Bakan Yılmaz, "Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı gerekli her türlü tedbiri uluslararası hukuk çerçevesinde almak, Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı ülkemizi hazır kılmak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini etkin bir şekilde korumak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hük?metçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harek?t ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin Hük?metin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imk?n sağlayacak düzenlemelerin Hük?met tarafından belirlenecek esaslara göre yapılmasını teminen Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir yıl süreyle izin alınması için Meclisimize sunulan tezkerenin gerekçelerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum, bu vesileyle Sayın Başkan ve Meclisimizin üyelerini saygıyla selamlıyorum" dedi.
"RİSK VE TEHDİTLERİN EN ÇOK ETKİLEDİĞİ ÜLKELERİN BAŞINDA TÜRKİYE GELMEKTEDİR"
Bakan Yılmaz, "Sözlerime başlarken ülkemizin birliği ve huzuru için bu ülkenin vatandaşlarına ve canlarını kurtarmak için ülkemize sığınan kültür coğrafyamızın insanlarına gece gündüz demeden hizmet eden tüm kamu görevlilerimize teşekkür ediyor, bu uğurda hayatlarını kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Türkiye’nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenliğimize yönelik risk ve tehditler son dönemde yaşanan gelişmeler sonucunda ciddi biçimde artmıştır. Komşu iki ülkeden kaynaklanan risk ve tehditlerle ülkemiz karşı karşıyadır. Sorulması gereken soru şudur: Bu bölgedeki risk ve tehditler geçen yıla göre artmış mıdır, artmamış mıdır? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden karar çıkartılması da göstermiştir ki bu bölgedeki risk ve tehditler artmıştır. Bu risk ve tehditlerin en çok etkilediği ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. PKK terör unsurları varlığını sürdürmektedir, IŞİD tehdidi her iki güney komşumuzda da apaçık ortadadır" diye konuştu.
"TÜRK HALKININ MİLL× BİRLİĞİNE YÖNELİK BİR TERÖR SALDIRISIYLA YILLARDIR MÜCADELE EDİLMEKTEDİR"
Bakan Yılmaz, "Türk halkının huzuruna, güvenliğine ve mill? birliğine yönelik bir terör saldırısıyla yıllardır mücadele edilmektedir. Bu tehdit, bölgede son dönemde meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Her ülkenin teröre karşı gereken tedbiri alması uluslararası hukukun gereğidir. Bu vesileyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 24 Eylül 2014 tarihli ve 2178 sayılı Kararı’nda belirtilen hususlara dikkatinizi çekmek isterim: Terörizm, ne tür ve ne görünümde olursa olsun, uluslararası barışa ve güvenliğe en büyük tehdittir. Terör eylemi bir suçtur ve faili, bahanesi ne olursa olsun, bu suçu hiçbir zaman ve hiçbir yerde haklı çıkaramaz. Bu suça karşı, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin birlikte mücadele vermesi ve terörle mücadelede iş birliği yapması bir görevdir. Terör, her geçen gün dünyanın birçok bölgesinde hoşgörüsüzlük ve aşırıcılığın etkisiyle yayılmaktadır. Tüm ülkeler terörün artan bir tehdit olduğunu görerek kararlılık içinde ortak hareket etmelidir. Altını çizerek belirtmeliyiz ki terörizm herhangi bir dinle, milletle veya medeniyetle ilişkilendirilemez. Bütün ülkeler uluslararası hukuka ve özellikle evrensel insan hakları hukukuna temel hak ve hürriyetlere ve hukukun üstünlüğüne uygun olarak teröre karşı mücadele için her türlü tedbiri alacaktır. Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler, teröristlerin bir ülkeden diğer ülkelere geçişlerini, terör eylemlerine katılmasını önlemekle ve bu eylemlere katılanları yargı önüne çıkarmakla yükümlüdürler" dedi.
