Mimar Sinan’ı örnek alsaydık bu kadar kayıp olmazdı
Kocaeli Meteoroloji Müdürü Kaçmaz, Mimar Sinan’ın yaptığı binaların hâlâ sağlam kalmasının nedeninin drenaj sistemiyle temellerinin sudan ve nemden korunması olduğunu belirtti. Büyük felakette binaların yıkım nedeni ise korozyon.
Marmara Depreminin 16’ncı yıl dönümü nedeniyle açıklama yapan Kocaeli Meteoroloji Müdürü Sefer Kaçmaz, Türkiye’nin nüfus yoğunluğunun yüzde 95’inin deprem kuşağında olduğunu söyledi.
Temeli sudan korudu
1999 depreminde büyük ekonomik kayıplar verildiği hatırlatan Kaçmaz, şöyle devam etti, “Depremin büyük acılarını hep birlikte yaşadık. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde meteoroloji biliminin şehirleşmelerde kullanılması gerekir. Havanın sirküle edilmesi gerektiği için nemi betonla değil nemi yeşil alanla dengelemeliyiz. Depremde birçok yapının yıkılmasının asıl nedeni korozyondur. Büyük bir depremde, korozyona uğramış bir binanın ayakta kalması mümkün değildir. Bu nedenle özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında bulunan ülkelerde su yalıtımının yaşamsal bir önemi vardır. Binanın oturduğu zemin tipi ne olursa olsun, ısı ve su yalıtımı zorunlu olmalıdır. Tüm yapı malzemelerinde mutlaka CE belgeli malzemeleri seçmeliyiz. Mimar Sinan, tüm yapılarında depreme dayanıklı olarak inşa etmiştır. Hatta deprem dalgalarını emen, engelleyen bir sistem bile kurduğunu, drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalmasını sağladığını görüyoruz. Yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmış. Zira su, geçirimli bir malzeme olan beton içerisinde yerçekimine karşı ve temelden yukarıya doğru hareket edebilme özelliğine sahip bir maddedir.”
SİNAN’IN 400 YIL SONRA CAMİDEN ÇIKAN ŞİŞEDEKİ NOTU
Mimar Sinan’ın eseri olan Şehzadebaşı Cami’nin 1990’lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, restorasyon sırasında yaşadıkları bir olayı şöyle anlatıyor:
“Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
TAŞLARIN ÖMRÜ 400 SENE BU ŞİŞEYİ BULDUĞUNUZDA ÇÜRÜMÜŞ OLACAKLARDIR
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:
“Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.” Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.
Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.”