Numan Kurtulmuş'tan izdivaç programlarına tepki
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, RTÜK'ün verdiği cezalara rağmen izdivaç programlarının yayınlarına aynı şekilde devam etmesine tepki gösterdi
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Aileyi ortadan kaldıracak yıkım programlarının maalesef televizyonlarda da gösterildiğini biliyoruz. Bunlar, Türk örfüne, bizim milletimizin dinine, yaşantısına uymayan hususlar. Ama maalesef hainane bir şekilde, açık söylüyorum, aileyi tahrip edecek şekilde bu programlar, evlilik programları, televizyonlarda gösteriliyor. RTÜK bir sürü cezalar veriyor. O kadar çok para kazanıyorlar ki o cezalara rağmen, yine aynı melaneti işlemeye devam ediyorlar." dedi. Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Korel Otel'de düzenlenen 2. İlçe Müftüleri Kongresi'nin açılışında konuştu.
Dünyanın, haksızlıklarla, adaletsizliklerle, savaşlarla, işgallerle, iç çatışmalarla, sömürüyle, dengesizliklerle bir tarafta olağanüstü yüksek zenginliklerin diğer tarafta olağanüstü derin yoksullukların içerisinde bir türbülanstan geçtiğini belirten Kurtulmuş, bu alt üst oluşların gelecek yıllarda da dünyayı etkileyeceğini ifade etti.
Numan Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Esas itibarıyla bu oluşlar ve alt üst oluşlar noktasında çok geniş İslam coğrafyası, içinde yaşadığımız bu dönemin muhatabıdır ve sadece ekonomik ve siyasi olarak değil, aynı zamanda zihinsel olarak, algı olarak da İslam adının ortada olduğu ve Müslüman coğrafyasını hedef alan bir çözülmenin yaşandığı sürecin içerisinden geçiyoruz. Bu, esas itibarıyla birtakım dışsal faktörlerden kaynaklandığı gibi sömürüler, işgaller, haksızlıklar, emperyalizm gibi esas itibarıyla büyük oranda da İslam ümmetinin kendi içerisinden kaynaklanan sebeplerden dolayıdır. Dolayısıyla özellikle Türkiye'de ve Türkiye'ye bağlı olarak yakın coğrafyamızda başta olmak üzere, İslami düşüncenin, yaşantının yeniden inşa edilmesiyle memur olan buradaki topluluk, bu gidişatı değiştirmek ve kendi içimizden kaynaklanan sebepleri yeninden değerlendirerek bunları olumluya çevirmek mecburiyetindeyiz."
"İmamlarımız, namaz kıldırma memuru değildir"
Numan Kurtulmuş, diyanet camiasının, yaklaşık 90 bin camisi olan, DİTİB, Diyanet Vakfı ve diğer kuruluşlarıyla 150 bin kişilik ordunun mensupları olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi: "Ben siyasi hayatım boyunca çok sorumluluklar almış birisiyim. Son üç hükümet içerisinde de başbakan yardımcısı olarak bulunuyorum. Başka kurumlarla kuruluşlarla ilgili de sorumluluklar aldık. Şunu açıkça itiraf edeyim ki en önemli, en ağır, en önemsediğim sorumluluk, buradaki siyasi sorumluluktur. Bunu hoşunuza gitsin diye söylemiyorum, bunu bir hakikat olduğu için söylüyorum. Ben siyaseten, sizler bu işin içerisinde olan gönüllüler olarak, bu işin mücadelesini yapan insanlar olarak tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız ve çok ağır bir vebalin altındayız. Hiçbir yerdeki kamu hizmetlerindeki eksiklikler, yanlışlıklar hiçbir şekilde tolere edilmez ama özellikle İslam dünyasının düşünce olarak, İslami hayat ve düşünce olarak yeniden ihya ve inşasıyla birinci derecede görevli olan bu kadronun, gerçekten işimizi eksiksiz yapmamız, hiçbir boşluk bırakmadan bu milletin, bu ümmetin ve bizden bir şeyler bekleyen mazlum milletlerin derdine derman olacak şekilde bütün vaktimizi bu işe vakfetmemiz gerekiyor. Onun için, içinde bulunduğumuz şartları iyi değerlendirmek, bu şartları iyi okuyarak sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekiyor.
