O fotoğraf yalan çıktı!
Ahmet Özal'ın babama ait dediği fotoğraf başkasına aitmiş
27.12.2012 - 19:07 |
Ahmet Özal bugün yine Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Oğul Özal, toplantıda babasının öldürüldüğü ile ilgili kuşkulara işaret ettiğini savunduğu bazı fotoğraflar gösterdi. Ancak fotoğrafların aslı Ahmet Özal’ı yalanladı.
Ahmet Özal babasının saçını haftaya yetklililere teslim edeceklerini ve şimdiye kadar neden teslim etmediklerini açıkladı ve bir fotoğraf gösterdi. Fotoğrafın merhum Cumhurbaşkanı'nın hastaneye götürülürken çekildiğini iddia etti ama fotoğraf yalan çıktı.
FOTOĞRAFLARI ÇEKEN MUHABİR: SEDYEYLE GETİRİLDİ
Fotoğrafları çeken eski Anadolu Ajansı (AA) muhabiri Selahattin Yılmaz, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada, Turgut Özal’ın hastaneye sedyeyle getirildiğini söyledi.Gazeteci olduğu için hastaneye alınmadığını belirten Yılmaz, “Sedyeyle getirildi, içeriye sedyeyle alındı” diye konuştu.
Eski AA Foto Muhabiri Yılmaz, en sağlıklı bilginin Özal’ın o dönemki korumalarından alınabileceğini de ifade etti.
Tanık doktor: Sedyedeydi
Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunda yer alan doktor beyanlarında, Turgut Özal’ın hastaneye ölü geldiği görüşü dile getiriliyor. Dr. Mustafa Kadri Altundaş’ın 25.05.2011 tarihli beyanı şöyle: “(...) Ben ve diğer doktor arkadaşlar ile yardımcı sağlık personeli Sn. Cumhurbaşkanını karşıladık. Ambulansın sedyesini çıkartmakta bayağı zorlandık. Rahmetli sedyede yatıyordu, vücudunun baş kısmının bulunduğu sedyenin arka kısmı 30-45 derecelik bir açıyla nispeten dik duruyordu. Rahmetlinin başı yana doğru kaymıştı. Benim ilk gördüğümde bilinci yoktu ve solunumu durmuştu. Ayrıca tansiyonunu ve nabzını alamadık. Muhtemelen kalbi ve solunumu önceden durmuştu. Rahmetlinin bu haline halk dilindeki tanımlama ile ölü diyebiliriz, ancak o anki bulgulara baktığımızda tıbbi anlamda öldüğünü söyleyemeyiz.(...)”
Kaya Toperi: Hayal mahsulü
Turgut Özal’ın başdanışmanı Kaya Toperi şunları söyledi: “Adam ambulansa zor bindirilmiş. Hacettepe’ye yürüyerek girmesi mümkün değil. Ahmet Özal’ın böyle bir şey demesi için engin bir hayal mahsulü olması lazım. Ben hastanede yoğun bakımdayken gittim ve sonra vefat etti. Yürüyecek halde olmadığını biliyorum.”
'FAİLİ MEÇHULLERDE ZAMANAŞIMI OLMASIN'
Adli Tıp Kurumu tarafından yayımlanan raporun güvenilir olmadığını savunan Özal, "Adli Tıp Kurumu'nun teknik bulguları sadece ihtisas kurumunun elinde olmamalı. Yurtiçi yurtdışında teknik uzmanlara da inceletilmeli. Bir teknik bilgi nasıl olur da oylanabilir" diye konuştu.