"YENİ YÖNTEMLERİ DEVREYE SOKMAYA VE GEREKLİ ÇALIŞMALARI YAPMAYA KARARLILIKLA DEVAM EDECEĞİZ"
Bakan Yılmaz, "Komşumuz Irak, yıllardır PKK’lı teröristlerin sığınağı olmuştur. Irak, yıllardır ülkesindeki bu teröristleri ne engellemekte ne de bunları yargı önüne çıkarmaktadır, uluslararası hukuku ihlal etmektedir. Türkiye olarak, Irak’taki terör örgütlerinin ülkemize yönelik saldırılarına ve artık devlet politikası h?line gelen çözüm süreci güçlü ve kararlı bir şekilde devam etmektedir. Bu sorunu da terörle mücadeleden taviz vermeden daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok refah, daha çok vatandaşlık hakkı ve hukukuyla çözeceğiz. Toplumun her kesiminin sahip çıktığı bu süreci devam ettirerek çözümün ivedilikle sağlanması için gerek duyulan yeni yöntemleri devreye sokmaya ve gerekli çalışmaları yapmaya kararlılıkla devam edeceğiz" dedi.
IŞİD’IN SALDIRILARI
Bakan Yılmaz, "IŞİD terör örgütünün 5 Haziran 2014 tarihinde Musul kırsalında ve civar vilayetlerde başlatmış olduğu eylemler sonrasında 10 Haziran tarihinde Musul’un kontrolünü tamamen ele geçirmesi, Irak’ta başta güvenlik olmak üzere hemen hemen her alanda sıkıntılı bir süreci başlatmıştır. IŞİD ve bağlantılı unsurların saldırısını müteakip Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, başta Kerkük olmak üzere Merkez? Irak Yönetimi ile sorunlu olan tartışmalı bölgeleri kontrol altına almıştır. IŞİD saldırılarıyla birlikte Irak Kara Kuvvetleri önemli miktarda personel kaybına uğramış, bu bölgedeki birliklerin bulundukları yerleri terk etmeleri neticesinde Irak ordusuna ait çok sayıda silah ve mühimmat da IŞİD’in eline geçmiştir. Musul, Anbar, Selahattin ve Kerkük’ün önemli bir bölümünde, Diyala’nın da bazı bölgelerinde IŞİD terör örgütü alan h?kimiyetini tesis etmiştir. 10 Haziran 2014’te 31 Türk şoförünün rehin alınması, 11 Haziran 2014’te Musul Başkonsolosunun IŞİD terör örgütü mensuplarınca ele geçirilmesi Irak’tan kaynaklanan tehditleri apaçık ortaya koymuştur" diye konuştu.
"EZİDİLERİN SAYISI EYLÜL AYI SONU İTİBARIYLA 22 BİN 250’YE ULAŞMIŞTIR"
Bakan Yılmaz, "Irak’ta yaşanan olaylar, Suriye’de olduğu gibi ülkemize yönelik sığınmacı hareketine neden olmuştur. Nitekim, IŞİD saldırılarından kaçarak ülkemize sığınan Ezidilerin sayısı eylül ayı sonu itibarıyla 22 bin 250’ye ulaşmıştır. Ayrıca, önümüzdeki süreçte, Irak ordusunun terk ettiği silahların ve özellikle Avrupa ülkelerinden Irak’a verilen asker? malzemelerin bir kez daha terör örgütlerinin eline geçmesi ve bu gücün Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne ve Türkiye’ye tehdit oluşturma ihtimali de mevcuttur. Irak’taki gelişmeler, bölgedeki çatışma ve insani trajedi daha bütüncül ve kapsamlı bir strateji geliştirme ihtiyacını ortaya koymuştur. Uluslararası toplum kararlı bir adım atmadığı sürece bölge daha geniş bir çatışmanın içine sürüklenecektir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak ve Suriye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü teyit ederken, IŞİD ve El-Nusra cephesi gibi terör örgütlerinin Irak ve Suriye’deki faaliyetlerini kınayan, IŞİD’in terör faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde ve uluslararası hukuka bağlı kalarak, sorumluluklarının gereği olarak terörizm ve aşırıcılıkla mücadele için 15 Ağustos 2014 tarihli 2170 sayılı Kararı’yla gerekli tüm önlemleri alma çağrısında bulunmuştur. 5 Eylül tarihli NATO Galler Zirvesi’yle Irak ve IŞİD tehdidinin detaylı şekilde ele alındığı çok taraflı toplantılarla başlayan süreç, 11 Eylülde Cidde’de, 15 Eylülde Paris’te yapılan toplantılarla devam etmiştir. Ülkemizin de iştirak ettiği toplantılarda uluslararası toplumla birlikte hareket edileceği belirtilmiştir. IŞİD’in Irak’taki varlığına karşı mücadele verilmesi, Irak’taki yeni Hük?mete destek olunması, bu doğrultudaki uluslararası çabaların siyasi, güvenlik ve insani boyutlar ekseninde yürütülmesi hususunda mutabakata varılmıştır" dedi.