İmamlarımız, namaz kıldırma memuru değildir, siz müftüler de fetva memurları değilsiniz. Ne müftülüklerimiz ne camilerimiz bizim çalışma alanlarımız, iş yerlerimiz değildir. Bizler her birimiz dinin adamı, kendi hayatını dine adamış insanlar olmak mecburiyetindeyiz. Bizim iş yerimiz falan yok. Bizim mesuliyetimiz olan devlet memurluğunu icra ettiğimiz bir makamımız yok. Bizim sorumlu olduğumuz alan bütün yer küredir. Dolayısıyla hiçbir şekilde camilerimizi ve müftülüklerimizi iş yerlerimiz olarak, bürokratik işlerimizle meşgul olduğumuz mekanlar olarak görmeyeceğiz. Eğer böyle görürsek kendimizi dört duvar arasındaki bir mekana hapsetmiş, İslami hayatın ve düşüncenin yeniden ihyası ve inşasıyla ilgili çalışmalarımızı ihmal etmiş oluruz."
"Büyük resmi iyi görmeliyiz"
Özellikle Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafyanın ağır sorunlarla karşı karşıya bulunduğuna işaret eden Kurtulmuş, Ortadoğu'nun bir asır evvel oynanan oyunun ikinci perdesini seyrettiğini anımsattı.
Numan Kurtulmuş, cetvellerle bir asır önce sınırları yapay bir şekilde bölünen coğrafyanın insanlarının, bir asır boyunca çeşitli fitneler uygulanmasına rağmen, zihin olarak gönül olarak birbirlerinden ayrılmadığını belirtti.
Sykes-Picot'yu bir asır evvel uygulayanların şimdi ikinci Sykes-Picot'yu uyguladığını vurgulayan Kurtulmuş, bunun iyi bir şekilde görülmesi gerektiğini bildirdi.
Kurtulmuş, "Büyük resmi göremediğimiz takdirde, milletimize anlatacak hiçbir sözümüzün de olmadığını ifade etmek isterim. Büyük resim, tek başına olayların anlaşılmasından ibaret olamaz. Özellikle irfanın, hikmetin, ihsanın ve marufun topluma yayılmasının aracısı olan sizlerin mutlaka ve mutlaka büyük resmi iyi okumanız lazım." diye konuştu.
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin büyük resmin parçalarından sadece biri olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, bu hain darbe girişiminin, Anadolu topraklarının tarih boyunca gördüğü en büyük ihanet hareketi olduğunun kavranması ve anlatılması gerektiğini kaydetti.
PKK terör örgütünün Cizre, Silopi, Hakkari'de çukurlar kazarak, o çukurlara bombalar koymasının ne anlama geldiğinin iyi anlaşılması gerektiğini aktaran Kurtulmuş, bu eylemlerin dahi puzzel’ın bir parçası olduğunun bilinmesi gerektiğini ifade etti.
Kurtulmuş, "Aynı şekilde Türkiye sınırları dışında, İslam'ın muazzez, mukaddes adını kullanarak İslam'ı bir terör haline indirgemeye çalışan DEAŞ'ın niçin kurulduğunu, niçin kurdurulduğunu, ellerine silahların kimler tarafından hangi amaçla verildiğini çok iyi anlayacağız ama bileceği ki DEAŞ da bu puzzel'ın sadece bir parçasıdır." ifadesini kullandı.