Kendisine en çok ”Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili niye şimdiye kadar konuşmadınız da şimdi konuşuyorsunuz?” sorusunun yöneltildiğini belirten Ahmet Özal, şöyle konuştu: ”İnsanlar bunu haklı olarak sorabilirler, çünkü yaptıklarımı bilmiyorlar. Ben, 1993 yılından itibaren bu işle mücadele ettim. 1997 yılında sesimi duyurabildim. Arşivden bulunabilir, kasım ayı Tempo dergisinde, bugün söylediklerimin tümü vardır. Sadece babamla ilgili değil, Türkiye’nin en karanlık yılı 1993’ün meseleleriyle ilgili. 1998’de Fatih Altaylı’nın ’Teke Tek’ programında da bu konuyu tartıştım. Hatta o dönemde yapılan anket çalışmasında da halkımızın yüzde 95’i inanmadığını söylemişti. Ben o zaman da ’Kamuoyu vicdanını rahatlatmak için bu işin incelenmesi gerekir’ demiştim. Meclis’te 1999’da milletvekili olduğum zaman önerge vermiştim. Ben o zaman da 25 milletvekili arkadaşımla babamın ölümü ve 93 yılının aydınlatılması için Meclis’te komisyon kurulması için uğraştım. Maalesef kimse bunları ciddiye almadı ve önergem rafa kaldırıldı.” Turgut Özal’ın ölümünü, gündeme gelmek için kullandığı yönündeki iddiaların kendisini üzdüğünü dile getiren Ahmet Özal, ”Ben 10 sene boyunca Başbakanlık Köşkü’nü de Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü de gördüm. Benim şov yapmaya, dikkat çekmeye ihtiyacım yok, bu konuda hevesim de yok. Bunu yazan arkadaşlar, buraların kapısını dahi görmemiştir” diye konuştu.
Turgut Özal gibi Eşref Bitlis, Cem Ersever, Uğur Mumcu, Çetin Emeç ile Madımak ve Başbağlar olayların aydınlatılması gerektiğini kaydeden Özal, ancak bu ölümlere ilişkin dosyaların zaman aşımı nedeniyle rafa kaldırılmasından endişe ettiğini söyledi.
FOTOĞRAFTAKİ O KİŞİ ÖZAL DEĞİL
Özal'ın bu açıklamalarından ardından önce Aksiyon Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Bülent Korucu, o fotoğrafla ilgili Twitter hesabından bir not paylaştı. Korucu "Ahmet Özal'ın bahsettiği fotoğrafı aylar önce Aksiyon'da inceledik. O kişi Özal değil sedyeyi iten bir koruma. Rahmetliye benziyor ama değil" dedi. Sonra Medya Faresi internet sitesi, Özal’ın basına gösterdiği fotoğrafa Anadolu Ajansı (AA) arşivinden ulaştı. Site, AA arşivinde Turgut Özal’ın son anlarıyla ilgili üç fotoğraf bulunduğunu kaydederek, bu fotoğraflardan birinde Turgut Özal zannedilen kişinin aslında korumalardan biri olduğunun net olarak görüldüğünü kaydetti.
'ŞOV YAPMAYA İNHİYACIM YOK'
Ahmet Özal, çeşitli sorularla, tenkitlerle ve haksız iftiralarla muhatap olduğunu söyledi. Babasının öldüğü 1993 yılından beri bu konuda mücadele yürüttüğünü dile getiren Özal, 1999 yılında milletvekili olduğunu hatırlatarak, "O zaman da 25 milletvekili arkadaşımla babamın ölümü ve 93 yılının aydınlatılması için mecliste komisyon kurulması için uğraştım. Maalesef bunları kimse dikkate almadı ve benim önergem sadece rafa kaldırıldı.
Ben bazı insanların beni şov yapmakla, gündeme gelmeye çalışmakla suçladıklarını da gördüm. Ben 10 sene boyunca Başbakanlık Köşkü’nü de Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü de gördüm. Benim şov yapmaya, kendime dikkat çekmeye ihtiyacım ve hevesim yok" dedi.
