NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA) 99. Rose-Roth Semineri ve Akdeniz Ortadoğu Özel Grubu Ortak Toplantısı, Antalya'nın Serik ilçesi Belek Turizm Bölgesi'ndeki bir otelde başladı.TBMM Başkanı Mustafa Şentop, toplantıda yaptığı konuşmada İtalya Temsilciler Meclisi'nin 1915 olaylarına ilişkin kararına değindi. İtalya Temsilciler Meclisi'nin İtalyan Hükümetince 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanınması yönünde talep eden bir karar aldıklarını belirten Şentop, şunları söyledi:
"Bazı Ermenilerin iddialarının iç politika malzemesi olarak kullanılmasının yeni bir örneğini teşkil etmekte olup, tarihi gerçeklerle asla bağdaşmamaktadır. İtalya Temsilciler Meclisi, kendini uluslararası mahkemelerin yerine ikame ederek soykırım gibi uluslararası hukukta açıkça tanımlanmış spesifik bir suç hakkında hüküm vermeye kalkmış, tarihi ve hukuku istismar etmiştir. İtalya'ya 2. Dünya Savaşındaki rolünü hatırlatmak isteriz."
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un kararı
Şentop, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 24 Nisan'ı "anma" günü ilan etmesine de tepki gösterdi. Kararı şiddetle kınadıklarını vurgulayan Şentop, "Siyasi kaygılarla gündeme getirildiği aşikar olan, devlet ciddiyetinden uzak bu girişim asılsız ve hukuki dayanağı olmayan bir iddia aracılığıyla tarihin siyasallaştırılmasından başka bir amaca hizmet etmemektedir." ifadesini kullandı.
"Fransa Cumhurbaşkanı'nın bu dayatmacı kararı aynı zamanda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Fransız Anayasa Mahkemesi içtihatlarını yok sayarak kendi vatandaşlarının da ifade özgürlüğünü kısıtlamaktadır." diyen Şentop, şöyle devam etti: "Fransız dostlarımıza da bir tavsiyem var. Sömürgecilik dönemini, Cezayir'de yaşananları, 100 günde 800 bin insanın yok edildiği Rwanda Soykırımı konusunda Fransa'nın kamuoyuna ikna edici bir açıklama yapması hususunda inisiyatif alınız ve bunu yapmadan da başka memleketlerin tarihini politik gerekçelerle manipüle etmeyiniz. Türkçe'ye 'Sorgu' adıyla çevrilen, Henri Alleg'in (Anri Alleg) La Question (La Kestiyon) adlı kitabına Jean Paul Sartre’ın yazdığı önsözü bir kez daha okuyunuz." Şentop, Ziya Paşa'nın "Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde." beytini de dile getirdi.
Türkiye olarak NATO PA'nın çalışmalarına büyük bir önem verdiklerini dile getiren Şentop, Delegasyon Başkanı Osman Aşkın Bak'ın Kanada Halifax'daki Genel Kurulda NATO PA Başkan Yardımcısı olarak seçilmesinin kendilerine mutluluk verdiğini ifade etti. NATO'nun 70. yıl dönümünü kutlayan Şentop, kuruluşundan bu yana Avrupa-Atlantik bölgesinin, güvenliğinin ve istikrarının korunması bakımından önemli bir aktör olduğunu kaydetti. NATO'nun, 2. Dünya Savaşı'nın doğurduğu şartlara bir cevap olmak üzere tasarlanan örgüt olduğunu vurgulayan Şentop, şunları söyledi:
"Bu örgüt, soğuk savaşın sona erdiği 1990'ların başına kadar sadece askeri bir savunma paktı olarak değil, liberal ve özgürlükçü değerleri, demokrasiyi savunan bir ittifak olarak da öne çıkmıştır. Soğuk savaşın sona ermesi, birçok kimseyi umutlu bir iyimserliğe sevk etmişti. Ne yazık ki beklenen olmadı ve 1990'lar kanlı çatışmalara, etnik boğuşmalara sahne oldu. 2000'li yıllar da kanlı çatışmalar bakımından 1990'ları aratmayacak bir tablo olarak karşımıza çıktı. Şimdi yeni bir yüz yılın, hatta daha geniş bir perspektifle yeni bir bin yılın ve yeni bir dünyanın, yeni arayışların, yeni paradigmalar inşa etmenin eşiğindeyiz."
