Miraç Kandili vaazı! Miraç mucizesi ve Mescidi Aksa’nın önemi!
Miraç Kandili 27 Şubat tarihinde idrak edilecek. İslam inancına göre, Hazreti Muhammed, Allah'ın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselam'ın rehberliğinde Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya, oradan semaya, yüce alemlere ve ilahi huzura yükseldiği gün olan Miraç Kandili vaazı araştırılıyor. İşte Miraç Kandili vaazı…
Miraç Kandili vaazı, Miraç Kandili’ne az bir süre kala araştırılan konu başlıklarından biri oldu. İslam aleminde "Allah'a yükseliş ve arınma" olarak kabul edilen Miraç Kandili 27 Şubat’ta idrak edilecek. İşte Miraç Kandili vaazı…
MİRAÇ KANDİLİ VAAZI
MİRAÇ MUCİZESİ VE MESCİDİ AKSA’NIN ÖNEMİ
Mi’râc’ın anlamı:
Mi’râc sözlükte “yükselmek, yükseğe çıkmak ve yükselmek için kllanılan vasıta” anlamlarına gelmektedir. Allâh-u Te’âlâ hazretleri hiçbir peygamberini tebliğ görevinde yalnız bırakmamış, onları vahiy ile yönlendirdiği gibi, ihtiyaç anında onları çeşitli mucizelerle de desteklemiştir. Rabbimizin bu desteklemesini,
“اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ
"Elbette biz, hem dünya hayatında hem de şahitlerin hazır bulunacağı günde elçilerimize ve inanmış kişilere yardım ederiz." (Mü'min, 51) âyetinden de anlıyoruz.
İsrâ ise sözlükte; gece yürüyüşü, geceleyin yaya veya binekle yapılan yürüyüş anlamına gelmektedir. Istılahta ise ; Hz. Peygamber (s.a.s)'in gece Burak isimli bir binitle Mekke'deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs'teki Beyt-i Makdis'e götürülmesi hadisesidir. Buradan Efendimiz (a.s) Mi'raca çıkmıştır. İsrâ hadisesi Kur'an ile sabit olduğu için bu hadisenin inkârı mümkün değildir.
Mi’raç hadîsesi Peygamber efendimiz (s.a.s.)'in en büyük mucizelerinden biridir. Mi’raç; yaklaşık olarak hicretten bir buçuk yıl kadar önce, Milâdî 621 yılında, kameri takvime göre Recep ayının 27. Gecesinde, Peygamber efendimiz (s.a.s.)'in amcası Ebu Tâlip ile eşi Hz. Hatice (r.a)' validemizin vefât ettiği, müşriklerin baskılarının arttığı, ve Taif ziyaretinde saldırıya uğradığı bir zamanda gerçekleşmiştir.
Bu olay Kur’ân-ı Kerim’de İsrâ sûresi’nin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir:
“سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir." (İsrâ; 1)
Mi’raç yolculuğunun Mescid-i Aksâ'dan sonraki evreleri özetle; Peygamber efendimiz (s.a.s)’in Hz.Cebrail(s.a.s)'in refakatinde, yaratılmış hiçbir beşere nasip olmayacak bir tarzda , zaman ve mekân boyutlarını aşarak göklere yükseldiği, pek çok manevî makam ve olayın kendisine gösterildiği, nihayet Yüce Allah’ın huzuruna çıktığı şeklinde anlatılmaktadır. Mi’rac’ın bu evresi ise Efendimiz (a.s) ‘in şu Hadis-i Şerif’inde anlatılmaktadır.
