Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Milli Eğitim Bakanlığı'na (MEB) sunulan yeni Yükseköğretim Yasa Tasarısı taslağının internet sitesinde kamuoyuyla paylaşılacağını bildirdi. Çetinsaya 'hukuki sonuçları olabileceği' gerekçesiyle öğrencilere oy hakkı vermeyi düşünmediklerini söyledi.
Prof. Dr. Çetinsaya, yeni Yükseköğretim Yasa Taslağı önerisine ilişkin soruları yanıtladı. Yaklaşık iki yıl süren uzun bir çalışmayı YÖK olarak son aşamaya getirdiklerini belirten Çetinsaya, bundan sonra yeni bir yolculuk başladığını söyledi.
Çetinsaya, göreve geldiğinde hazırlanan yasa taslağı önerisinin genel kurul aşamasına gelmediğini hatırlatarak, göreve gelmesinin ardından öneriyi yeniden paydaşların görüşüne sunduklarını ve genel kurulda olgunlaştırma konusunda çalıştıklarını söyledi.
YÖK Genel Kurulu'nun yaklaşık 6 ay boyunca yoğun çalışmalar yaptığını anlatan Çetinsaya, önerileri, maddeleri, temel fikirleri yoğun şekilde tartıştıklarını, diğer yandan çalıştaylar düzenleyerek farklı paydaşlardan görüş aldıklarını dile getirdi. Prof. Dr. Çetinsaya, Eylül ayından itibaren bu fikirleri Üniversitelerarası Kurul'da tüm rektörlerle tartıştıklarını, üniversitelerin de kendi toplantılarını yaptıklarını kaydederek, yaklaşık bir aylık sürecin sonunda gelen fikirleri tekrar değerlendirdiklerini ve kamuoyuyla paylaşılabilecek yeni bir metin hazırladıklarını belirtti.
Düzenledikleri basın toplantısıyla 5 Kasım 2012'de taslak önerisini kamuoyuyla paylaştıklarını anımsatan Çetinsaya, “En önemli paydaşımız olan Üniversitelerarası Kurul ve üniversitelerimiz fikir ve eleştirilerini söylemeden kamuoyuna çıkmak doğru olmayacaktı” dedi. 5 Kasım ile başlayan sürecin çok verimli olduğunu ifade eden Çetinsaya, o zamandan bu yana YÖK Yasa Taslağı'nın tartışıldığı siteyi 210 bin kişinin ziyaret ettiğini kaydetti.
Yasa taslağının paylaşıldığı sitenin artık yasayla ilgili görüşlerin ötesinde insanların yükseköğretimle ilgili görüş ve önerilerini dile getirdiği bir platform haline geldiğini ifade eden Çetinsaya, “Biz bunu zannederim yasa süreci sona erdikten sonra da yükseköğretimin diğer meseleleriyle ilgili kullanabileceğiz buradaki görüş ve fikirleri. Ayrıca yasanın bundan sonra yürüyeceği yolda yani Bakanlar Kurulu ve Meclis aşamasında da bu web sitesindeki fikir ve eleştiriler etkili olmaya devam edecektir” diye konuştu.
Her kesimden insanların burada görüş bildirdiğini, üniversitelerden senatoların ve üniversite mensuplarının, sivil toplum örgütlerinin fikirlerini aldıklarını, medyada yer alan eleştirilerin sitede yayınlandığını ifade eden Çetinsaya, rektörlerle tekrar görüştüklerini, üniversitelere tekrar gittiklerini, YÖK bünyesinde her gün yaklaşık 300 kişiyi ağırladıklarını söyledi.
Prof. Dr. Çetinsaya, sözlerine şöyle devam etti:
“Diyebilirim ki söylenmedik söz, sorulmadık kişi bırakmadık. O bakımdan da içimiz rahat. Bütün bu eleştirileri de oturup analiz ettik, tahlil ettik, takımlar kurduk. Bu takımlar birbirinden bağımsız çalıştılar ve gerek yazılı gerekse dijital ortamda gelen bütün eleştirileri, önerileri, teklifleri madde madde tahlil ettiler ve Genel Kurul'un önüne koydular. Biz de tabiri caizse kamplara girdik. Bütün bu eleştirileri, önerileri, teklifleri masaya yatırıp Genel Kurul havası içerisinde belli değişiklikler yaptık. Kamuoyuna açıklandığında eleştirilerin önemli bir kısmının karşılandığı görülecek.”
