satmış, gerektiğinde uzaklardaki okullara çocuğunu sırtında taşımış herkesi saygı ve minnetle andığını söyledi.
Demokrasinin gereği olarak siyasi tartışmaların olabileceğini belirten Bostancı, "Halefler, seleflerin rakibi olsalar da gerçekte karakterleri ve konumları gereği ortaklarıdır. Çünkü politik konuların anlamları ortak paydayı sağlamaktır. Ancak siyasetin rekabet kadar uzlaşma karakteri de demokrasiler için önemlidir. Uzlaşmasız rekabet, demokrasilerin ortak kadere halel getiren karanlık yanlarını açığa çıkartır. Buna karşı dikkatli olmak tüm siyasetlerin en temel görevidir. Demokratik zemini hassasiyetle muhafaza etme, ortaklığımızın sigortasıdır. Her türlü şiddet ve terör, demokrasinin en büyük düşmanıdır. Özgürlüğün yanında olanların mutlaka en baş görevlerinden birisi demokrasinin üzerindeki terör ve şiddet hayaletine açıkça tavır almaktır." değerlendirmesinde bulundu.
AK Parti olarak demokrasiye, cumhuriyete, topluma, her bir insana daha iyi bir hayat, dünya sunma yolunda çalıştıklarını dile getiren Bostancı, "Yapılanları takdir için bilmek yetmiyor aynı zamanda hakkaniyetli olmak gerekiyor. Her adımda ülkemizin tarihi birikimini gözlemlerken, aynı zamanda gelecekte üstümüze düşen onurlu görevlerin muhasebesini yaptık. Bir gözümüz geçmişte, diğeri gelecekte oldu. En temel ilkemiz her zaman kusurlarımızı azaltmak, meziyetlerimizi artırmaktır." ifadelerini kullandı.
"Tüm partilerin katkı ve katılımıyla gerçekleştirilmesidir"
"Ülkemizin toplam çıkarları adına yapılan eleştirilerin başımızın üstünde yeri, mikro çıkarların aracı kılınmış eleştirilerin de aklımızda bir karşılığı ve kıymeti vardır." diyen Bostancı, demokrasiler için en büyük tehlikenin onların düşmanları değil, gerçek olamayacak kadar naif demokrasi tanımları ve buna temellenmiş hayali eleştiriler olduğunu vurguladı.
Rekabet ve eleştirileri siyaset sanatının imkan zemininde yapmanın, demokrasiye hassasiyet ve ihtimam göstermenin önemli bir ilkesi olduğunun altını çizen Bostancı, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişten sonra Cumhur İttifakı olarak durduğumuz yer, güçlü bir Meclis olarak yasama faaliyetlerinin ülke meselelerine çözüm istikametinde yürümesi, bunun tüm partilerin katkı ve katılımıyla gerçekleştirilmesidir." dedi.
Bostancı, 100 yıl önce İstiklal Mücadelesi'nin kalbi olan Meclis'in 15 Temmuz hain darbesinde direnişin asil adresi olduğunu belirterek "Bugün yasama faaliyetlerinin yegane mekanıdır ve kudretini toplumun tüm iradesini süreci muhafaza ettiği hayati vasfından almaktadır." diye konuştu.