"Onun için hoca kılıklı bir eşkıyayı öne çıkarıp 40 sene besliyorlar"
Bugün, Türkiye'nin güneyindeki bölgede yeni bir terör örgütü oluşturmaya çalışan PYD'nin, nasıl ortaya çıktığını, bunları ortaya çıkaran siyasi iradenin hangi destekleri verdiğinin çok iyi görülmesi ve bunun da puzzel'ın bir parçası olduğunun anlaşılması gerektiğine vurgu yapan Kurtulmuş, şunları söyledi: "Avrupa'da, batı dünyasında, hatta İslam coğrafyasında İslamofobi'nin nasıl teşvik edildiğini, niçin geliştirildiğini anlayacağız, onu da büyük resmin bir parçası olarak göreceğiz. Büyük resim çok açıktır. Büyük resim bir asır evvel, coğrafyası bölünmüş olan İslam ümmetinin, özellikle bu coğrafyanın insanlarının, şimdi gönülleri ve zihinleri bölünerek, mezhep ve meşrep üzerinden, etnik yapı üzerinden, lime lime edilerek parçalanması, bir daha ayağa kalkmayacak şekilde tarih sahnesi dışına itilmesidir. Bizim sorumluluğumuz tam da burada başlıyor. Bu büyük planı bozabilecek tek ülke Türkiye'dir, Türkiye'nin irfanı, vicdanıdır. Zaten onun için Türkiye'nin başına bu kadar şey bela ediliyor. Onun için Türkiye'nin ayaklarına pranga vurmaya çalışıyorlar. Onun için Türkiye'nin önünü kesmeye çalışıyorlar. Zaten onun için hoca kılıklı bir eşkıyayı öne çıkarıp 40 sene besliyorlar ve bu milleti sokacak en tehlikeli, zehirli yılan haline getiriyorlar. Onlardaki akılsa bizdeki de akıldır. Ayrıca bizde feraset, hikmet ve irfan var."
"Panzehir, milletimizin asırlardır yaşamış olduğu Müslümanlık geleneğidir"
Anadolu ve Rumeli topraklarında İslam geleneğinin yaşadığı geleneği anımsatan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şunları söyledi: "Bugün dünyadaki İslam ve terör tartışmaları yapanlar, aynı zamanda teröre destek veren teolojileri de gündeme getirmek durumundalar. Şu anda maalesef yanlış birtakım anlayışlarla, sapık anlayışlar İslam’ın tevhidi inancından uzaklaşan birtakım teolojik yapılarla FETÖ'cü çeteden DEAŞ'a kadar birtakım örgütlerin ortaya çıktığı malumdur. Bunlara karşı panzehir de bizim milletimizin asırlardır yaşamış olduğu Müslümanlık geleneğidir."
Camilerin, hayatın merkezi olduğunu aktaran Kurtulmuş, "90 bin camimiz ve 120 bin din görevlimiz var. Camilerimiz, evet, geceleri kapanabilir ama en azından sabah namazından yatsı namazına kadar camilerimizin tamamının açık olması, camilerimizin toplumsal buluşma merkezleri haline getirilmesi, imam arkadaşlarımızın gün boyunca mahallede, okulda, çarşıda, pazarda vakit geçirmesi ve kendisinin muhatabı olduğu geniş kitleye mutlaka ulaşması lazım." değerlendirmesinde bulundu.
Diyanet İşleri Teşkilatı'nın yüzde 20'sinin kadın olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Toplumun yarısını oluşturan kadınların, çok daha yüksek bir oranda Diyanet İşleri Teşkilatının bünyesinde de temsil edilmesi şarttır, zorunludur." diye konuştu.
