Suikastçıların WhatsApp grubu 'Yavru baykuşlar'
Muğla'da 15 Temmuz'da Fetullahçı Terör Örgütü'nün darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te konakladığı otele yapılan saldırıyı gerçekleştiren tutuklu 14 askerin ifadeleri, o geceye ilişkin çarpıcı ayrıntıları ortaya çıkardı.
Çiğli 2'nci Ana Jet Üst Komutanlığı Personel Kurtarma Eğitimi Komutanlığı'nda Astsubay Üstçavuş olan Yakup Özcan ifadesinde, Cumhurbaşkanı ve yanında bulunan 2 kişinin öldürülmeyeceği söylenince görevi kabul ettiğini anlattı. Astsubay Özcan, "Astsubay Ömer Faruk Göçmen olaydan yaklaşık 1- 1.5 ay önce hepimizin yer aldığı 'Yavru baykuşlar' adlı WhatsApp grubunu kurmuştu. Bu gruptan daha önceden günlük normal muhabbetler yapıyorduk. Olaydan birkaç gün öncesinden başlayarak Ömer Faruk, grupta vatan ve millet sevgisini içeren şiir şeklinde paylaşımlarda bulunmaya başladı" dedi. Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bir grup askerin darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen 37 kişilik tim, başarılı olamayınca kaçtı. Bu kişilerden aralarında Çiğli Ana Jet Üssü'nün imamı 'Paşa' lakaplı Zekeriya Kuzu'nun da bulunduğu 25'i daha önce yakalandı. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda tabur komutanı olan Binbaşı Şükrü Seymen'in, önceden aynı birlikte eğitim alıp görev yapan askerlerden seçtiği Yüzbaşılar İsmail Yiğit, Mustafa Serdar Özay, Muammer Gözübüyük, Ergün Şahin, Bahadır Sagun, Mehmet Öztürk, Üsteğmenler Murat Köse, Mehmet Demir, Enes Yılmaz,Teğmen Muhammet Burak İpek ise Şirinköy'de yakalandı. Burkay Karatepe ise yakalanamadı. İzmir'deki soruşturmada ise Marmaris saldırısında görev alan askerlerden Hava Yarbay Yücel Ekizoğlu, Deniz Tuğamiral Namık Alper, Astsubay Üst Çavuş Yakup Özcan, Ekrem Benli, Pilot Kıdemli Albay Cenk Bahadır Avcı ve Pilot Üsteğmen Haydar Murat Özden, Kurmay Albay Murat Dağlı, Kara Havacı Yarbay Davut Uçum, Hava Kurmay Albay Ali Aktürk, Ege Ordu Kurmay Albay Zeki Göçmen, Kara Yüzbaşı Mehmet Cantaz, Kara Astsubay Üstçavuş Aydın Özsıcak ve Ahmet Koçan tutuklandı.
ÇİĞLİ'NİN KODU 'CHARLİ'
Marmaris'teki saldırıya katılan askerlerden bazılarının ortaya çıkan ifadeleri, darbe girişimi gecesine ve sonrasına ait çarpıcı detayları da ortaya çıkardı. 15 Temmuz gecesi Marmaris'te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı hedef alan askerlerin bulunduğu helikopterin kalkışını geciktirenler arasında olduğu belirtilen Üsteğmen Haydar Murat Özden, Muğla 2'nci Sulh ceza Hakimliğinde verdiği ifadesinde, darbe girişiminden haberi olmadığını öne sürdü. Gaziemir 3'üncü Kara Havacılık Alayı'nda görevli olduğunu belirten Üsteğmen Özden şöyle dedi: "15 Temmuz günü saat 15.00'te kısım amir vekilim olan yüzbaşı Oğuzan Aka akşam VIP uçuş olacağını, Albay Zeki Göçmen ile uçacağımı söyledi ancak nereye, saat kaçta, hangi amaçla gideceğimize ilişkin bir şey belirtmedi. Ben bu uçuşla ilgili gönüllü değildim, emir verildiği için uymak durumunda idim. Alay komutanı Murat Dağlı, saat 16.00'da helikopteri uçuşa hazır hale getirmemi istedi. Saat 17.00'ye kadar normal mesaime devam ettim. Belirtilen saatte tekrar alaya geldim. Bir helikopteri alay komutanı, diğerinde ikinci pilotluğunu yaptığım Couger marka helikopteri Zeki Göçmen kullandı. Zeki albay geldiğinde 'çarliye' devam etmemi söylediler. Çiğli'ye indiğimde bana söylenen 'çarli'nin Çiğli olduğunu öğrendim. Yabancı dilde 'Ç' harfi bulunmadığından Çiğli'nin 'Charli' olara kodlandığını anladım."