“İhtiyaç duyulan anayasa değişiklikleri de metne eklendi”
Çalışmaların artık bir doygunluk noktasına geldiğine, çalışmanın Bakanlar Kurulu ve TBMM aşamasında devam etmesi gerektiğine inandıkları aşamada noktayı koyarak MEB'e gönderdiklerine işaret eden Çetinsaya, “İnternet sitemiz aracılığıyla gönderdiğimiz metni tüm kamuoyuyla paylaşacağız” dedi.
Metinde bir genel gerekçenin olduğuna dikkati çeken Çetinsaya, teklif edilen önerinin anlamlı olabilmesi için Anayasa'nın 130 ve 131. maddelerine ilişkin ihtiyaç duyulan değişikliklerin de taslak önerisine eklendiğini ifade etti.
21. yüzyılın dünya ve Türkiye'si hedefleri ve parametrelerine yönelik bir yükseköğretim yapılanmasının elzem olduğunu vurgulayan Çetinsaya, şöyle devam etti:
“Bu yeniden yapılandırmanın bir aracı da tabii ki yasa. Baştan beri vurguladığımız gibi 1980'lerin başında hem sınırlı sayıda üniversitenin olduğu hem de Soğuk Savaş dönemi ve bir askeri rejim sırasındaki bir Türkiye'de üretilmiş, ortaya çıkmış bir yasadan bahsediyoruz. Her bakımdan, her manada değişmesi gereken bir yasayla karşı karşıyayız. Burada da en önemlisi endoktrinasyon, merkezileştirme ve tek tipleştirmenin olmadığı bir yasa başlıca hedefimizdi. Nitekim bu hedef doğrultusunda bütün eksikliklerimize, eleştirilere rağmen yine de üzerinde tartışılabilir, çalışılabilir daha öteye götürülebilir bir yasayı ortaya koyduğumuza inanıyorum.”
Yasa tasarısında çeşitliliğin önerildiğini hatırlatan Çetinsaya, Türkiye'deki 170'e yakın üniversitenin aynı kefede olduğu, aynı elbisenin giydirildiği bir üniversite yapısı yerine farklı boyutlarda çeşitliliğin ön planda olduğunu söyledi. Bu çeşitliliğin yükseköğretim alanını zenginleştireceğine inandığını dile getiren Prof. Dr. Çetinsaya, “Bu tek tiplilik meselesinin aşılacağına inanıyorum” dedi.
Artık her üniversite senatosunda alınan kararın Ankara'da onaydan geçtiği bir düzenden değil, üniversitelere tanınmış hakların, üniversite senatoları tarafından bizzat kullanılacağı bir sistemin oluşturulacağını söyleyen Çetinsaya, “Bunun karşılığında her çağdaş sistemde olduğu gibi bu sorumluluğu taşıyan kurumlar hesap verilebilirlik ilkesi doğrultusunda da belli süreler sonunda bu hesabı verecekler. Aldıkları kararların doğruluğunu, yanlışlığını, rasyonelliğini bağımsız kurumlara hesabını vererek sorumluluğu taşıdığını gösterecekler” değerlendirmesinde bulundu.
“Üniversitelerde araştırma, geliştirme boyutunun öne çıkacak”
Bilimsel rekabetin 21. yüzyılın dünyası için çok önemli olduğunu vurgulayan Çetinsaya, üniversitelerde araştırma, geliştirme boyutunun öne çıkacağını, taslağa bilimsel rekabetin teşvik edileceği tüm mekanizmaların konulduğunu bildirdi.
Bilimsel rekabetin, bilimsel araştırma sınırları içerisinde olacağına işaret eden Çetinsaya, denetim ve kalite güvencesi sistemlerine önem verdiklerini, kalite güvence sistemini bir temel esas olarak taslak önerisinde yer aldığını söyledi. Yükseköğretim sistemindeki bazı konuların sayıların büyüklüğü nedeniyle Kurul olarak müdahale edilmesine ve radikal çözüm önerilerine uygun olmadığını dile getiren Çetinsaya, bunların ancak Bakanlar Kurulu ve TBMM aşamasında yapılabilecek düzenlemeler olduğunu söyledi. Çetinsaya, “Meslek yüksekokullarının konumu ve ikinci öğretim meselesine ilişkin bizden bir üst seviyede daha iyi yetkinlikte, daha iyi kararlar alınacaktır eminim” dedi.