ADLİ TIP KURUMU GAZETELERDE ÇIKAN HABERLERİ YALANLAMADI
Özal, Adli Tıp Kurumu’yla ilgili çeşitli haberlerin gündeme geldiğini ifade ederek, "Striknin kreatin maddesi, Adli Tıp 24 saat içinde bunu yalanladı. Çünkü striknin kreatin diye bir madde yok. Kreatin diye bir madde var, striknin diye bir madde var. İkisi ayrı maddeler. Fakat raporda kreatin maddesi var ve çok yüksek değerde. Özal’ın yapılan bütün tetkiklerinde, 87’den 93’e kadar hiç bu kadar yüksek olmamış.
Dolayısıyla DDK Raporu’nun tıbbi ve teknik tarafı neredeyse Adli Tıp’a yakın ciddi bir çalışma yapılmış, bunların hepsi teknik terimlerdir. Daha sonra bu Adli Tıp’ta 4 tane daha zehir gazetelerde çıktı. Bu zehirlerden 2 tanesi savcıya verilen raporda maalesef yok. Adli Tıp, bu gazeteler çıktığında bunları yalanlamadı.
Yalanlamadı fakat raporda da yok. Ben şunu öneriyorum, Adli Tıp’ın teknik bulguları, bilimsel kurul olarak sadece 1. İhtisas Komisyonu’nun elinde değil, yurt içi ve dışındaki teknik uzmanlara verilmeli ve onlar da bunun yorumunu yapmalı. Bir teknik bilgi nasıl olur da oylanabilir? Oylandığı zaman ne faktörler girer araya onu da siz taktir edin. Bir gün açıklanacak bunlar merak etmeyin Türkiye’de hiçbir şey gizli kalmıyor.
Sızan haberler yarın, öbür gün muhakkak ve muhakkak birileri trafından yine sızdırılıp ortaya çıkacaktır hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’de artık yeni bir idare var. Sadece hükümetten bahsetmiyorum, devletten bahsediyorum. Yeni bir devlet anlayışı var. Bugün hepimizin üzerinde durduğu Ergenekon 1, Ergenekon 2 ve Balyoz davalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat şunu da biliyorum, Sayın Başbakan’ın da geçen ifade ettiği gibi, ’Derin yapıyı yok ettik diyemeyiz’ diyor. Doğru söylüyor" diye konuştu.
SAÇ VERİLMİŞ OLSAYDI, MEZAR AÇILMAZDI
Açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Ahmet Özal, babası Turgut Özal’ın saç örneğiyle ilgili olarak, "Saçlar konusunda çok spekülasyonlar oldu. Onu da konuştum annemle. Alınan saçlar hatıra olarak 3-4 tel saç alınmış üstünden kesilerek. Bu saçlar şu anda annemde.
Ne zaman isterse savcı, istemesine de gerek yok, önümüzdeki hafta o saç telini gidip teslim edeceğiz. Ancak, bir insan saçı ayda bir uzar. Eğer bir zehir vücuttan saçın içine zühur edecekse 1 ay beklemeniz lazım, saçın uzaması için. Bu kadar basit. O saçtan bir şey çıkmaz. O saç niye verilmedi? O saç verilmiş olsaydı, bu mezar açılmazdı" diye konuştu.
DERİN YAPI ÇOCUKLARINI HARCADI
Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan teknik bilgi raporunun açıklanması gerektiğini vurgulayan Özal, Malatya’daki Zirve Yayınevi Davası’ndaki bir Uzman Çavuşun 9 ay önce savcıya verdiği ifadede Turgut Özal’ın zehirlenmesine yönelik teknik bilgi verdiğini anlatan Özal, "Niye kimse bir şey yapmıyor. Bugün, yarın Adli Tıp’tan o bilgiler, o rapor çıkacak, çıkacağından da eminim" dedi.
Özal’ın ölümüyle ilgili 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ’Eceliyle öldü’ açıklamasının hatırlatılması üzerine Ahmet Özal, Demirel’le ilgili Emin Çölaşan’ın 2002’de yazdığı bir köşe yazısını aktardı.