'TERS BİRŞEY OLDUĞUNU İNİNCE ANLADIM'
Çiğli'ye indikleri zaman Albay Zeki Göçmen'in telefonlarını kapatmalarını istediğini anlatan Üsteğmen Haydar Murat Özden şunları anlattı: "45 dakika sonra piste ‘Sikorsky' helikopter daha indi. Bunun İstanbul'dan geldiğini öğrendim. Pistte saat 01.00'e kadar bekledik. Cep telefonumu bir kez açıp eşimin aradığını görünce, ona uçuşa gideceğimizi söyledim. Bunun haricinde dünyadan herhangi bir haber alma imkanım olmadı. Zeki albay beni yanına çağırdı. Onun yanında da komando kıyafeti giymiş silahlı tim vardı. Başlarında bulunan rütbeli bana bir kağıt vererek, uçucağımız koordinatın bulunduğunu söyledi. Görevin ne olduğunu, ne maksatla gititğimizi, o bölgenin ne olduğunu söylemedi. Sadece o koordinata gitmemizi istedi. Helikoptere timden 10 kişi bindi. Işıklar kapalı uçuyorduk. Gece görüş gözlüğü ile uçtuğumuz için ve genel uygulama böyle olduğu için bu durumdan şüphelenmedim. Bu şekilde yaklaşık 1 saat uçtuk. Verilen koordinata geldik. Bu uçuşta Marmaris'e gittiğimizi ancak oraya vardığımızda anladım. Uçuş sırasında teknisyenimiz, albaya 'komutanım yanlış bir şey mi yapıyoruz?' dedi. O ise kendisine azarlar tarzda 'komutanların emirlerini uyguluyoruz yanlış bir şey yapmıyoruz' diye cevap verdi. Normalde piste ineceğimizi sanıyordum, ama asfalt yola indik. Diğer iki helikopter de aynı yere indi. Silahlı tim de helikopterden indi. Ters birşeylerin olduğunu anladım. Bu işten nasıl kaçacağımı düşündüm ancak uçuşta olduğumuz için birşey yapamadım."
'BEN ŞİKAYETÇİYİM'
Kullandıkları helikopterde herhangi bir silah kurulu olmadığını da ifade eden Üsteğmen Haydar Murat Özden şöyle devam etti: "Yakıt ikmali için Bodrum Imsık Askeri Meydanı'na iniş yaptık. Diğer iki helikopter yakıt için Dalaman'a gitti. Bizi karşılayan komutan ile odaya gittik. Odada televizyon açıktı. Televizyonda darbe girişimi ile ilgili haberleri gördüm. Cumhurbaşkanımızın konuşmasını gördüm. Kendisinin Marmaris'te olduğunu bilmiyordum. Ben o anda şoka girdim. Binbaşı beni odadan dışarı çıkarttı. Bana saklanmamı söyledi. Nizamiye odasının orada saklandım. Bir helikopter daha piste gelip iniş yaptı. Saklanmamı söyleyen Fatih binbaşı bulunduğum yere gelip beni aldı. Olanları daha net bir şekilde hem televizyondan hem de onlardan öğrendim. Bunun Fethullahçı yapılanmanın darbe girişimi olduğunu anladım. Bu olaya alet olduğum için çok sinirlendim ve ağladım. Terör örgütü Fethullah benim hayatımın hiçbir aşamasında yoktur. Böyle bir yapının içerisinde yer almadım. Onlardan herhangi bir talimat almadım, tüm bu başıma gelenlerde en çok üzüldüğüm bunların adına yapıyormuş gibi gözüküyor ve alet olmam. Ben başarılı ve parlak bir subayım. Önümüzdeki yıl NATO'da görev yapmak üzere Belçika'ya gidecektim. Yıllarca terör bölgelerinde yaralı polisleri taşıdım. Ben başarılı bir subaydım, 1 çocuğum ve 7 aylık hamile eşim var. Böyle bir durumda katılmam mümkün değildir. Benim hakkımda hiçbir arama ve yakalama kararı yokken, jandarmaya kendim teslim oldum. Bodrum'a indiğimizde de helikopteri bırakıp saklandım. Telefonum kapalıydı. Görevin devamını engellemiş oldum. Bizim helikopterden ve yerden bize herhangi bir ateş açılmadı. Bizi bu duruma düşürenlerden ben şikayetçiyim."