"Cezalara rağmen yine aynı melaneti işlemeye devam ediyorlar"
Aile kavramına da işaret eden Kurtulmuş, televizyonlarda aile hayatını ortadan kaldıran programları eleştirerek konuşmasına şöyle devam etti: "Aileyi ortadan kaldıracak yıkım programlarının maalesef televizyonlarda da gösterildiğini biliyoruz. Bunlar, Türk örfüne, bizim milletimizin dinine, yaşantısına uymayan hususlar. Ama maalesef hainane bir şekilde, açık söylüyorum, aileyi tahrip edecek şekilde bu programlar, evlilik programları, televizyonlarda gösteriliyor. RTÜK bir sürü cezalar veriyor. O kadar çok para kazanıyorlar ki o cezalara rağmen, yine aynı melaneti işlemeye devam ediyorlar. Bu ve benzeri programlar bir taraftan, diğer taraftan insanı dinden, diyanetten, Allah'a bağlı olmaktan, kendi geleneklerinden ayıracak bir sürü mesele var. Bütün bunların karşısında Türkiye'de aile hayatının ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kaldığı açıktır. Bunun için Diyanet İşleri Teşkilatı mensuplarının aileyi yeniden güçlendirecek çalışmalar için mutlaka çok ciddi şekilde hareket etmesi gerekiyor. Gerekiyorsa diğer kurum ve kuruluşlarımızla iş birliği yaparak inşallah ailenin ve kadının güçlendirilmesi için her türlü çalışmalarımızı yapmaya devam edeceğiz." -
"DİTİB'den, Diyanet İşleri Teşkilatı'ndan korkmayın"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, bütün dünyanın, Türkiye'den yayılacak olan dini hayat ve düşünceye ilişkin görüşlere dikkat kesildiğini belirterek, bunu da önlemek için ortaya çıkacaklarını vurguladı.
Avrupa'da DİTİB mensuplarına karşı yapılan baskıların Avrupa'nın şu an içinde bulunduğu siyasi şartlardan kaynaklandığını aktaran Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Fergana Vadisi'nden itibaren gelip, yüzlerce sene Anadolu topraklarında yaşanan bu nezih geleneğin günümüz dünyasında batı toplumlarında da yaşamasını çalışan DİTİB ve Diyanet mensuplarının birtakım baskılar altında bulunması asla kabul edilemez. Bu tamamen, siyasi bir amaçla yapılıyor. Şu anda Avrupa’da, özellikle Almanya başta olmak üzere, faşizmin ayak seslerini duyuyoruz. İslam, göçmen karşıtlığıyla yabancı düşmanlığıyla birlikte bunları siyasi argüman olarak kullanan son derece katı bir milliyetçi tavrının Avrupa'yı baştan sona kasıp kavurmaya başladığı ortadadır. Biz Alman ve Avrupa'daki dostlarımıza tavsiyede bulunuruz. Oradaki DİTİB'in, Diyanet Teşkilatı'nın varlığından sizlerde yararlanın. Orada Diyanet Teşkilatı'nın varlığı barışa, birlikte yaşamaya katkı sağlar. Dolayısıyla DİTİB'den, Diyanet İşleri Teşkilatı'ndan korkmayın."
"Milletimiz ne kadar verirse başımız gözümüz üstünedir"
16 Nisan'da yapılacak halk oylamasına da değinen Kurtulmuş, "Türkiye, bu zorluklar içerisinde, güçlükler içerisinde büyük Türkiye, güçlü Türkiye, yeni Türkiye olma istikametinde yoluna devam ediyor. Bir halk oylamasına gideceğiz. Söz de karar da milletindir. Milletimiz ne kadar verirse başımız gözümüz üstünedir, bir kelime söz söylemeyiz, bir kelime ilave söz söylenmesine de müsaade etmeyiz. Ancak ümit ediyoruz ki bu halk oylaması Türkiye'nin prangalarından kurtulduğu bir halk oylaması olacak. Milletimizin ortaya koyacağı kararlılıklar, milletimizin vereceği kararlar, millet kendisinin üzerine giydirilmeye çalışılan bu kendisine dar gelen gömleği çıkartacak ve inşallah daha etkin, daha güçlü, daha kararlı karar alabilen mekanizmalarını sağlayabilecek cumhurbaşkanlığı hükümet modelinin gerçekleşmesi konusunda kararını verecektir. Bu vesileyle bu sürecin de hayırlı olmasını temenni ediyorum. Yeni Türkiye'ye yakışan, yeni bir yönetim modeliyle her alanda daha güçlü, daha kararlı, daha yüksek çalışma gücüne, verimliliğine sahip olan bir Türkiye'ye inşallah kavuşacağız." değerlendirmesinde bulundu.