عن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه عَنْ مَالِكِ بْنِ صَعْصَعةَ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # حَدَّثَهُمْ عَنْ لَيْلَةِ أُسْرِيَ بِهِ. قَالَ: بَيْنَا أنَا في الْحَطِيمِ، وَرُبَّمَا قَالَ في الْحِجْرِ مُضْطَجِعاً، زَادَ في رِوَايَةٍ: بَيْنَ النَّائِمِ وَالْيَقْظَانِ إذْ أتَانِي آتٍ فَشَقَّ مَا بَيْنَ هذِهِ. يَعْنِى ثُغْرَةَ نَحْرِهِ الى شِعْرَتِهِ؛ قَالََ: فَاسْتَخْرَجَ قَلْبِي، ثُمَّ أُتِيتُ بِطِسْتَ مِنْ ذَهَبِ مَمْلُوءٍ إيمَاناً. فَغُسِلَ قَلْبِي، ثُمَّ حُشِيَ، ثُمَّ أُعِيدَ، ثُمَّ اُتِيتُ بِدَابَّةٍ دُونَ الْبَغْلِ وَفَوْقَ الْحِمَارِ أبْيَضَ، هُوَ الْبُرَاقُ. يَضَعُ خَطْوَهُ عِنْدَ أقْصى طَرْفِهِ، فَحُمِلْتُ عَلَيْهِ. فَانْلَطَقَ بِى جِبْرِيلُ عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ حَتّى أتَى السَّمَاءَ الدُّنْيَا فَاسْتَفْتَحَ فإذَا فِيهَا آدَمُ عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ ،....) ثُمَّ( ؛ بِيَحْيَى عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ وَعِيسَى اﻟﺴﻻمُ ثُمَّ صَعِدَ بِي إلى السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ فإذَا يُوسُفُ عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ... ... ) ثُمَّ (..إدْرِيسُ عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ.
... )ثُمَّ( هَارُونَ عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ. ... )ثُمَّ( مُوسى عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ، ، ... )ثُمَّ( إبْرَاهِيمُ عَلَيْه اﻟﺴﻻمُ، ثُمَّ رُفِعْتُ الى سِدْرَةِ الْمُنْتَهى فَرَجَعْتُ فَمَرَرْتُ عَلى مُوسى عَلَيْهِ اﻟﺴﻻمُ. فَقَالَ: بِمَ أُمِرْتَ فَقُلْتُ.... أُمِرْتُ بِخَمْسِ صَلَوَاتٍ ...
Hz. Enes (r.a) Malik İbnu Sa'saa (radıyallahu anh)'dan naklen anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara, Mirac'a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki,"Ben Ka'be'nin avlusundan Hatim kısmında -belki de Hıcr'da demişti- yatıyordum, -bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla [ve hikmetle] dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim [çıkarılıp su ve zemzem ile] yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak'tı. ... Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını... (takiben) Hz. Adem aleyhiselam'ı gördüm. (Daha sonra) Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı.(Orada) Hz. Yusuf aleyhiselam'la karşılaştık. (Daha sonra) Hz. İdris, Hz Harun, Hz. İbrahim, (aleyhimüsselam) ile karşılaştım ...
Sonra Sidretü'l-Münteha'ya çıkarıldım. Oradan geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam'a uğradım. Ne ile emredildin?" dedi."Her gün beş vakit namazla!" dedim .” ( Buhari, Bed’ül- Halk, 6 (IV/77) , Müslim, İman, 264 (I/140-150
Yine Mi’râç olayının yedinci kat semadan sonraki merhalesi de Necm Sûresi’nin 1-18. Ayetlerinde şöyle anlatılmaktadır.