Yasa taslağını sunulmasından sonraki süreçte uluslararasılaşma ve nitelikli öğretim elemanı yetiştirme konularına ağırlık vereceklerini dile getiren Çetinsaya, 21. yüzyıl hedeflerini tutturulmak isteniyorsa mutlaka, niceliksel büyümeyi niteliksel büyümeye dönüştürerek bunu kalite süreçleriyle taçlandırmanın gerektiğini söyledi.
"Gönül rahatlığıyla..."
Devlet üniversitelerinin yarısının 2006'dan önce kurulduğunu bunlardan en gencinin 20 yaşında olduğunu, diğer yarısının ise 2006'dan sonra kurulduğunu belirten Çetinsaya, “Bu iki grup üniversiteyi aynı yasada buluşturmak, aynı ilkeler, maddeler etrafında buluşturmak çoğu zaman bizi zorladı, yoğun tartışmalara sevk etti” diye konuştu.
Mali ve hukuki konularda da bazı açmazlarla karşılaştıklarını dile getiren Çetinsaya, şunları söyledi:
“Benim de dahil olduğum birçok kurul üyesi arkadaşımız daha kısa, daha öz bir çerçeve yasa konusunda fikirler öne sürdük. Ama hukukçu ve maliyeci uzmanlarımız, görüş aldığımız kişiler, bunlar ayrıntılı yazılmazsa kanunun işlemeyeceğinin, kanundaki hükümlerin yürürlüğe konamayacağını, bir sonuç alamayacağı görüşü bildirince açıkçası mümkün olduğu kadar onların yedirmeye çalıştık. Bir ikinci boyut ise mali hükümler konusu. Bizim kurulumuzun gerek bilgi kapasitesini ve yetkinliğini aşan konular. Mali alanda yapılacak temel değişikliklerin de Bakanlar Kurulu seviyesinde daha yetkin bir şekilde masaya yatırılabileceğini umuyoruz. Yine personel rejimiyle ilgili konular. Çok tartıştığımız, çok öneri getirdiğimiz konular oldu ama sonuç olarak ülkemizde memur rejimini değiştirebilmek, sözleşmeli olsun diğer konular olsun bizim bile ötemizde, ülke siyasetini ilgilendiren konular.
Özlük hakları da bir başka konu. Sunduğumuz yasa önerisinin gerekçesinde de ifade ettik. 2023 hedeflerini karşılayacaksak bunun en önemli unsuru nitelikli insan gücü yetiştirmek, nitelikli araştırmacı, akademisyen yetiştirebilmek en parlak beyinleri akademiye çekebilmek. Bunun iki yolu var. Bir tanesi nitelikli eğitim kurumlarını ortaya koyacaksınız ki dünya çapında eğitim, öğretim kurumlarını, araştırma kurumlarını ki bu insanlar kendilerini oralarda yetiştirebilsinler.
Ama bir yandan da en nitelikli akademisyenleri üniversitelerimize çekeceksek özlük hakları her şey değil ama en önemli unsurlardan bir tanesi. Bu manada da bunun da olmazsa olmaz bir konu olduğunun altını çizdik. Bu konunun da Bakanlar Kurulu aşamasında yetkinlikle değerlendirileceğine inanıyorum.”
Rektörlük seçimi için üç ayrı model
Yeni yasa taslağı önerisindeki rektörlük seçimleri, rektörlerin yetkilerine yönelik sorular üzerine YÖK Başkanı Çetinsaya, kendilerine de “rektörlerin çok güçlü olduğu” yönünde bazı eleştirilerin getirildiğini belirtti.
“YÖK önemli yetkilerinin bir kısmını üniversitelere devrediyor, üniversitelere devredilen bu yetkilerin önemli bir kısmını da senatolar ve üniversite yönetim kurulları kullanacak” diyen Çetinsaya, senatolar ve yönetim kurullarının da seçimle gelen öğretim üyelerinden oluşacağını söyledi.
Bölüm başkanlığından başlayarak, dekanlık, fakülte kurullarının seçimle belirleneceğini, bunlardan da üniversite senatosu ve yönetim kurullarının oluşturulacağını dile getiren Çetinsaya, şöyle konuştu:
“Rektörlük konusuna gelince bu bizde en çok tartışma yaratan konulardan biri oldu. Üç farklı alternatifle kamuoyunun önüne çıkıyoruz, daha doğrusu bir üst merciye üç farklı alternatifle sunuyoruz. Bir tanesi şu anda olduğu gibi seçim, kampüslerde seçim yapılması önerisi. Diğeri üniversite meclisi denilen bir model. Üçüncüsü ise rektör adaylarını belirleme komitesi yoluyla, bir kurulun gelen başvuruları değerlendirip üçe indirdiği ve bunu da YÖK'e veyahutta Cumhurbaşkanına sunduğu bir model.”