"Cumhurbaşkanımız doğal olarak bu çağrıyı cevaplayacaktır"
Geçmiş asırlarda köleciliğin, esir ticaretinin yükünü taşıyanların bugün mültecilere karşı aynı mirasın sürdürücüsü olarak tarih sahnesine çıktığını dile getiren Bostancı, şunları kaydetti:
"Aydınlanma ve pozitivizmin modernleşmeye katkılarını iyi biliyoruz. Fakat sosyal Darwinizm, ırkçılık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, büyük çıkar savaşları gibi tabiat karşısında efendi insan anlayışının, istismarcı perspektifinin de ne tür felaketlere yol açtığını hep birlikte görüyoruz. Başkalarının acısı, yoksulluğu, dramı üzerinden sırça köşkler oluşturanlar asla orada rahat oturamazlar. Dünya küçük ve herkesin kaderi geçmiş hiçbir dönemde olmadığı kadar ortak. Türkiye, kendi içindeki anlaşmazlıkları, uzlaşmaya dönüştürme kapasitesine sahip. Meclis'in 100'üncü yılını kutladığımız şu günde kader ortaklığımızı öne çıkartacak bir dil ve yaklaşım, dünyanın vicdanı ve aydınlık yüzü olmaya aday ülkemizin geleceğe selamı olacaktır. Salgın döneminde bir tören düzenliyoruz. Türkiye, salgın sonrası dünya için hem içeride hazırlığı ve mücadelesi hem dışarıda küresel dayanışmaya verdiği destekle ön alıyor. İnsanoğlu, bu salgını mutlaka yenecektir fakat bu dünyada ancak tabiatla barışık bir şekilde yaşamanın mümkün olduğunu da bu acı dersle birlikte öğrenecektir."
TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un 100. yıl dolayısıyla akşam 21.00'de tüm ülkede İstiklal Marşı okunması çağrısına işaret eden Bostancı, "Bu güzel ülkemizin istiklali için, her alanda güçlü olması gerektiği ilkesi doğrultusunda, ona liderlik yapan Sayın Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız doğal olarak bu çağrıyı cevaplayacaktır. AK Parti olarak aynı doğrultuda tam bir katılım göstereceğimizi beyan ederken, herkesi anılan saatte İstiklal Marşı söylemeye davet ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Bostancı, "Devletin yatılı okullarından geçmiş bir öğrenci ve AK Parti Grup Başkanı olarak hepimizin ortak değeri, iki temel ilkeyi bir kez daha ifade ederek sözlerimi tamamlıyorum: Yaşasın cumhuriyetimiz, yaşasın demokrasimiz." dedi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın açıklamalarından satır başları:
MHP Grubu adına söz alan Yalçın, TBMM'nin açılışının 100. yıl dönümüne erişilen bu mesut günde, bu kutlu çatı altında hitap etmekten duyduğu bahtiyarlığı anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini söyledi.
TBMM'nin kuruluş hikayesinin, romanlarda, masallarda anlatılanlara benzemediğini dile getiren Yalçın, bunun, insanoğlunun gördüğü en büyük özgürlük ve demokrasi destanı olduğunu vurguladı.
Yalçın, "Bu destan 'Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.' düsturunu iki asrın idrakine söyleten necip bir milletin varlık kavgasını terennüm eder. Ne mutlu bize ki İstiklal Savaşı’nı zaferle taçlandıran Birinci Büyük Millet Meclisi'nin 100. yılını idrak eden günümüzdeki son millet temsilcileriyiz. Ne mutlu bize ki cesaret ve kahramanlıklarıyla dünyaya nam salmış bir milletin ahfadıyız." dedi.
"Birinci Meclis, fevkalade ve emsalsizdir"
İlk Meclis'in açılışı için Ankara’da toplanan milletvekillerinin hepsinin, bölgelerinde seçilerek geldiğini anımsatan Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu nedenle Birinci Meclis, milli iradenin tecelligahıdır. Tarihte, hem bağımsızlık uğrunda savaş yapan hem de bunu milli iradeye ve meşruiyete dayandıran başka bir parlamento görülmemiştir. Bu yönüyle Birinci Meclis, fevkalade ve emsalsizdir. Bir ihtilal meclisidir. İstila, zulüm ve esarete başkaldıran yegane savaş parlamentosudur. Vatanın harim-i ismetine dönük saldırılara karşı topyekun direniş kararının temerküz ettiği meşruiyet abidesidir.
