Recep Akdağ: Buradan itiraf edeyim...
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, geçmişte yeşil kartlı kanserli çocukları, sigortalı hastalardan artırdığım ilaçlarla tedavi ettiğini açıkladı
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, geçmişte, yeşil kartlı kanser hastası çocukların ilaca erişiminde sıkıntı yaşandığını belirterek, "İlk defa burada itiraf edeyim. Ben, senelerce yeşil kartlı kanserli çocukları, sigortalı hastalardan artırdığım ilaçlarla tedavi ettim. Senelerce bunu yaptım." dedi. Bakan Akdağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sağlık çalışanlarının şartlarının iyileştirilmesinin Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın ikinci döneminin önemli bir parçası olduğunu belirtti.
Sağlık çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesinin hizmet kalitesinin artışında önemli rol oynadığını anlatan Akdağ, "Bir defa ortamlarını öncelikle iyileştirmek, iş yüklerini azaltmak gerekli. Bununla birlikte gelirleriyle, özlük haklarıyla ilgili iyileştirmeler yapıldığında sağlık çalışanları daha mutlu oluyor. Onlara layık olan bir hizmeti çalışanlara vermiş oluyoruz. Gerçekten sağlık çalışanları buna layık insanlar." diye konuştu.
Bakan Akdağ, sağlık çalışanlarının mutluluğunun vatandaşlara sunulan hizmete de yansıdığını ve hizmet kalitesinin arttığını vurgulayarak, şunları söyledi: "Yeni dönemin önemli bir bileşeni bu. Bunun ilk adımını Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla inşallah 16 Nisan'dan hemen sonra inşallah atmış olacağız. Bir kanun maddesi yapmamız gerekiyor. Her 5 yıl çalışma için sağlık çalışanlarına bir yıl yıpranma payı vereceğiz, emekliliklerini erkene alabilmek açısından. Bu çok önemli bir adımdı. Uzun zamandır, sağlık ailesinin beklediği bir adımdı. Sağ olsun Sayın Cumhurbaşkanımız bunu talimatlandırdı. Cumhurbaşkanımız talimatlandırdığında işimiz kolay oluyor. Çünkü, başka bileşenleri var. Bir tarafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bir tarafta ise Maliye Bakanlığı var. Arkadaşlarımızla konuşup, bunu halledeceğiz."
"Sağlık çalışanları cihaz ve malzeme yoksa, mağduriyet yaşıyor"
Bir başka iyileştirmenin ise sağlık çalışanlarının iş yeri şartlarına yönelik olduğunu kaydeden Akdağ, geçmiş yıllarda hastalarla birlikte ciddi mağduriyetler yaşandığını ifade etti.
Akdağ, kendi yaşadıklarından örnekler vererek, sözlerine şöyle devam etti:
"Ben, Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde yıllarca kanserli çocukları takip ettim. Kanserli bir çocuğun tedavisi için zaman zaman hastaneye yatırılması gerekir. Hastaneye yatırıyorsunuz, sekiz kişilik koğuşa koyuyorsunuz. Yanında refakatçi olan annesi, yerde betonun üzerinde günlerce bir mukavvanın üzerinde yatıyor. Bunları, bizzat ben hekim olarak yaşadım. İki sene çocuğu tedavi ediyorsunuz, tedavinin sonuna geliyorsunuz, artık evine gidecek. Ancak, tedavinin bazı yan etkileri de olur. Mesala, kanın pıhtılaşmasını sağlayan kan pulcukları azalmış. Kanama olabilir, biliyorsunuz. Onun için o pulcukları ihtiva eden bir yoğunlaştırılmış kan sıvısını çocuğa vermeniz lazım. Yeşil kartlı bir hasta. Eğer hastanede yeşil kartlı için malzeme varsa eyvallah, yoksa kullanamıyorsunuz. Satın almalar bazen aylar sürüyor. Onu temin için uğraşmaya başlıyorsunuz. Normal yolların dışına çıkıyorsunuz. O sıvıyı verebileceğiniz malzemeyi saatler sonra uğraşarak buluyorsunuz, ama tam bir kişiden kan alıp plazma kısmını toplamaya başladığınızda çocuk beyin kanamasına bağlı ölüyor. Bu, benim yaşadığım olaylardan sadece biri.