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ ﴿١﴾ مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ ﴿٢﴾ وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ ﴿٣﴾ اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ ﴿٤﴾ عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ ﴿٥﴾ ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ ﴿٦﴾ وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ ﴿٧﴾ ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ ﴿٨﴾ فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ ﴿٩﴾ فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ ﴿١٠﴾ مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى ﴿١١﴾ اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى ﴿١٢﴾ وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ ﴿١٣﴾ عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى ﴿١٤﴾ عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ ﴿١٥﴾ اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ ﴿١٦﴾ مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى ﴿١٧﴾ لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى ﴿١٨﴾
Necm Sûresi (1 - 18)
“Battığı sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de eğri yola gitmiştir. (1-2) Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. (3) O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir. (4) Onu, çok güçlü, üstün niteliklerle donatılmış biri (Cebrâil) öğretti. O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü. (5-7) Sonra yaklaştıkça yaklaştı. (8)Öyle ki, iki yay kadar hatta daha yakın oldu. (9)Böylece Allah, kuluna vahyini iletti. (10) Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı. (11) Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyorsunuz(12) Andolsun ki onu (meleği) iniş esnasında en sondaki sidre ağacının yanında bir daha gördü. (13-14) Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır. (15) O an sidreyi bürüyen bürümüştü. (16)Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı. (17) Hiç kuşkusuz o, rabbinin âyetlerinden en büyüğünü görmüştü. (18)
Mi’raç olayının inanç ile ilgili boyutu, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya sadece ruhu mu götürülmüştür? Yoksa ruh ve beden beraberce mi?
İsrâ ve Mi’râç olayını yaşayan Hz. Peygamber (a.s), o gecenin sabahında başından geçenleri anlattı. Olayı duyan müşrikler yoğun bir karalama kampanyası başlatarak Hz. Peygamber (a.s)'i suçlamaya ve alaya almaya başladılar. Olayın gerçek olup olmadığını araştırmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana ilişkin sorular sorarak Hz. Peygamber (a.s)'i imtihan ettiler. Bu olayı Efendimiz (a.s) hadislerinde şöyle anlatmıştır:
وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: لَمَّا كَذَّبَتْنِى قُرَيْشٌ قُمْتُ في الْحِجْرِ فَجَلَّى اللّهُ لِى بَيْتَ الْمَقْدِسِ فَطَفِقْتُ أُخْبِرُهُمْ عَنْ آيَاتِهِ وَأنَا أنْظُرُ إلَيْهِ. )خرجه الشيخان والترمذي(
Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Kureyş beni tekzib ettiği vakit, Hıcr'da doğruldum. Allâh Teâlâ hazretleri Beytü'l-Makdis'i bana tecelli ettirdi (izletti). Ben Beytü'l-Makdis'e bakarak onlara onun alâmetlerini birer birer haber vermeye başladım. (Buharî, Tefsir, İsra, 3 (V/224); Müslim, İman 276, (I/156(
Hz. Peygamber (a.s)'in verdiği bilgilerin doğruluğu müslümanları şüpheden kurtardıysa da müşriklerin inatlarını kırmaya yetmedi. Mi’râc olayı onların inat ve düşmanlıklarını artırdı. Bu olay karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekir (r.a) Efendimiz Hz. Peygamber (a.s) tarafından "Sıddîk" lakabı verilmiştir. Hz. Ebu Bekir(r.a) olayı kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz doğrudur" cevabını vermişti.
Mi’râç olayının gerçekleştiğine dair bilgiler Âhad hadislere dayansa da bütün müslümanlar Mi’râc olayının gerçekleştiğinde görüş birliğine varmışlardır. Ancak olayın gerçekleşme biçimi İslam âlimleri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Buna göre İbni Abbas (r.a) 'ın da içinde bulunduğu bazı âlimlere göre Mi’râç olayı uykuda gerçekleşmiştir. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre ise Mi’râç olayı uyku durumunda ve rüyada değil, uyanık iken gerçekleşmiştir. Fakat bu görüşü savunanlar da Mi’râc'ın yalnız ruhla mı? Yoksa hem ruh, hem de bedenle mi? olduğu konusunda ikiye ayrılmışlardır.
Son dönem Kelam âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre Mi’râc olayı uyanıkken hem ruh, hem de bedenle gerçekleşmiştir. İçlerinde Hz. Aişe(r.a)'nin de bulunduğu bazı âlimlerler ile tasavvuf erbabının büyük çoğunluğuna göre ise Mi’râç olayı; uyanık durumda iken ama yalnız ruhla gerçekleşmiştir.
