'Paralel yapı' devlet sırrına nasıl ulaştı?
Avukat Hüseyin Ersöz, 'kriptolu telefon dinleme' skandalının Ekim 2010'daki TÜBİTAK tasfiyelerine dayandığını iddia etti.
Başbakan Erdoğan'ın 'Kriptolu telefonları bile dinlemişler' açıklamasının ardından, dinleme skandallarının yankıları daha da arttı.
Peki, kritolu telefonu kim, nasıl dinleyebilirdi? İddia edildiği gibi devlet sırrı bilgiler kriptolu telefonlardan cemaatin eline hangi yollarda geçti?
Avukat Hüseyin Ersöz, Oda TV'ye yazdığı yazıda hikâyenin görünmeyen kahramanlarının olduğunu iddia etti. Dinleme skandalının başlangıcının TÜBİTAK tasfiyeleriyle gerçekleştiğini yazdı. Bir de 'kozmik oda'ya dair çok konuşulacak iddialarda bulundu...
İşte o yazının bir kısmı...
"Başbakanın ve Bakanların telefonlarının dinlendiği, yasa dışı ses kayıtlarının nerdeyse her gün kamuoyuna servis edildiği günlerden geçiyoruz.
İki gün önce TÜBİTAK'ta görevden almalar gerçekleşti ve en yetkili ağızlardan "cemaatin" bu kurumda yoğun olarak kadrolaştığı ifade edildi.
Bizzat Başbakan, paralel yapının mensuplarının TÜBİTAK tarafından geliştirilmiş olan "kriptolu telefonları dinlediğini" açıkladı.
O AYRINTI ATLANDI
TÜBİTAK'ta kadrolaşan personel vasıtasıyla, kriptoların çözüldüğü ve kayıtların servis edildiği ihtimali üzerinde duruldu.
Ancak İstanbul'da neticelenen Askeri Casusluk Davası'ndaki bir ayrıntı atlandı.
Bu davada yargılanan sanıkların nitelikleri, kriptolu telefonların nasıl dinlenmiş olabileceğine ilişkin ipuçları vermekteydi.
Bu davada aralarında Merdan Metin ve Aysam Akses'in de bulunduğu TÜBİTAK çalışanları yargılanmıştı.
Bu isimlerin "Başbakanın telefonlarının dinlenmesi" olayıyla, dolaylı yoldan bağlantısı bulunuyordu.
TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü'nde görev yapan Merdan Metin, 2006 senesinde Dış İşleri Bakanlığı için kriptolu telefon geliştiren ekibin içindeydi.
Aysam Akses, TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü'nde 12 yıl süresince baş uzman araştırmacı ve proje yönetici olarak görev yapmıştı.
Cüneyt Hakan Bağcıoğulları, TÜBİTAK'ta Sivil Kurumlar İş Geliştirme Bölüm Sorumlusuydu ve ihtisası Elektronik Haberleşme Mühendisliği üzerineydi.
Yücel Çipli, TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü'nde Sivil Savunma ve Koruma Güvenlik Müdürü görevini yürütüyordu.
YUNANİSTAN VATANDAŞI KURGUSU
Bir gün sabahın ilk ışıklarıyla gözaltına alındılar. Operasyonu yöneten ve iddianameyi hazırlayan kişi bir ay kadar önce görevden alınan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçen'di. Duruşmalarda görev alan Savcı ise iktidara yönelik Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu'nu yöneten isim olan Celal Kara'ydı.
İddia kamuoyunu ikna edebilecek sansasyonel bir boyuta sahip olmalıydı. Askeri Casusluk bunun için biçilmiş kaftandı ve eşi Yunanistan vatandaşı olan biri bu kurguda önemli bir role sahip olabilirdi.
Birdem Amautzopoulos, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nde diyetisyen olarak çalışırken bu kurgunun bir parçası olarak davanın sanığı oldu. Kritik hiçbir görevde yer almadı. Ancak eşinin Yunan asıllı olması bu davanın kurgulanması için oldukça elverişliydi.
KRİPTOLAR O ARAMALARDA ELE GEÇİRİLDİ
Yöneltilen suç Askeri Casusluktu. Ancak bu şahısların asker kişilerle hiçbir bağlantısı bulunmamaktaydı. İşte bu noktada, tüm kurgu davaların ana delili olan dijital dokümanlar devreye sokuldu.
Bu operasyonların gerçekleştiği tarih ise Ekim 2010'du. Yani Başbakan ve diğer kamu personelinin kriptolu telefon görüşmelerinin dinlenmeye başlanmasından sadece bir sene önce.
Bu bilgiler çerçevesinde, İstanbul Askeri Casusluk Davası ile Başbakanın kriptolu görüşmelerinin dinlenmesi arasındaki bağlantıyı çözmek zor olmasa gerek.
Eğer işini düzgün bir şekilde yapan Aysam Akses, Merdan Metin ve Yücel Çipli gibi isimler bu kurgu davayla TÜBİTAK'tan tasfiye edilmeseydi, "paralel yapının" devlet sırrı niteliğindeki bilgilere ulaşması da mümkün olmayacaktı.
KOZMİK ODA BİLGİLERİ KİMDE?
Ancak çok daha büyük bir tehlikenin yakın olduğunu unutmamak gerekiyor.
2009 senesinde Genelkurmay'ın Kozmik Odasında yapılan aramada elde edilen bilgiler kimin elinde? İşte bu sorunun da hayati öneme sahip olduğunu düşünüyorum.
Balyoz, Ergenekon ve Askeri Casusluk gibi kurgu davalarla dürüstçe işini yapmaktan başka gayesi olmayan insanlar yıllarca cezaevlerinde tutuldu; çalıştıkları yerlerden tasfiye edildi. Bunda Hükümetin sorumluluğu yok diyemeyiz.
Sanıklara iadeyi itibar için, bu kurgu davaların yeniden görülmesi yanında faillerinin cezalandırılması da iktidar olmanın sorumluluğu olarak görülmeli.