'MAĞDUR OLDUM, SUÇSUZUM'
İzmir Alay Komutanlığı 3'üncü Kara Havacılık Alayı Standardizasyon Bölümünde görev yaptığını söyleyen Astsubay Kıdemli Başçavuş Aydın Özsıcak da ifadesinde şunları anlattı: "Biz üç helikopter havalandık. Bizim helikopterde techizatlı timi görünce tedirgin oldum. Timin yanında siyah bir kutu vardı. Bunun ne olduğunu sorduğum kişinin, timin komutanı olan Tuğgeneral olduğunu öğrendim. Marmaris'te sahil üzerinde uçtuk. Tim uygun bir yere indirildi. Biz bu durumdan oldukça endişelendik. Bu hareketliliğin bir terör operasyonuyla ilgili olabileceğin düşündüm. Daha iniş yapmadan helikopterden atlamaya başladılar. Helikopterde sağlı ve sollu oturan silahlı iki tim görevlisi kaldı. Dalaman'a yakıt için yöneldik.Telsizden Dalaman kule ile Sikorsky'nin pilotunun konuşmalarını duydum. Sikorsky kuleye çağrı yaptı, kule ikmal veremeyeceklerini söyledi. Şu an hatırlamadığım bir kod söyleyip helikopteri terk etmesini söyledi. Sikorsky pilotu 'biz dostuz, bir şey yapmadık' diye konuştu. Buraya inemeyince Imsık'a gidip indik. Murat, içeridekilerin darbe ile ilgili konuştuklarını söyleyince korktuk. Alay komutanı tankerden yakıt ikmali yapmamızı söyledi. Biz de alamadığımızı söyledik. Bu yüzden helikopterler havalanmadı. Bir süre sonra Sikorsky helikopteri de piste indi. İçinde yaralı bir askerin olduğunu gördüm. Yanında da bizim helikopterde olan general ona müdahale ediyordu. Bu helikoptere ben ve dört özel timci ile birlikte bindik ve Çiğli'ye indik. Helikopterde boş kovanlar ve mermi izleri vardı. Bizim bulunduğumuz helikopterden her hangi bir ateş edilmedi. Ben vatanımı seven, kendi işine gücüne bakan, siyasetten uzak duran bir insanım. Bu olayda uzaktan yakından bir ilgim yoktur. Mağdur oldum. Vicdanen rahatım suçsuzum, herhangi bir art niyetle göreve başlamadım."
'GÜNEYDOĞU'DA ÖNEMLİ BİR OPERASYON OLACAĞINI DÜŞÜNDÜK'
Çiğli 2'nci Ana Jet Üst Komutanlığı Personel Kurtarma Eğİtimi Komutanlığı'nda öğretmen olarak görev yaptığını söyleyen Astsubay Üstçavuş Yakup Özcan ise darbe girişiminin öncesine yönelik önemli bilgi verdi. Yakup Özcan şunları söyledi: "14 Temmuz'da Çiğli'de bulunduğum birimde nöbetçiydim. Personel Kurtarma Eğitim Komutanımız Kurmay Binbaşı Taner Berber, Üstçavuş Ömer Faruk Göçmen ve Kıdemli Başçavuş Zekeriya Kuzu beni yanlarına tek başına çağırdı. Bana telefonumun devamlı açık olmasını ve yanımda taşımamı söylediler. Biz de Güneydoğu'da önemli bir operasyon olabileceğini düşündük. Daha önceden bize görev verilirken açık ve net şekilde anlatılırdı, ancak bu kez anlatılmamıştı. Ömer Faruk Göçmen bu olaydan yaklaşık 1- 1.5 ay kadar önce hepimizin yer aldığı 'Yavru baykuşlar' adlı WhatsApp grubu kurmuştu. Bu gruptan daha önceden günlük normal muhabbetler yapıyorduk. Olaydan birkaç gün öncesinden başlayarak Ömer Faruk, grupta vatan ve millet sevgisini içeren şiir şeklinde paylaşımlarda bulunmaya başladı. Hatta biz yazışmalarda kendisine önemli görevin ne olduğunu sorduk, o da bize zamanı gelince buradan çağırılacağımızı söyledi. 15 Temmuz'da saat 16.30'da Taner Binbaşı yanımıza gelip mesaimiz bittiğini eve gitmemizi söyledi. Bu konuşmadan önce Ömer Astsubay bize 'buradan evinize gideceksiniz, watshap grubu üzerinden size mesaj gelecek ve tekrar mesaiye geleceksiniz' dedi. Daha sonra telefonla aranıp çağırıldık. Bizleri depoya götürdüler. Burada hepimize balistik kask, hücum yeleği, çanta hazırlanıyordu. Silah olarak da HK416 model uzun namlulu silahları aldık. Ayrıca adam başı kullanılacak tabanca, yedek şarjörleri ve ekstra mühimmat aldık. Bize yardımcı olsunlar diye MAK kursiyerlerini de çağırdılar. Ankara'dan gelen özel kuvvetlere de aynı malzemeyi hazırladık."