"TÜRKİYE, IŞİD’İN MAĞDUR ETTİĞİ HERKESE AYRIM GÖZETMEKSİZİN YARDIM ETMEKTEDİR"
Bakan Yılmaz, "Birleşmiş Milletler verilerine göre yılbaşından bu yana Irak genelinde yaklaşık 7 bin kişi çatışmalar neticesinde hayatını kaybetmiştir. 1 milyon 800 bin kişi yerlerinden edinmiştir. IŞİD ve destekçilerinin haziran ayında Musul’da başlattığı saldırılar sonrasında Irak’ta tırmanışa geçen güvenlik krizinden en olumsuz etkilenen kesimlerden biri de Türkmenler olmuştur. IŞİD’in ilerlemesiyle yerlerinden edilen on binlerce soydaşımız Erbil, Kerkük ve Duhok’un yanı sıra Necef, Kerbela ve Bağdat gibi güney vilayetlere göç etmiştir. IŞİD, ağustos ayı başlarında Telafer’den göç etmek zorunda kalan soydaşlarımızın sığındığı Sincar ilçesini de ele geçirmiştir. Türkiye IŞİD’in Irak’ta yerlerinde ederek mağdur ettiği herkese ayrım gözetmeksizin yardım etmektedir. Irak’ta güvenlik krizinin tırmanışa geçtiği haziran ayından itibaren AFAD koordinasyonunda TİKA ve Kızılay çatışmalardan etkilenerek yerlerinde edinen Türkmenler de d?hil olmak üzere tüm Irak halkına yönelik insani yardımda bulunmaktadır. 29 Eylül 2014 tarihi itibariyle gıda, yatak, çadır, temizlik malzemesi ve ilaç gibi muhtelif yardım malzemelerinden oluşan 277 tır insani yardım malzemesi Duhok, Kerkük, Sincar, Zaho, Erbil, Telkaif, Telafer’e gönderilmiş ve dağıtımları sağlanmıştır. Ayrıca Duhok’a 57 tır, barınma merkezi altyapı malzemesi de ulaştırılmıştır" diye konuştu.
"ÜLKEMİZ TÜRKMEN TOPLUMUN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ OLACAKTIR"
Bakan Yılmaz, " AFAD’dan bir ekip Zaho’da, Türk Kızılayından bir ekip ise Erbil’de çalışmaktadır. Zaho Deberun’da 5 bin kişilik bir çadır kent kuran AFAD, Zaho Bersiva’da 10 bin kişilik, Duhok Sharya’da 20 bin kişilik iki ayrı kamp kurma çalışmalarını sürdürmektedir. Necef, Kerbela ve Bağdat başta olmak üzere Irak’ın güneyindeki vilayetlere göç eden soydaşlarımıza da insani yardım ulaştırılması konusunda ilgili kurumlarımız arasında gerekli koordinasyon sağlanmaktadır. Irak’ın kurucu unsuru olan Türkmenlerin güvenliklerinin temini ile Irak Anayasası’yla çizilen çerçevede hak ve menfaatlerinin garanti altına alınması Türkiye’nin Irak politikasının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Türkmen kardeşlerimizin menfaatlerinin korunması ve söz konusu krizin bu ülkedeki soydaşlarımıza olumsuz etkilerinin giderilmesi için bizim için son derece önemlidir. Ülkemiz her zaman olduğu gibi önümüzdeki dönemde de Türkmen toplumun en büyük destekçisi olacaktır. Suriye’deki ihtilaf 4’üncü yılındadır. H?lihazırda söz konusu ihtilafın bölgesel güvenlik bakımından ortaya çıkardığı risk ve tehditler giderek artmakta ve Suriye’deki insani duruma etkisi ağırlaşmaktadır. İhtilafın yol açtığı güvenlik tehditleri çok boyutludur. Rejimin kimyasal silah d?hil her türlü
saldırı aracını halka karşı kullanmakta tereddüt göstermediği ve buna yönelik kararlı bir uluslararası tepkinin henüz ortaya konulmadığı düşünüldüğünde söz konusu tehditler varlığını artırarak sürdürmektedir. Rejim tarafından kimyasal silah kullanılması Birleşmiş Milletler Araştırma Misyonu nihai raporunda 12 Aralık 2013’te teyit edilmiş ve uluslararası hukukun ciddi bir şekilde ihlal edildiği kayıt altına alınmıştır" dedi.