Mi’raç Olayında Emredilen Hükümler
Mi’raç olayının, biz müslümanlar için en önemli ve değerli hediyesi hiç şüphe yok ki, “dinin direği , müminlerin Mi’racı, kulluğun tescili , âciz olanın azîz olanın önünde eğilmesi , “sadece sana kulluk ederiz ve sadece senden yardım isteriz” sözünün uygulamalı tasdîki , kalpleri manevi, bedenleri ise maddi kirlerden arındıran, rızkı bollaştıran , kişinin toplum içindeki şeref ve i’tibarını artıran ve yüce yaratıcının rızasını celbeden namazın günde beş vakit olarak emredilmesidir.
Mi’rac'ın diğer bir önemli sonucu ise, “mihrabiye”diye tabir ettiğimiz Kur’ân Âyetleri’nden, müminlerin ilâhî emirler karşısında mutlak itaatlerinin ve inançlarındaki sadakatlerinin ifade edildiği Bakara Sûresi’nin son iki ayetinin hediye edilmiş olmasıdır.
Mirac'ın bir başka sonucu ise,
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْماً عَظ۪يماً
"Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur." (Nisâ; 48) âyetinin nazil olmasıyla Hz. Peygamber(a.s)'in ümmetinden, “Allah'a şirk koşanlar dışındakilerin affedilebileceklerinin” haber verilmiş olmasıdır.
Mescid-i Aksâ’nın Önemi
Mescid-i Aksâ, Hz. Peygamber(a.s)'den önceki peygamberlerin risâlet ve tebliğ mücadelesindeki yeri, ma’bed ve ilk kıble oluşu, İsrâ olayında Hz. Peygamber(a.s)’in Mi’raç yolculuğunun buradan başlamış olması sebebiyle ilâhi bütün din sahipleri için kutsal bir mekandır.
Sonuç olarak; Kur'ân-ı Kerîm'de Mi’racın ruhî hallerinden söz edilirken, فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ ﴿١٠﴾ "Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti"(Necm -10) fermanı buyurulmuş ve özetle şu hakikatler vahyedilmiştir:
-Yalnız Allah'a ibadet edilmesi,
-O'na hiçbir şeyin ortak koşulmaması,
-Anne-babaya iyi davranılması,
-Hısım-akrabaya, fakir ve yoksullara yardım edilmesi,
-İsraf ve cimrilikten sakınılarak kazancın yerinde harcanması,
-Çocukların öldürülmemesi,
-Toplum ve aileyi temelinden sarsan zinaya ve ona teşvik eden sebeplere yaklaşılmaması,
-İnsan hayatına saygı gösterilmesi,
-Yetimlere iyi davranılarak onların mallarının ve haklarının korunması,
-Verilen sözde mutlaka durulması,
-Ölçü tartıda ve her türlü söz ve davranışlarımızda doğruluğa dikkat edilmesi, hile yapılmaması,
-Bilinmeyen bir şeyin ardına düşüp körü körüne onun peşinden gidilmemesi
-ve yeryüzünde kibirlenip böbürlenerek yürünmemesi.
İsrâ sûresi 26-38 âyetlerinde sayılan bu ilkeler; fert ve toplumun manevî huzuru, ahlâkî erdemlerin elde edilmesi ve kulluk bilincinin yerleşmesi için gerekli olan evrensel prensiplerdir.
İşte bütün bu üstün meziyetlerin vahyedildiği mübarek geceyi ihya ederken, çeşitli sebeplerle lekelenen kalplerimizi önce tevbe ve istiğfar ile temizlemeli, dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırarak, "Müminler ancak kardeştirler."5 fermanını kendimize düstur edinerek, Allâh (c.c)’ın kardeş kulları olarak yaşamalıyız.