Türkiye'nin her zaman ittifaklarına sadık, dostlarına karşı güvenilir bir ülke olduğunun altını çizen Şentop, soğuk savaş boyunca Sovyetler Birliği'ne sınırı olan tek NATO ülkesi Türkiye'nin, ittifak üyesi olarak üzerine düşen her sorumluluğu yerine getirdiğini belirtti.
"Türkiye, terörizmle mücadelesinde hak ettiği desteği göremedi"
Türkçe'de "Dost acı söyler" diye bir ifade olduğuna ve kendisinin de dostlarla bir aradayken bazı açı gerçekleri dile getireceğine değinen Şentop, şu değerlendirmede bulundu: "2000'li yıllar büyük bir trajediyle başladı. 11 Eylül 2001'de New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne yönelik saldırı, yeni çağın tehdidini işaret ediyordu. Bu yeni tehdit küresel terördü. Bugün, kuruluşunun 70'inci yıl dönümünde NATO'nun temsil ettiği dayanışma ruhu ve kolektif güvenlik olgusu çok daha büyük bir önem taşır hale gelmiştir. İnsanlık, tarihte benzeri görülmemiş sınamalarla karşı karşıyadır. Terör, şiddet, bölgesel istikrarsızlıklar, savaş, düzensiz göç, gelir adaletsizliği, yoksulluk, bulaşıcı hastalıklar ve daha nice başka tehditler artık üstesinden gelmek zorunda olduğumuz meydan okumalar olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye olarak, bilhassa terörizmin, ittifakın güvenliği için en ciddi tehditlerden birini teşkil ettiğini düşünüyoruz. 11 Eylül saldırısı karşısında NATO üyelerinin verdiği tepki, ittifak hukukuna uygun örnek bir davranıştır. NATO üyeleri, ABD'ye yönelik saldırıyı ittifakın bütününe yapılmış saymıştır. Üstelik saldırıların sorumlusu konvansiyonel bir düşman olmamasına rağmen... 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirdiği terör saldırılarında ABD'nin ve genel anlamda Avrupa-Atlantik ittifakının ve değerlerinin yanında durarak dayanışma sergileyen Türkiye, bu tarihten itibaren terörizmle uluslararası mücadeleye yoğun ve güçlü destek vermiştir. Ancak, Türkiye, terörizmle mücadelesinde ittifak üyesi ülkelerden hak ettiği destek ve dayanışmayı çoğu zaman görememiştir."
Şentop, Türkiye'nin DAEŞ de dahil olmak üzere terörizmin tüm şekil ve yapılarıyla mücadeleyi en aktif bir şekilde sürdürdüğünü söyledi. Şentop, Türkiye'nin mücadele ettiği tek terör örgütünün de DAEŞ olmadığını kaydetti. Türkiye'nin yaklaşık 40 yıldır PKK terör örgütüyle, Suriye'deki adı olan PYD/YPG terör örgütüyle ve 15 Temmuz 2016'da bir askeri darbe gerçekleştirmeye teşebbüs eden FETÖ ile de mücadele ettiğini anlatan Şentop, şöyle konuştu:
"Bu örgütler tarafından Türkiye halen fiili saldırılara maruz kalmaya devam etmektedir. Biz Türkiye olarak müttefiklerimizin değerlendirmelerine ve tanımlarına itibar ederken, onlara karşı girişilen saldırılarda müttefiklik hukukunun gereği olarak dayanışma sergilerken, aynı sorumlu tavrı onlardan görmemekteyiz. Türkiye'ye karşı terör faaliyetlerini halen sürdüren, PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD/YPG'nin müttefikimiz ABD tarafından açıkça desteklenmesi, bu kanlı terör örgütüne binlerce tır silah verilmesi müttefik hukukuyla bağdaştırılabilir