"RADİKAL ÖRGÜTLERİN DE IŞİD’E KATILMASINDAN ENDİŞE EDİLMEKTEDİR"
Bakan Yılmaz, "Birleşmiş Milletler ve Kimyasal Silahların Yayılmasının Önlenmesi Örgütü yetkililerinin çabalarına rağmen Suriye’deki tüm kimyasal stokların imha edilmesi de d?hil olmak üzere Suriye rejimi tarafından uluslararası topluma beyan edilen hiçbir taahhüt yerine getirilmemiştir. Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonunun son raporunda rejimin 8 faklı bölgede klor gazı kullandığı kayda geçirilmiştir. Aynı şekilde, Kimyasal Silahların Yayılmasının Önlenmesi Örgütü bünyesindeki Veri Toplama Misyonunun 10 Eylülde açıklanan raporunda da 2014 yılında Suriye’de klor gazının sistematik bir biçimde ve defalarca kullanıldığı teyit edilmiştir. IŞİD’in saldırıları ve rejimin halka uyguladığı kuşatma strateji ve saldırıları da devam etmektedir. IŞİD’in, Irak ordusundan oldukça gelişmiş silah ve malzeme elde etmesi ve bu malzemeyi Suriye’ye taşıması etkinliğinin artmasına neden olmuştur. IŞİD’in gücünün bu şekilde artması sonucunda bazı radikal örgütlerin de IŞİD’e katılmasından endişe edilmektedir" diye konuştu.
"KOMŞU ÜLKELERE SIĞINAN SURİYELİLERİN SAYISI 3 MİLYONA ULAŞMIŞTIR"
Bakan Yılmaz, "Suriye’de süregiden kaos, istikrarsızlık ve yıkımın yeg?ne sorumlusu rejimdir. Uluslararası toplumun ataletinden yararlanan rejim, halkın meşru talep ve beklentilerini şiddet yoluyla bastırmaya devam etmekte; ağır bombardıman da d?hil olmak üzere katliamlar sürmekte, halka karşı kimyasal ve balistik füze kullanılmaktadır. Bu ana kadar kullanılan balistik füze sayısı 421’dir. Suriye’de yaşanan son gelişmeler ülkedeki insani trajediye yeni ve dehşet verici bir boyut kazandırmıştır. İnsani baskı kaygı verici noktaya ulaşmıştır. Rejim, ülke genelinde 250 binden fazla kişiyi gıda ve ilaçtan mahrum bırakmaktadır; halka "açlıktan öl ya da teslim ol" stratejisi uygulayarak insanlık suçu işlemektedir. Nüfusun yarısı, yaklaşık 10 milyon 800 bin kişi umutsuzca yardım beklemektedir. Yerlerinden edilmiş kişilerin sayısı 6,5 milyona, komşu ülkelere sığınan Suriyelilerin sayısı 3 milyona ulaşmıştır" dedi.
