Sabancı suikastinin en gizemli ismi!
Sabancı suikastı zanlılarından İsmail Akkol, 1996'dan beri hiç ele geçmedi, hiç konuşmadı, daha önce hiçbir yerde görülmedi! Yunanistan'da yakalandığı iddia edilen Akkol bir çok gizemin çözülmesine vesile olabilir.
Yunanistan polisinin yaptığı bir baskınla Atina’daki bir apartman dairesinde yakalanan ve DHKP/C bağlantılı olduğu belirtilen kişilerden birinin, sahte Bulgaristan kimliği taşıyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı İsmail Akkol olduğuna dair iddianın duyulması, 90’lı yılları ve o yılların karanlıkta kalmış bazı önemli olaylarını hatırlayanlar için ‘dikkat çekici’ bir gelişme.
Peki kim bu İsmail Akkol? Yakalanan kişinin o olduğu iddiası doğruysa, suikasttan sonraki 18 yılı yakalanmadan, hatta izine bile rastlanmadan nasıl geçirebildi?
Eğer Atina’da ele geçen kişilerden biri gerçekten İsmail Akkol ise bu soruları sormak mümkün olacak. Zira Akkol’un da adının karıştığı “Sabancı suikastı” 18 yıldır, pek çok bilinmeyenle, aktörlerinin etrafındaki gizemli olay ve anlatılarla anılageliyor…
Bu olaya adı karışan bazı kişi ve örgütlere dair iddialar şöyle:
Tarih 9 Ocak 1996…
Gazetelerin haber merkezine, İstanbul Levent’teki Akbank genel merkezinin de bulunduğu “Sabancı Center” binasından 6 Ocak gününden beri gelmekte olan, çelişkili, muğlak ama kesinlikle çok önemli haber kırıntılarının üstüne, olayı daha da karmaşık hale getiren bir faks ulaşıyor…
“Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi”nin yani ‘DHKC’nin “26 nolu” bildirisi… DHKC… 80’li yıllardan, bu sansasyonel Sabancı eylemine dek kamuoyunda daha çok “Devrimci Sol” ya da kısaca “Dev-Sol” olarak bilinen ve suikast, silahlı soygun ve sabotaj, bombalama gibi eylemlerle bilinen örgütün yeni adı… Faks şöyle düzenlenmişti:
DHKC BASIN BÜROSU
Sabancı Holding Merkezine Saldırı
Tarih: 9 Ocak 1996
Açıklama: 26
Bu Vatan Bizim Halk Bizim
Dağlarımızın doruklarından, gecekondularımızın en ücra köşelerine kadar kan bulaştı. Bu kan; genç kızlarımızın, oğullarımızın, her yaştan insanımızın kanıdır. şehirler, mahalleler, köyler birer açık cezaevi haline geldi... İşkence tezgahları her yerde kuruldu... Bütün dünyanın gözleri önünde hiçbir yasa ve kurala bağlı olmadan, kendi yasalarını da inkar ederek yüzlerce insanımızı infaz ettiler...
SAYFALARCA SÜREN BİLDİRİ
Sayfalarca süren bu bildiride, “halkın dayanışma, dostluk ve ahlaki değerlerini kirlettiler”, “genç kızlarımızın, kadınlarımızın düzen özlemlerini körükleyerek kötü yollara düşmelerini sağladılar” gibi ‘faktörler’ de sıralandıktan sonra, “Bu tablo Türkiye'nin resmidir” deniliyordu. “Bu kara tabloyu yaratanlar”ın, “Demokrasi deyip halkı katleden, iliklerine kadar sömüren ve sayesinde zenginliklerine zenginlik katan Sabancılar” olduğu öne sürülüyordu.
Bildiride sol radikal söylemin neredeyse bütün kavramları yardıma çağrılarak, Sabancı ailesi ve şirketler topluluğu, “emperyalizmle işbirliği yaparak varolmuş, büyümüş ve ülke yönetimine hakim olmuş” gösteriliyor ve işlenen üç cinayet de buna dayandırılıyordu. Bildirinin son bölümünde, “Halkın Adaleti” başlığının altına şunlar yazılacaktı:
“10.30'da Sabancı Holding Merkezi Ahmet Fazıl Özdemir Silahlı Propaganda Birliğimiz tarafından basılmıştır. Sabancı holdingin yönetim kurulu üyesi ve önemli adamı Özdemir Sabancı, yine holdingin en büyük kuruluşlarından Toyota-Sa Genel Müdürü Haluk Görgün ve Sakıp Sabancı'nın Sekreteri Nilgün Hasefe cezalandırılmıştır.”
(…)
Eylemcilerin son derece güvenli bir bina olarak bilinen Sabancı Center’ın 26. Katına kadar ulaşmalarından büyük bir rahatlık içinde çıkıp kayıplara karışmalarına dek pek çok konu merak uyandırdı. Bu soruların bazıları aydınlandı. Eylemi gerçekleştiren üç kişi arasında yer alan Fehriye Erdal, Sabancı Center’de çaycı olarak işe girmeyi başarmış ve diğer iki kişiyi (İsmail Akkol ve Mustafa Duyar) içeri sokacak organizasyonu o yapmıştı.