'DİRENEN VE KARŞI KOYAN OLURSA ÖLDÜRÜN'
Operasyonu yöneten Tuğgeneral Gökhan Sönmezateş'in elinde hava fotoğrafları olduğunu da anlatan Astsubay Yakup Özcan ifadesinde sözlerini şöyle sürdürdü: "Depodayken Taner Binbaşı hepimizin telefonunu topladı. Gideceğimiz görevin riskli olduğunu, gerekirse ölebileceğimizi, görevin mutlaka yerine getirilmesini, gideceğimz yerde birkaç kişiyi canlı olarak alıp getireceğimizi söyledi, ancak isim vermedi. Biz de bunu PKK terör örgütünün yöneticilerinden birisine yapılacak operasyon olarak değerlendirdik ve görevi kabul ettik. Tuğgeneral Gökhan Sönmezateş'in elinde hava fotoğrafları vardı. Fotoğraflarda sahil ve sahilde bulunan oteller gözüküyordu. Bize footğrafları gösterirken otelin Marmaris'te olduğunu söyledi. Daha sonra bir konuşma yaptı. Sönmezateş, bize 'Arkadaşlar şu andan itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin yönetimine el koymuştur. Genelkurmay Başkanlığı'nda darbe yapılmıştır, biz de komutanlık olarak Genelkurmay Başkanlığı'na bağlıyız, oradan gelecek emir ve direktifler doğrultusunda görev alacağız. Görevimiz de oradan verilen emre göre Cumhurbaşkanımızı bölgedeki otelde, canlı olarak alıp Ankara'daki karargaha götüreceğiz. Ama bölgede silahlı korumalar, polis ve siviller de var, ateş gelmedikçe ateş etmeyin, megafonla karşı tarafı uyarmak için anons yapılacaktır, direnen ve karşı koyan olursa öldürün' dedi. Bu konuşmanın ardından Marmaris'e indik ve otele doğru ilerlemeye başladık. General, otel binasının olduğu küçük binalara ateş edilemesi için emir verdi. Helikopterden oralara ateş edildi. Üç sivili alıp getirdiler. Yere yatırıp, kimliklerini sordular. Bu kişilere Cumhurbaşkanını kast edip 'O nerede' diye sordular. Yerde yatan sivil kişi, bir saat önce Cumhurbaşkanı'nın İstanbul'a gittiğini söyledi. Bu kişiler elleri arkadan plastik kelepçe ile bağlanıp orada bırakıldı."