"MİLLETİMİZ KENDİ KAPISINA GELENİ HİÇBİR ZAMAN GERİ ÇEVİRMEDİ"
Bakan Yılmaz, "Bu aziz milleti diğerlerinden farklı kılan hasletler cömertlik, diğergamlık, yardımseverlik ve ensar olma anlayışıdır. Bu topraklarda "Komşudaki yangından bize ne!" diyen olmaz. Milletimiz biliyor ki insan olmak başkasını düşünmekle başlar. Milletimiz kendi kapısına geleni hiçbir zaman geri çevirmedi, her zaman kapısı açık oldu, himayesi altına aldı, insana hizmeti Hakk’a hizmet olarak gördü. Bu düşünceyle insanımız her mülteciye ve her muhacire ensar oldu. Türkiye’ye, tarih boyunca, çeşitli nedenlerle toplu veya bireysel olarak iltica edenler oldu. Bu ülke, her zaman, mazlumların, yerinden edilenlerin, ülkesi işgale uğrayanların sığındıkları bir huzur adası olmuştur. Dün de böyleydi bugün de böyledir. Yıldırım Beyazıt döneminde Karakoyunlu Kara Yusuf’un, 1700’lerde Osmanlıya sığınan Macarların -Thököly Imre bunlardan biri- 1800’lü yıllarda Macar Prensi Kossuth’un, 1850’de Polanyalı Konstantin Borzecki’nin -ki Nazım Hikmet’in büyük dedesidir- İsveç Kralı Debirbaş Şarl’ın, Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in, Sovyet devrimi liderlerinden Troçki’nin, Doğu Türkistan Hük?meti Genel Sekreteri İsa Yusuf Alptekin’in ve İran’dan sürülen Humeyni’nin de sığındığı ülke Türkiye olmuştur. Yine, sadece kişiler değil, halklar da Türkiye’ye gelmiştir. İspanya zulmünden kaçan Yahudiler, Rusya’dan sürülen Ahıska Türkleri, Rus işgalinden ve baskısından kaçan Azeriler, Afganlar, Beyaz Ruslar, Çerkezler, Gürcüler ve Kırım Tatarları, Çin işgali sonrası Uygurlar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’ye gelen 30 binin üzerinde Yunanlı, Saddam’ın zulmünden kaçan Kürtler -bu kaçış, aynı zamanda, Kuzey Irak’ta Çekiç Güç’ün de Türkiye’de istihdamına yol açan Kuzey Irak’taki güvenli bölge yaratılmasına, oluşturulmasına neden olmuştur- ve şimdi de Suriye’den gelen Araplar, Türkmenler, Kürtler ve Irak’tan gelen Ezidiler -aileleri için, evlatları için Türkiye’yi güvenli görerek- yine bu topraklara sığındılar. H?lihazırda ülkemizin barınma merkezlerinde misafir edilen ve şehirlerde kendi imk?nlarıyla ikamet eden 1 milyon 300 binin üzerinde Suriyeliye ev sahipliği yapmaktayız. 18 Eylül 2014 tarihinden itibaren, son gelişmelerle birlikte, Şanlıurfa Suruç bölgesinden ülkemize ilave olarak -dünkü sayıyı veriyorum- 163 bin 208 Suriyeli sığınmacı Kürt kardeşimiz giriş yapmıştır" dedi.
"BİZİM İNANCIMIZDA MAZLUMUN KİMLİĞİ SORULMAZDI"
Bakan Yılmaz, "AFAD’ın 29 Eylül 2014 tarihli raporuna göre 220 bin 623 Suriyeli ülkemizdeki 10 ilde 22 barınma merkezinde misafir edilmektedir, geriye kalan 1 milyondan fazla kişi yurdumuzun çeşitli bölgelerinde yerleşmiştir. Bu bağlamda yaptığımız harcamalar 4 milyar dolara ulaşmıştır. İnsani vazifemizin gereği, ülkemize sığınmak durumunda kalan bölge halkı için elimizden gelen her şeyi yapmaktayız. Türkiye 2013 yılında acil ve insani yardımlarda tüm ülkeler arasında mill? gelire oranla dünyada birinci, miktar olarak ABD ve İngiltere’den sonra dünya üçüncüsü olmuştur. öz konusu insani yardım faaliyetlerinde, gelen sığınmacıların din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapılmaksızın tamamına insan odaklı bir yaklaşım sergilenmektedir. Ancak üzülerek belirtelim ki bütün bu gayretlerimize rağmen, her şeyi istismar etmeye alışmış grupların bu yardım faaliyetlerini engellemeye, yardımı yapan kamu görevlilerine saldırmaya ve toplumun huzurunu bozmaya yönelik eylemleri de devam etmektedir. Sadece bir arkadaşımız söyledi "Ezidilere ne yapıldı?" diye. 20 binin üzerinde Ezidi geldi. Mardin’de kamp gösterdik. "Burada Araplar kalıyor." diye kendileri kalmak istemediler. Bizim inancımızda mazlumun kimliği sorulmazdı. Bekledik ki canını kurtarmak için Türkiye’ye gelenler kendisine gösterilen yerlerde kalırlar. Ancak bunlar Araplarla birlikte, canlarını kurtarmak için gelen Araplarla birlikte kalmayı kabul etmediklerinden, şimdi Mardin bölgesinde 20 bin kişilik ilave yerleşim yeri açıyoruz" diye konuştu.