İzini kaybettiren bu üç kişiden Mustafa Duyar, daha sonra Suriye’de, “teslim olmayla yakalanma arası” bir şekilde ele geçti. Bazı itiraflarda bulundu. Aslında onun olayla ilgili anlattıkları olayın üstündeki sır perdesini aralamadığı gibi soruları artırdı… Ve gazeteci Can Dündar’ın röportaj talebine olumlu yanıt verdikten kısa bir süre sonra, kendisi gibi itirafçı olan bir örgüt üyesiyle evlendiği hatta çocuk sahibi olduğu cezaevinde, “devletin gözetiminde”yken, silahla vurularak öldürüldü!
FEHRİYE ERDAL BELÇİKA'DA YAKALANDI
Fehriye Erdal Belçika’da yakalandı, ancak önce “Türkiye’de idam cezasının devam etmesi” nedeniyle teslim edilmedi, ardından yine kaçmayı başardı.
İsmail Akkol ise tam anlamıyla ‘sırra kadem bastı’! Örgüt tarafından öldürüldüğü de iddia edildi, Güney Afrika hatta Arjantin’de gizli bir hayat yaşadığı da… Hatta Türkiye içinde örgüt eylemlerine katıldığı da…
Bu olay örgüsünün ardından akla şu notlar geliyor..
- Türkiye’nin en büyük sanayi grubunun, medyatik ve tüm toplum tarafından tanınan, benimsenen, simgesel önemdeki patronu Sakıp Sabancı, Kasım 1995’te Kürt sorunu odaklı bir rapor açıklıyor.
TÜSİAD’a ait bu rapor, Kürt savaşının en karanlık ve acımasız döneminde ilan ediliyor ve mealen, “tutulan yolun yol olmadığını, Kürt sorunun “terör ve karşı şiddetle değil, daha fazla demokrasiyle çözülebileceğini” belirtiyor. Hatta İspanya ile Bask ülkesi arasındaki ‘model’in dikkate alınmasını öneriyor.
Kamuoyunda büyük yankı uyandıran ve tartışmalara yol açan bu raporun açıklanmasından sadece birkaç hafta sonra, Sabancı ailesinin en önemli isimlerinden Özdemir Sabancı, holding merkezinde, “ürkütücü rahatlıkta”, tıkır tıkır işleyen bir ‘operasyon’la öldürülüyor.
Eylemi, radikal sol bir grup, son derece sekter ve ideolojik bir bildiriyle üstleniyor ve hatta aynı bildiride; birkaç hafta önce Bask modelinin tartışılmasını önermiş olan Sabancı, “Kürdistan’dan kanlı ellerini çek” diyerek “uyarılıyor”!
"SUSURLUK KAZASI"NDA PLANLAYICI
Bu olaydan 9 ay sonra meydana gelen “Susurluk kazası”nda, Abdullah Çatlı’nın yanında ölen Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın eylemin planlayıcısı Fehriye Erdal’ın Sabancı Center’da işe girmesine yardımcı olduğu iddia ediliyor…
Tetikçilerden biri Suriye’de ele geçiyor, ya da “elde kalıyor”… Cezaevine konan, evlenmesi ve çocuk yapmasına izin verilen, bu düzeyde “kayırıldığı” anlaşılan bu tetikçi (Mustafa Duyar) konuşma kararı alıyor… Bu görüşmeden kısa süre önce iki karanlık ‘sokak mafyası’ aynı hapishaneye naklediliyor!
Duyar’ın gazeteci Can Dündar’la görüşeceği günlerde cezaevinde isyan çıkıyor ve tetikçi, o ‘sokak mafyası’ elemanları tarafından öldürülüyor. Sonra aynı cezaevinde bir operasyon daha yapılıyor. Üç-beş kişi daha ölüyor ve ne ilginçtir bunların arasında da o olayın şahitleri oluyor.
Sonra Duyar cinayetinin üzerinden 6 ay bile geçmeden, başka bir cezaevinde, bu kez ‘plan dışı’ isyan çıkaran o mafya elemanları, koğuş pencerelerinden bağırıyorlar: Devlet bize adam öldürttü!
Bu olay Ergenekon soruşturmasının da gündemine geliyor. Dönemin ‘önemli’ askeri aktörlerinden Veli Küçük’ün adı bu olayla birlikte anılıyor ama yine net bir sonuca varılamıyor…
İşte önceki gün Yunanistan’da yakalanan İsmail Akkol, tüm bu sürecin en esrarengiz unsurunu oluşturuyor. Hiç ele geçmedi, hiç konuşmadı, daha önce hiçbir yerde görülmedi!
Sabancı'nın, o dönemdeki statüko karşıtı çıkışları, özellikle de Kürt sorununda “barışçıl çözüm arayışları” nedeniyle cezalandırıldığı iddia edilmişti…
Hatta, Toyota-Sa genel müdürünün öldürülmesinin otomotiv sanayindeki rekabette Uzakdoğu firmalarıyla ilişkisi nedeniyle gruba ve Türkiye sermayesine verilmiş bir mesaj olduğu da öne sürülmüştü…
İsmail Akkol bütün bu bilinmezlikleri aydınlatabilir…