Yeni düzenlemeyle rektör atamalarının mevcut sistemde olduğu gibi Cumhurbaşkanı tarafından mı yapılacağının sorulması üzerine de Çetinsaya, “O anayasa değişikliğine bağlı bir konu. Oraları kurul veya cumhurbaşkanı şeklinde bıraktık. Çünkü anayasa değişikliği olup olmayacağına göre. Mevcut anayasaya göre Sayın Cumhurbaşkanının atamasıdır ama farklı önerilerde durulacaksa önce anayasa değişikliğinden emin olunması gerekir. O bakımdan oraları alternatifli bıraktık, kesin bir şey söylemedik” yanıtını verdi.
Kalite güvence sistemi
Çalışmalarında yetki devri ve hesap verilebilirliği önemsediklerini ifade eden Çetinsaya, “Sayıştay denetimleri var. O zaten kendi kulvarında yürüyor. Biz bunun dışında iki tür denetim öneriyoruz. Biri mevzuat denetimi dediğimiz bir denetim. Bunu bizde yeniden yapılanan denetleme organı yapacak. Bir de bütün dünyada yükseköğretim sistemlerinde geçerli olan kalite güvencesi sistemi. Bağımsız kalite ajansları yoluyla akademik denetim bu süreçlerde gerçekleştirilecek. Böylece mali, idari ve akademik denetim bütün olarak karşılanmış olacak” dedi.
Çalışmada YÖK'ün üst kurullarının belirlenmesinde ne gibi yeniliklerin bulunduğunun sorulması üzerine Çetinsaya, şöyle konuştu:
“Metinde, Yükseköğretim Kurulu ile ilgili kısımlara baktığınızda bir kuruma dönüştüğünü fark edeceksiniz, uzmanların ve uzman yardımcılarının istihdam edildiği bir kuruma dönüşüyor, profesyonel bir bürokratik örgüte dönüşüyor Yükseköğretim Kurulu. Yeni daire başkanlıkları, yeni ihtiyaç alanlarına göre oluşturulmuş yeni birimler oluşturulması teklif ediliyor. Genel Kurul ile ilgili de farklı öneriler getiriyoruz. Genel Kurul, Yürütme Kurulu tartışması da çok yapıldı ama farklı fikirlerin temsil edilebilmesi ve farklı görüşlerin bir arada tartışılabilmesi açısından genel kurul yapısının devam ettirilmesi fikri öne çıktı.
Bir de 'YÖK'ün küçülmesi' meselesinin tartışması yapıldı. Burada da iki eğilim ortaya çıktı. 'YÖK'ün üyelik sayısını azaltalım' diyenler, 'yetkilerini azaltalım' diyenler de vardı. Yaptığımız tartışmada YÖK üyeliklerinin sayısının azaltılmasının YÖK'ü küçültmek demek olmayacağını, bunun yerine mümkün olduğu kadar üniversiteler yetki devri vermemiz gerektiği fikrini öne çıkardık.”
“YÖK'ün siyasallaşacağı” iddiaları
Yapılacak düzenlemeyle “YÖK'ün daha da siyasallaşacağına” yönelik iddiaların hatırlatılması üzerine Çetinsaya, şu açıklamalarda bulundu:
“Sonuç itibarıyla bu YÖK Genel Kurulu'nun çeşitli aşamalardan geçerek, çeşitli süreçlerden geçilerek ortaya çıkarttığı bir metin. Bu metinde herhalde bir kurulun kendisi hakkında karar vermesi ve bir şeyi teklif etmesi doğal olarak o metnin en zayıf kısmı olarak da görülebilir bu da haklı bir görüştür. O yüzden kendi aramızdaki tartışmalarımızı yaptık, iki farklı öneri getiriyoruz ama bizim ötemizdeki merciler ve paydaşlar aslında bizim hakkımızda karar versinler istedik. Yükseköğretim sistemindeki farklı görüşlerin ve farklı paydaşlarının görüşlerinin yansıması açısından Genel Kurul'un hayatiyetini ve devamını önemsiyoruz. Buradaki kritik nokta Genel Kurul'un sayısından, seçilme kaynaklarından çok orada da farklı alternatifler getirdik, bunlar tekrar düzenlenebilir, değiştirilebilir, tasarrufların yetki devirleri konusunda olmasının gerektiğini düşünüyorum.”