Özal, şunları dile getirdi: "Derin yapıyla ilgili ne yaptık bugüne kadar Ergenekon ve Balyoz. Ergenekon ve Balyoz’u iyi bir inceleyelim, 130 küsur paşa var, 133 tanesi emekli, bunları hapise atıyoruz. Ergenekon çözüldü mü? Nedir hadise? Bunlar seneler önce aptal bir plan yapmışlar, hükümeti devirmek, ihtilal yapmak faaln. Yıllar sonra bunlar çıkmış, zaten bu adamlar emekli olmuştu.
Ergenekon ve Balyoz davası derin yapının kendisi tarafından önümüze atılmış bir aslanın yavrularıdır. Geçen gün Sayın Başbakan itiraf etti. Derin yapı çocuklarını harcadı toplumu tatmin etmek için. Derin yapının kaportası çizilmedi. Bu derin yapının çözülmesi yıllar alır. Ergenekon, Balyoz, Silivri, bunların hepsi bir tiyatro. Tiyatroda herkes rolünü güzel oynuyor."
DÖNEMİN MUHAFIZ ALAY KOMUTANI HASAN IĞSIZ
Özal, babasını taşıyan hasta taşıma aracının GATA’ya giderken Hacettepe Hastanesi’ne kimin emri ile yönlendirildiğinin sorulması üzerine "Yönlendiren Aslan Güner, Başyaver. Söylediği sebep şu, diyor ki, ’Trafik olabilir. Araba her an bozulabilir diye döndük Hacettepe’ye’. Herkes bilir Cumartesi sabahı 1993 yılında trafik hiç bir yerde olmaz Ankara’da. Aslan Güner’i kaç defa aradım. Yıllardır arıyorum. Nedense konuşmak istemiyor" dedi.
Köşk’teki görevli sağlık personeline de o gün bilinçli bir şekilde izin verildiğini iddia eden Ahmet Özal, izni veren kişinin de Başyağver Aslan Güner yada Kaya Toperi olduğunu söyledi. Köşke yaklaşık 50 metre mesafedeki Cumhurbaşkanlığı Muhafız alayında 2 bin asker ve her zaman 2 tane tam donanımlı ve doktorlu ambulans bulunduğunu anlatan Özal, "O gün onlar da yoktu. Hiç kimse gelmedi. Fakat o dönem Muhafız Alay Komutanı kim biliyor musunuz? Bu gün Ergenekon’dan yatan Hasan Iğsız. Biraz bunları bir araya getirmeye çalışın" diye konuştu.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in "Mezar ticareti yapıyor" sözü hatırlatılınca Özal, "Adını vermeyeceğim. O insan çok derin duygular içindedir. Farkında mısın? Çok derin duyguları vardır. Anlatabildim mi ne demek istediğimi? Her zaman derin duygular besler. Zaten geçenlerde Sayın Burhan Kuzu’nun bir açıklaması vardı. ’Kahveci ve Özal’ın ölümü şüphelidir’ dedi.
Bu derin duygular besleyen arkadaş, ona da karşı çıktı. ’Belgen varsa ver’ dedi. Niye bu kadar rahatsız oluyorsun? Eylül veya Ekim ayıydı. Rahmetli Menderes’in mezarı başında, mezar ticaretini benden iyi yaptı" dedi.
Basın mensuplarının, Özal’ın naaşının yıkandığı sırada çekilen bir fotoğrafta Bedrettin Dalan’ın da görüntülendiğini belirtmesi üzerine Özal, "O zaman hiç aklıma gelmemişti. Ben de şimdi onu çok merak ediyorum. Çok düşündüm. Hatta bugün bir yerlerde okudum. Suikast sırasında da daha ateş edilmeden önce Bedrettin Dalan yere yatmış. Bu da ilginç. Bazı iddialara göre isim söylemeyeceğim Kartal Demirağ bir gazetecinin sırtından siper alarak ateş etmiş. Araştırırsanız o gazeteciyi de bulursunuz" dedi.
Haberin Devamı