Düşünün, hekim olarak ne büyük bir mağduriyet hissedersiniz, ne kadar mutsuz olursunuz. O zaman gözünüz hiçbir şeyi görmüyor. Çünkü, o çocuk iki sene boyunca ailenizin bir üyesi gibi olmuştur. Onun iyi ve acılı günlerini birlikte yaşarsınız."
Tedavi için gerekli tıbbi malzeme, ilaç ve teknolojiye erişim olanaklarının artırılması ve bu sürecin en kısa süreye indirilebilmesinin de sağlık çalışanları için hayati önem taşıdığına dikkati çeken Akdağ, buna ilişkin de bir örnek verdi.
Bakan Akdağ, Hakkari ziyaretinde, eski bir hastanede bir kadın doğum uzmanı ile karşılaştığını, hekimin kendisine bu ilden gitmek istediğini söylediğini anlattı.
İlde yaşanan depremin ardından Hakkari'ye kısa sürede yeni bir hastane yapıldığını anımsatan Akdağ, "Aynı doktorumuz oradaydı. 'Ne yapıyorsun, nasıl durumun?' diye sordum. Hekimimiz, 'Bakanım, hastane yapıldıktan sonra ben şimdi çok mutluyum.' dedi. Aynı kişi, aynı şehir. Yani, siz hekim olarak, sağlık çalışanı olarak, hemşire olarak elinizin altında cihaz ve malzeme yoksa o kadar büyük bir mağduriyet yaşıyorsunuz ki." değerlendirmesinde bulundu.
"Sağlık çalışanı gardiyan değil"
"İlk defa burada itiraf edeyim. Ben, senelerce yeşil kartlı kanserli çocukları sigortalı hastalardan artırdığım ilaçlarla tedavi ettim. Senelerce bunu yaptım." diyen Bakan Akdağ, açıklamalarına şöyle devam etti:
"Asistanlara derdim ki 'Dikkat et, yarın ilaç hırsızlığı yapıyorsunuz diye karşımıza çıkabilirler.' Yani bir kutu, iki kutu ilaç kullanıyorsunuz, artan ilacı bir başka çocuğa veriyorsunuz. Hiç kimse sağlık çalışanlarının bu çilesini bilmez. Genelde, sağlık çalışanları bizim bir ihtiyacımızı tam karşılayamazlarsa suçlanırlar. Halbuki ne yapsın. O kadar çok karşılaşmışımdır ki ben. Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan önce gelir bir vatandaş, boynunu büker. Bilirsiniz, bebekler morglarda bekletilirdi. 'Parasını ya da evrakını getir, seni bırakalım' diye. Gelir size, hekimi sizsiniz. Genç bir asistanım ben o zaman ya da yeni bir uzmansınız. Genelde hastalarla onlar muhatap olur. Gelir, boynunu büker ve 'Doktor Bey, hocam ne olursunuz, çocuğumuzu verin gidelim.' der. Sizin de içiniz parçalanır ama sizin yapacağınız hiçbir şey yok. Herkes çaresizdir adeta." O dönemde hastanelerde "Hastayı kaçırmak" şeklinde bir tabir olduğunu belirten Akdağ, hasta hastaneden gittiği için hemşirelerin ve nöbetçi personelin soruşturmaya tabi tutulduğunu bildiğini aktardı.
Sağlık çalışanlarının "Gardiyan" olmadığına işaret eden Bakan Akdağ, buna benzer örneklerin sıklıkla yaşandığını bildirdi.
Akdağ, sağlık çalışanlarının bunlardan dolayı mutsuz olduğunu vurgulayarak, "Sağlık çalışanı iyi bir çevre, iyi bir itibar ister. Tabiatıyla, karşılıklı ölçülü bir saygıya da hakkı vardır. Saygı gösterilmesi gerekiyor, birbirlerine. Özlük hakları açısından da iyileştirmeler ister. En sonuncusu, ödenen ücretler ya da emekliliğe yansıyan ücretler konusu, benim her zaman ajandamda oldu. Birtakım iyileştirmeler yaptık. 16 Nisan bu açıdan da önemli. 16 Nisan'dan güçlü bir 'Evet' ile çıktığımızda, ben Türkiye ekonomisinin güçlenerek yoluna devam edeceğine inanıyorum. Güçlenmiş bir ekonomi, daha iyi bir bütçe demektir, daha iyi bir bütçe de özellikle sağlık gibi bizim çok önem verdiğimiz alana daha çok para aktarma imkanımızı sağlar. Böylece özlük haklarını da daha iyileştirebiliriz." diye konuştu.