“Yeni öneriye bakanlar 'vergi rekortmeni' kelimesini göremeyecek”
Üniversitelerin ticarileşeceği yönündeki eleştirilere yönelik görüşü sorulan Çetinsaya, şu yanıtı verdi:
“Yasa önerimizi tartışmaya açtığımızda iki büyük grupta eleştiri geldi. Bir tanesi öğretim üyelerimizin kendi kariyerlerini etkileyen meselelerdi. Doçentlikteki bekleme süreleri, dil meseleleri gibi. Yeni ortaya çıkarttığımız öneride bunların büyük kısmının karşılandığını göreceksiniz. Diğer grup ise sisteme yönelik eleştirilerdi. Burada da iki paradigma karşı karşıya geldi. Biri meslektaşlar yönetimi paradigması diğeri şu anda dünyada revaçta olan vergi verenlerin veya paydaşların yönetimi paradigması. Somut olarak bakıldığında ise bir vergi rekortmeni meselesi. Yeni öneriye bakanlar vergi rekortmeni kelimesini göremeyecekler. Bir de lisans ofisi veya teknoloji transfer ofisi konularında eleştiriler oldu. Açıkçası çeşitlilik ilkesine inanıyorsak farklı modellerin, farklı düşüncelerin bir arada yaşayabileceğini öngörüyorum. Önemli olan eski tek tipliliği üniversitelerin üzerine giydirmemektir. Herkes endüstriyle ilişki kuracak herkes bilgiyi ticarileştirecek gibi söylemlere ve düzenlemelere girişmememizdir. Ama küreselleşmenin, 2023'ün, 21. yüzyılın dünyasında da üniversiteleri mutlaka bilimsel anlamda rekabet edebilmesi, endüstriyle etkileşime girmesi, patentler üretmesi kaçınılmaz bir şey. Ama bunu yaparken gerçek anlamda bilgi, hikmet ve ilim peşinde koşanların da önünü kesmememiz ve onları da teşvik etmemiz gerekir.”
“Öğrencilere oy hakkı” tartışmaları
Süreçte çalışmayla ilgili her kesimin görüşünün alınıp alınmadığının sorulması üzerine Çetinsaya, “Ben, 'gönül rahatlığıyla bütün eleştirileri aldık' diyorum. 'Bunları da bütün açık yüreklilikle herkese sunduk' diyebiliyorum. Çünkü internet sitemize bakarsanız en radikal eleştiriden en farklı öneriye kadar her şey bütün kamuoyuna açtık hem de kendi kurulumuzla bunları gözden geçirdik. Söylenecek bütün sözlerin söylendiğini ve bütün eleştirilerin ifade edildiğini düşünüyorum” diye konuştu.
Öğrencilerin taleplerinin çalışmada yer alıp almadığının sorulması üzerine Çetinsaya, süreçte hem rektörlerle hem öğrenci temsilcileriyle görüştüğünü hatırlattı. Öğrencilerin de tekliflerini aldıklarını ve birtakım düzenlemeler yaptıklarını anlatan Çetinsaya, “Şu aşamada bölüm kurulundan başlayarak öğrenciler temsil edilecek, öğrenci konseylerinin ayrı bütçeleri ve fiziksel imkanları olacak ve bütün kurullarda temsil edilecek” dedi.
Öğrencilerin oy verip veremeyeceğinin sorulması üzerine Çetinsaya, “Hukukçulardan aldığımız görüş, oy vermenin hukuki sonuçları da olacağı için bunun öğrencilerin statüsü dolayısıyla onlar için dezavantajlı, onların zararına olabileceği gibi görüşler bildirildi. O bakımdan da biz 'oy hakkı olmaksızın' diye şu aşamada görüş bildirdik. Bizim önereceğimiz bir değişiklik, bunu yasadaki diğer maddeler için de söylüyorum, farklı yasalarda farklı değişiklikler getirdiği için belli bir yere geldik ve durduk. Onun ötesinde bundan sonraki mercilerde oy hakkı da tanınabilir belki onların bundan zarar görmemesi için de ilgili kanunlarda değişiklik de yapılabilir” dedi.
Haberin Devamı