Sivas Kongresi'nde vücuda gelen Heyet-i Temsiliye, 23 Nisan 1920’den itibaren yetkilerini TBMM’ye devretmiştir. Bütün direniş grupları, bütün Kuva-yı Milliye teşkilatları, TBMM çatısı altında toplanmış ve milli irade somutlaşıp perçinlenmiştir. Bu büyük tarihi gelişme, o güne kadar atılan adımların ve verilen mücadelenin meşruiyetini bütün dünyaya ispat imkanı sağlamıştır. Birinci Meclis, ezilen ve sömürülen milletlerin umut ışığı, ilham kaynağı olmuştur. Birinci Meclis'in en büyük hususiyetlerinden biri de kahramanlık ve fedakarlığıdır. Bu haliyle yiğitler ve serdengeçtiler meclisidir.
Millet temsilcileri Ankara yollarına düşerken yokluğu, açlığı uykusuzluğu, ölümü ve mihneti göze alarak hareket etmişlerdir. Milletvekillerinin çoğu, uzun süre Meclis'in yakınındaki bir okul binasında ikamet etmiş, öğrenci yatakhanelerindeki basit ranzalarda yatıp kalkmışlardır. Hepsi asker karavanasında pişenlerden fazla olmayan tabldot yemekleriyle karınlarını doyurmuştur. Hepsi de öğrencilerin okula koştuğu gibi mahrumiyetler içindeki yasama görevine koşmuştur. Bu haliyle Birinci Meclis, bir yokluklar meclisidir. İki çorabından birini; ekmeğinin, aşının yarısını ama bütün ruhunu ve varlık azmini paylaşan yüce gönüllü bir milletin eseridir. 23 Nisan 1920 günü millet temsilcilerinin toplandığı salonda bulunan kürsü, Ankaralı bir marangozun Meclis'e hediyesidir. Milletvekillerinin oturacağı sıralar Ankara Muallim Mektebi'nden, iki petrol lambasıyla, sac sobalar kahvehanelerden temin edilmiştir. Büro eşya ve malzemeleri de resmi dairelerden getirilmiştir. Ankara’nın ve ülkenin mahrumiyetlerini yüksünmeden paylaşan milletvekilleri de maaşlarının bir kısmını Milli Mücadele için harcanmak üzere Meclis hükümetine bağışlamıştır."
"Yürekler ortak vurmuştur"
Birinci Meclis'in bir milli mutabakat parlamentosu olduğunu dile getiren Yalçın, ortak emel için çarpan yüreklerin "aynı potada buluştuğunu" söyledi.
Cefayla, terle sulanan; kanla yoğurulup canla mühürlenen mübarek vatan toprağında; bin yıllık kardeşliğin yeniden güncellendiğini belirten Yalçın, "Birinci Meclis, olağanüstü şartların meclisidir. Koşullar icabı, fevkalade yetkilerle donatılmıştır. TBMM, yasama ve yürütme yetkilerini uhdesine almıştır. Hem kanun koyucu hem hükümettir. Olağanüstü işleviyle olağanüstü işler yapmıştır. TBMM açıldıktan sonra kırk yıllık bir parlamento gibi tıkır tıkır işlemeye başlamış, kısa sürede milletin mukadderatına vaziyet etmiştir." değerlendirmesini yaptı.
Her ne kadar Meclis'te birinci ve ikinci gruplar arasında şiddetli tartışmalar yaşansa da hiçbirinin vatan sevgilerinden ve samimiyetlerinden taviz vermediğini kaydeden Yalçın, "Söz konusu vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı olunca bütün farklılıklar, değişik inanç ve düşünceler bir kenara bırakılmış; yürekler ortak vurmuştur. Milli Meclisin hamuru, mayası millettendir. Anahtarı imandan, kilidi vahdettendir. Birinci Meclis bir kararlılık ve milli ant meclisidir. Orada edilen yeminlerden asla dönülmemiştir. Top sesleri Polatlı’dan duyulurken ve Ankara bir ara tehdit altına girmişken, milletin temsilcileri katiyen kenti terk etmemişlerdir. TBMM’nin kuruluş muştusu, 23 Nisan 1920’de cihana duyurulunca, adeta milletimizin asırlık acıları dinmiştir." dedi.