"IŞİD’İN SÜLEYMAN ŞAH SAYGI KARAKOLU BÖLGESİNDEKİ MEVCUDİYETİ APAÇIK BİR TEHDİT OLUŞTURMAKTADIR"
Bakan Yılmaz, "Yine, Suriye halkının desteklediği Suriye muhalefetine destek olunması aşırılık yanlısı grupların çekim merkezi olmasını da önleyecektir ve mevcut durumun istismarını da önleyecektir. İŞİD başta olmak üzere, aşırılık yanlısı grupların Suriye’de artan etkinlikleri ulusal güvenliğimize yönelik doğrudan ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Kaos ortamından ve rejimin politikalarından beslenen bu gruplar faaliyet alanlarını sürekli genişletmektedir. İŞİD h?lihazırda Türkiye-Suriye sınırındaki üç sınır kapısının Suriye tarafında kontrolünü elinde bulundurmaktadır. IŞİD’in Türkiye-Suriye sınırına 37 kilometre mesafede bulunan Süleyman Şah Saygı Karakolu bölgesindeki mevcudiyeti ulusal güvenliğimize yönelik apaçık bir risk, apaçık bir tehdit oluşturmaktadır. Türk ana vatanının ayrılmaz bir parçası olan Süleyman Şah Saygı Karakolunu korumak devletimizin asli vazifesidir. Türkiye Cumhuriyeti bu sorumluluğunun gereğini yerine getirme konusunda hiçbir tereddüt göstermeyecektir. Dış politikamızın esası hukuktur, hukukun üstünlüğüdür, adalet ve barıştır. Adalet zulme engel olmaktır. Zulüm, kimden gelirse gelsin zulümdür ve engellenmelidir; barış da her h?lük?rda iyidir, hayırdır"
"TEZKERENİN AMACI, ÇATIŞMALARIN ÜLKEMİZE OLAN OLUMSUZ ETKİLERİNİ AZALTMAKTIR"
Bakan Yılmaz, "Bu tezkerenin amacı, mümkün mertebe, sınırlarımızda yaşanmakta olan çatışmaların ülkemize olan olumsuz etkilerini azaltmaktır. Savaş yüzünden her şeyini kaybetme noktasına gelen, canını bile zor kurtarma durumuna düşen insanlara kapılarımızı açtık. Ancak sadece kapılarımızı açıp canını kurtarmak için gelenlere kucak açmakla bu meselenin çözülemeyeceği de görülmektedir. Suriye’de halkın büyük bir kısmı baskı görürken, bu baskı görenler terör örgütüyle eklemlenirken, demokratik bir Türkiye’nin uluslararası toplumla beraber mazlum ve mağdur insanların yanında yer almaması Türkiye’ye yakışmaz. Sözlerime son verirken, bu
tezkere için sayın Meclisimiz nihai kararı verecektir, Meclisimizden tezkeremize destek bekliyoruz çünkü bu destekle birlikte, inşallah, Türkiye bu bölgede demokrasi yanlısı olanların, insan haklarına saygılı olanların, uluslara saygılı olanların yanında yer alacaktır" dedi.