mi? Bu tavrın, 11 Eylül olayları sonrası bir NATO üyesi ülkenin El Kaide terör örgütüne silah yardımı yapmasından ne farkı vardır? NATO içindeki Müttefiklerimizin terör örgütleri ile mücadelesinde samimiyetle Türkiye'nin yanında olmalarını ve gerekli desteği sağlamalarını beklemek, müttefiklik ruhu ve kolektif savunma anlayışı çerçevesinde en tabii hakkımızdır. Öte yandan NATO PA’nın, raportör milletvekilleri aracılığıyla, savunma ve güvenlik açısından faydalı öneriler içeren, yeni perspektifler sunmaya gayret eden raporlar hazırladığını biliyoruz. Geçen yıl yayınlanan bazı raporlarda özellikle ülkemizin FETÖ ve PKK başta olmak üzere terörizmle mücadelesi konusunda gerçeği yansıtmayan ifadelere rastladık. Raportörlerin karşılıklı anlayış ve empati temelinde, müttefiklik ruhuyla ve ittifakın temel değerleriyle uyumlu raporlar kaleme almalarını bekliyoruz. 'Bana karşı olan terör örgütü kötüdür; müttefikime saldıran terör örgütünden bana ne' anlayışı NATO ittifak ruhuyla bağdaşmaz; sadece birbirimizi aldatmış oluruz."
İslami kavramlar ile terörü ilişkilendiren yanlış tanımlama ve ifadelerin NATO PA raporlarında yer almaması konusunda gerekli hassasiyetin gösterileceğini ümit eden Şentop, "Kendini Müslüman olarak tanımlayan bir kişi terör eylemi yaptığında İslam ile terör bağlantısı kurmaya kalkarsanız, Yeni Zelanda'da kendini Hristiyan olarak tanımlayan bir kişi terör eylemi yaptığında ne yapacaksınız? Biz her zaman, terörün dini, ırkı olmaz; terör terördür, diyen bir yaklaşımı savunduk, savunmaya devam edeceğiz." dedi.
"S-400 sistemi, NATO sistemleriyle bütünleşmeyecek veya çatışmayacak"
Yıllardır Türkiye'nin hava ve füze savunma yetenekleri konusunda ciddi bir boşluğu bulunduğunu ancak on yıldan fazla bir süredir farklı seçenekler üzerinde çalıştıklarını belirten Şentop, bu süreçte öncelikle ABD başta olmak üzere müttefiklerle görüştüklerini kaydetti. Ancak samimi ve ciddi girişimlerin müttefiklerin politik ve ticari düşünceleri nedeniyle yetersiz kaldığını belirten Şentop, şu ifadeleri kullandı: "Rusya bize çok iyi bir teklif sunmuştu. Bu teklif, teknik kabiliyetler, teslimat ve zaman çizelgesi ve fiyat açısından beklentilerimizi karşılayan bir mahiyetteydi. Sonunda, acil ihtiyaçlarımızı karşılamak için S-400 sistemini satın almaya karar verdik. S-400 sistemi, NATO sistemleriyle bütünleşmeyecek veya çatışmayacaktır. Daha önce S-300 sistemi satın alan ve konuşlandıran diğer bazı NATO ülkeleri olmuştur. Onlara karşı herhangi bir NATO üyesinden ciddi bir itiraz gelmemiştir. Şimdi, bizim bu sistemi satın almamıza gösterilen bu tepki, Türkiye için, diğer NATO üyelerine uygulanandan farklı ikinci bir standart mı, sorusunu aklımıza getiriyor. 'Bazı NATO üyelerinin Rusya'dan S-300 almasında sorun yok ama Türkiye'nin Rusya'dan S-400 almasında sorun var' diyen bir mantık samimi ve dürüst kabul edilemez. Şu noktayı da üstüne basarak vurgulamak istiyorum ki, S-400 sistemini satın alma kararımız, Türkiye'nin NATO'ya bağlılığından sapma olarak asla görülemez."