Millet Meclisi'nin açılışıyla ufukta parlamaya başlayan bağımsızlık ışığının Ankara üzerine aksettiğini, 20. yüzyılı kucaklayan yeni bir Türk devletinin doğum sancılarının TBMM'de başladığını ifade eden Yalçın, "Birinci Meclis; Anadolu’nun tapusuna sahip çıkış, Türklüğün sonsuzluk kapısından giriş hamlesidir. Birinci Meclis demek, zafer demektir. Zafere giden yolun taşları; adım adım, safha safha büyük bir kararlılıkla döşenmiştir." diye konuştu.
Çocukların 23 Nisan Bayramı'nı kutlayan Yalçın, ramazan ayının da Türk-İslam dünyasına huzur, sükun ve sağlık getirmesini temenni etti.
Yalçın, sözlerini, "Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, kurucu Meclisin vekillerini ve çalışanlarını, canlarını feda eden kahraman şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Hem bugünümüzü hem de yarınlarımızı onlara borçluyuz. Ruhları şad olsun. 100. yılını kutladığımız gazi Meclisi saygı ile selamlıyorum." diyerek tamamladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları:
Atatürk'ün milli vicdanını büyük iradesine bağlı olarak İstanbul'dan ayrılarak başlattığı yolculuğun ilk aşaması TBMM'nin açılışı ile tamamlanır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. TBMM, Kurtuluş Savaşı'nı yöneten Meclis'tir. TBMM demokrasiyi bu topraklara getirmemize karar veren Meclis'tir. 15 Temmuz'da bombalar yağarken milli iradeye sahip çıkan Meclis'tir. TBMM, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti'nin eylemlerine sahip çıkan Meclis'tir.
Bugün sorunlarımız var. İvedilikle çözmemiz gerekiyor. TBMM'ye 100. yılında önemli görevler düşüyor. Sorunlarımızın kaynağı TBMM'yi etkisizleştiren darbeciler ve darbe yasaları ile ortaya çıkan darbe hukukudur.
Kılıçdaroğlu'ndan 16 maddelik çağrı:
1) Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla, yeni bir demokratik anayasa yapmalıyız. Bu anayasanın temeli, kuvvetler ayrılığı” ilkesine dayanmalı, demokrasilerde olması gereken denge/ denetim esası sağlanmalıdır.
2) Yeni anayasanın omurgası “Cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması” olarak nitelendirdiğimiz yeni ve güçlü bir demokratik parlamenter sistem olmalıdır. Unutulmamalıdır ki demokrasiyle taçlandırılmış cumhuriyetimizde, fikir, düşünce ve inanç özgürlüğü ile medya ve sendikalaşma dahil örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller de kaldırılmış olacaktır.
3) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve hukuk devletinin en önemli ayaklarından biri olan yargı kurumunun bağımsızlığı, kesin olarak sağlanmalıdır. Adalete erişim hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
4) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yasamadır. TBMM’de milli iradenin en geniş haliyle temsil edilmesini sağlayacak yeni bir seçim sistemi yaşama geçirilmelidir. Ayrıca, siyasetçi ile vatandaş arasındaki güveni güçlendirmek için bir “Siyasi Ahlak Kanunu” çıkarılmalıdır.
5) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yürütmedir. Yürütme, tüm icraatıyla mutlak denetime ve hesap verebilirliğe açık olmalıdır. TBMM adına görev yapan Sayıştay, tüm kamu kurum ve kuruluşlarını denetlemelidir. TBMM’de kurulacak Kesin Hesap Komisyonu’nun başkanlığı da muhalefet partilerine verilmelidir.
6) Yerel yönetimler, rant ilişkilerini düzenleyici kurumlar olmaktan çıkarılmalı, refah devletinin asli unsurları haline getirilmelidir. İyi tanımlanmış bir iş birliği ve iş bölümü çerçevesinde yerel yönetimlerin işlevleri arttırılmalıdır.
7) Kamu istihdamında nepotizmden uzak, liyakate dayalı, bir personel politikasına ivedilikle geçilmelidir.