'ORMANA YÜRÜDÜK'
Daha sonra ormana doğru yürümeye başladık. Yanımızda yiyecek yoktu. Uzun süreli molalar vermeye başladık. Çok yorulduk. Üzerimizde bulunan mühimmatları bıraktık. Özel tim bizden ayrıldı. Üç kişi kaldık. Serkan'ı su ve yiyecek bulması için otellerin olduğu yere gönderdik. Uzun süre bekledik ama gelmedi. Daha sonra dere yatağında beklerken jandarma gelip bizi aldı. Bana göstermiş olduğunuz, beyaz havlu bulunan ve marketten alış veriş yapan kişi bizi komuta eden özel kuvvetlerdeki binbaşı olabilir. Biz sadece 25 kişiydik. Ben daha önce hayatımda hiçbir operasyona katılmadım. Binbaşı ormana girerken telefonlarımızı kırmamızı ve bataryalardan ayırmamızı söyledi. Ben telefonumu kırmadım. Diğerleri kırdı. Ben Cumhurbaşkanı'na karşı gerçekleştirilen bu eylemin suç olduğunu biliyordum. Ancak komutanımız olan kişiler ve özellikle general ülkede darbe olduğunu ve ülkenin kaderinin bizim ellerimizde olduğunu, asayişi düzelmemiz gerektiğini bildirmesi üzerine ben bu olaya katıldım. Cumhurbaşkanı ve yanında bulunan iki kişinin öldürülmeyeceğini söylendiği için bu görevi kabul ettim. Bu görevi kabul etmeyen kimse olmadı. Herkes kabul etti. Özel hareket merkezinin bombalandığını duyunca bir iki arkadaşımız üzüldü ağladı. Telefonumu açıp habarlere bakınca bize anlatıldığı gibi emir komuta zinciri içinde silahlı kuvvvetlerin yönetime el koyduğu durumu yönündeki bilginin yanlış olduğunu, bize anlatıldığı gibi olmadığını öğrendik. Ormanlık arazide biz o ekipten ayrılmaya çalıştık. Özel kuvvetler ekibine susadığmızı söyleyerek yanlarından ayrıldık. Birilerin kurgusunda görev almış olduk."
ORTAOKUL YILLARINDA FETÖ ÖRGÜTÜYLE TANIŞMIŞ
İstanbul 4'üncü Kara Havacılık Alayında Birlik Bakım Tabur Komutanı olarak görev yaptığını söyleyen Yarbay Davut Uçum da cemaetle tanışmasını ve sonraki yıllarını şöyle anlattı: "Çorum'da ortaokulda okurken, Fethullah Gülen Cemaati'ne ait kişiler beni zaman zaman ders çalıştırmak bahanesiyle evlerine götürüyorlardı. Bu cemaat mensuplarıyla ortaokul çağında bu şekilde tanıştım. Maltepe Askeri Lisesi'ne girdikten sonra bir daha cemaat mensuplarıyla görüşmedim. Ancak her fırsatta bu cemaat mensupları bana ulaşmaya çalışıyorlardı. Kara Harp Okulu'nda öğrenim gördüğüm süre içerisinde cemaat mensupları ile hiçbir görüşmem olmadı. Harp okulundan mezun olduktan sonra eskiden tanıdığım kişilerle tesadüfen karşılaşmalarım sırasında benimle ilişki kurmaya çalıştıklarını sezdim. Ancak ben bu yaklaşımlarına olumlu cevap vermediğim için cemaat ile herhangi bir örgütsel bağlantıya girmedim. 2009 yılında Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü ile sonuçlanan helikopter kazasından sonra arama çalışması yürüten ve aynı mevkide düşen silahlı kuvvetlere ait helikopter üzerinde inceleme yapmak üzere bölgede görevlendirilen Teknik İnceleme Ebkibinde yer almıştım. Bu olaylara ilişkin soruşturmalar sonucunda da benim hakkımda da dava açıldı. Bu davadan kısa bir süre sonra beraat ettim. Devam eden yargılamalar sırasında yani 2011 yılı ve sonrasıda hakkımda hiçbir somut delil olmadığı halde bu şekilde yargılandığımı ve cemaatin mahkemeleri nezdindeki gücünü birlikte değerlendirdiğimde, bana karşı gözdağı ve cezalandırma olarak bu şekilde haksız yere yargılandığımı anladım. Bunu dışında FETÖ/PDY Örgütü hakkında hiçbir somut bilgiye sahip değilim. Örgütün aynı bana yaptığı gibi ortaöğrenim çağından itibaren kurdukları ilişki sayesinde cemaat mensubu yaptıkları kişileri askeri okukllara yerleştirmek suretiyle orduya sızdıklarını biliyorum. Yargılanmam sırasında adımın FETÖ Terör örgütü ile anılmasını istemiyorum. Otele ateş edilmesi sırasında ani manevralar yapıp daha fazla ateş edilmesini önledim."