8) Liyakate dayalı istihdam politikaları kapsamında özellikle eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve güvenlikte “sıfır” istihdam açığı hedeflenmelidir. Çocuklarımızın geleceği, vatandaşlarımızın sağlığı, engellilerimizin ve yaşlılarımızın bakımı, ülkemizin iç ve dış güvenliği tartışmasız milli bir anlayışla oluşturulmadır.
9) Vatandaşlarımıza asgari bir gelir güvencesi sağlanmalı, bu bağlamda “Aile Yardımları Sigortası Kanunu” ivedilikle çıkarılmalıdır.
10) Demokratik standartlarda, adaletli ve denetime açık bir Kamu İhale Sistemi’ne geçilmelidir.
11) Vergi politikası, üretimi ve istihdamı özendirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Ücretliler üzerindeki vergi yükü makul düzeylere çekilmelidir.
12) TÜİK verilerine göre her üç çalışandan biri kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdamla toplumsal destek sağlanarak mücadele edilmelidir. Bu mücadelede en etkili yolun sendikalaşma olduğu artık öğrenilmelidir.
13) Türkiye, yeni bir planlama anlayışı çerçevesinde, katma değeri yüksek ürün üretme hedefine kilitlenmelidir. Bu ilke bağlamında tüm üretim politikaları, diğer üretim biçimleriyle birlikte tümüyle ekolojik olmalıdır.
14) Sağlık hizmetlerine ön koşulsuz erişim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır. Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri bu doğrultuda planlanmalıdır.
15) Planlamada tarım, temel stratejik sektörlerden biri olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda, gıdaya sağlıklı koşullarla erişim hakkına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
16) Eğitim, Türkiye’nin kalkınma stratejisinin en önemli, en temel parçası olarak yeniden ve paydaşlarıyla birlikte planlanmalıdır. Eğitim politikalarının tek hedefi “fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür” nesiller yetiştirmek olmalıdır. Üniversitelerimizde, her türlü fikir, düşünce özgürce tartışılmalı, her türlü bilimsel çalışma özgürce yürütülmelidir.
Haberin Devamı
İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan'ın açıklamaları:
Haberin Devamı
TBMM Özel Oturumu'nda İYİ Parti adına Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan konuştu.
"100 yıl önce bugün Millet Meclisi’nin önünde dualar ve tekbirlerin ardından kurbanlar kesildikten sonra Mutafa Kemal Paşa kurdeleleri keser. Bundan 100 yıl önce 115 Milletvekili Ankara ulaşabildi. İşte o gün esir yaşamaktansa vatan sevdası için ölümü göze alanlar meclisin ilk oturumunu gerçekleştirdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e göre Meclis bir nazariye değil bir hakikattir. Hiçbir zaman Meclis’i ortadan kaldırmayı tek adam rejimi kurmayı düşünmemiş, hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir düsturundan vazgeçmemiştir.
Demokrasiden beklediğimiz bütün çareler bütün sorunların bu Meclis’in çatısı altında çözülmesi ile mümkündür. Bugünkü demokrasimizin kalitesine ne pahasına olursa olsun güçlendirmek zorundayız bunun yolu da parlamenter sistemden geçer. Kurulduğu günden beri ülkemizin kaderine yön veren meclisimizin yetkilerini daraltacak başka hiçbir güç olmamalıdır. Parlamentonun yetkileri kısıtlandıkça demokrasi zemininden uzaklaşılmakta ve bu da sistemin bozulmasına neden olmaktadır.Muhalefeti dışlama abaları gün geçtikçe artmaktadır. Meclisimizin yetkilerini budamak yerine eskisinden daha güçlü ve yetkin hale getirmeliyiz. Sayısını bilmediğimiz Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Meclis’i yıpratmaktadır. Ne denetim vardır ne de hesap verme. Bulunduğumuz coğrafya her zamankinden daha tehlikeli hale gelmişken, hiçbir tek kişinin bir ülkeyi yönetmesi doğru bir şey değildir. İvedilikle güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sağlanmalıdır."