Milli Görüş'e en yakın Ergenekon sanığı
1990'lı yıllarda kimilerince “İslamcı” diye nitelenen bir isimdi
Sizce Mehmet Haberal neden dolayı tutuklu?
Prof. Mehmet Haberal, Ankara'da 1990'lı yıllarda laikliği katı yorumlayan çevreler tarafından ihtiyatla yaklaşılan, hatta kimilerince “İslamcı” diye nitelenen bir isimdi. Bu yaklaşımın gerekçesi neydi biliyor musunuz; Kızılcahamam'da Başkent Üniversitesi'ne bağlı olarak kurduğu Patalya Otel'de odalardaki dolaplara Kuran-ı Kerim konması!
Batıda yaygın olan bu uygulama Ankara'daki katı geleneksel çevrelerde Haberal'ı “şüpheli” bir kişi yapmaya yetmişti. Haberal bugün, “İslamcı” diye hedef aldığı AKP hükümetini yasadışı yollardan devirmeye çalışmakla suçlanıyor. 13 Nisan 2009'da “şüpheli” olarak gözaltına alındığı Ergenekon davasında 17 Nisan 2009'dan beri “tutuklu sanık” olarak yargılanıyor.
Prof. Haberal, organ nakli ve yanık tedavisinde bütün dünyada tanınan bir hekim. Türkiye'deki “ilk” böbrek naklini, “ilk” kadavradan canlıya böbrek naklini ve “ilk” kadavradan karaciğer naklini yapan isim Mehmet Haberal. Aynı vericiden aynı anda hem kısmi karaciğer, hem de böbrek naklini dünyada ilk kez yapan hekim de Haberal.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın hemşehrisi olan Haberal'ın tutuklanmadan önce böbrek nakli yaptığı 1730 kişi arasında TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in eşi Saniye Şahin de yer alıyor.
Alanında öncü bir hekim olan ve 25 ulaslararası ve ulusal ödül kazanan Haberal, tam 22,5 aydır 3. Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunuyor.
Haberal'ın da sanıkları arasında bulunduğu 3. Ergenekon davasının iddianamesi 1457 sayfadan oluşuyor. İddianamenin Haberal ile ilgili bölümlerindeki suçlamalar, genel olarak mahkeme kararıyla yapılan telefon dinlemeleri ve notlarının bulunduğu ajandaya dayandırılıyor.
İddianamede yer alan telefon dinlemelerinden kararlı bir AKP karşıtı olduğu anlaşılan Haberal'ın “koyu milliyetçi” diyebileceğimiz siyasi bir tutuma sahip olduğunu izleyebiliyoruz.
Necmettin Erbakan ile evinde görüşme
Haberal'ın, siyasi hikâyesi ilginç görüntüler içeriyor. Örneğin, Haberal'ın iktidardan uzaklaşması seferber olduğu AKP'nin kuruluş toplantılarının yapıldığı yerler arasında Haberal'ın Ankara'nın Gölbaşı ve Kızılcahamam ilçelerindeki iki oteli de var. İddianamede yer verilen telefon dinlemelerine göre bu durumu sık sık dile getiren Haberal'ın “ihanete uğradığı” gibi bir duygu içinde olduğu anlaşılıyor. Erdoğan ve arkadaşları için “Bu efendilerin dergâhıydı benim tesislerim” diyor.
Haberal, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının içinde yetiştiği Milli Görüş'ün lideri Necmettin Erbakan'ın da “ihanete” uğradığını düşünüyor. Ergenekon sanıkları arasında Erbakan ile evinde görüşecek kadar yakın bir ilişki kuran tek isim de Mehmet Haberal. Evindeki aramada el konulan ajandasına 8 Şubat 2007'de şu notu düştüğünü okuyoruz:
“Akşam Necmettin Bey'i evinde ziyaret ettim. Bir saatten fazla görüşme yaptık. Anladım ki kendisine büyük haksızlık yapılmış. Ona da bütün imkânlarımı kullanacağımı söyledim. Sayın Necmettin Erbakan'ın bugün ülke için önemli olduğu (maalesef bu noktaya geldik) ortaya çıktı.”
Haberal, gözaltına alınmadan iki ay önce, 15 Şubat 2009'da, Erbakan'a yakın isimlerden, eski Saadet Partisi Grup Başkanvekili Veysel Candan ile telefon görüşmesinde şunları söylüyor:
“Necmettin Bey'in milliyetçiliğine toz kondurmam. Necmettin Bey'e ayrı bir saygı duyuyorum. Onun Yargıtay'la ilgili hakikaten çok uğraştım, maalesef bulunduğumuz noktaya kadar getirebildim...”
Erbakan'ın kayıp trilyon davasındaki mahkûmiyetine ilişkin dosyanın takibinden söz ettiği anlaşılan Haberal, AKP zirveleri için “İlk ihanet ettikleri kişi benim, bir de Necmettin Hoca'dır. Onları yetiştiren o adamcağımızın elini öpüp, ona saygı göstermeyen insanlardan ben bir şey beklemem” ifadesini kullanıyor.
Abdüllatif Şener'e: Ülkenin size ihtiyacı var
İddianamedeki dinleme kayıtlarına göre, Haberal'ın temasta olduğu kişiler arasında daha sonra ayrıldığı AKP'yi kuran çekirdek kadroda yer alan Abdüllatif Şener de var. 16 Aralık 2008'de telefonla görüştüğü Şener'e “Size ihtiyaç var. Bu ülkede bilene ihtiyaç var Sayın Bakan. Nisa 58'i unutma lütfen” diyor. İnançlı bir Müslüman olan Haberal, Şener'le konuşurken Nisa suresinin “Emaneti ehline veriniz” hükmünün altını çiziyor.
Telefon dinlemelerine göre Haberal, sahibi olduğu Kanal B televizyonuna, “Numan Kurtulmuş haberini çok kısa verdiniz. O adama biraz şans verin” uyarısı da yapıyor.
Haberal'ı suçlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı
Haberal'ın siyasi çizgisindeki ilginçlikler sadece Milli Görüş ve AKP cephesiyle sınırlı değil. Bugün Haberal, Ergenekon davası kapsamında, Bülent Ecevit'e, rektörü (ve sahibi) olduğu Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde “Başbakanlık yapamaz” diye rapor vermek için kasıtlı olarak yanlış veya eksik tedavi uygulamakla da suçlanıyor. Ancak 2000 yılındaki arayış sırasında bir ara dönemin Başbakanı Ecevit tarafından Cumhurbaşkanlığı'na aday gösterilmek istenen isim de Mehmet Haberal!
Dönemin DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı, Ecevit'in Başkent Üniversitesi Hastanesi'ndeki kontrollere gitmeme ve buradaki tedaviyi kesme kararını “Gitseydi, kendisine çürük veya 'iş göremez' raporu verilecek ve bu rapora dayanılarak Başbakanlık'tan düşürülecekti” açıklamasıyla gerekçelendirdi. Bu açıklaması iddianamenin “Örgütsel Bağlantılar” bölümünde de alıntılanan Halıcı, bugün Haberal'ı sahiplenen CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı!
Haberal'ı gözaltına alınmasından sonra İstanbul'a uğurlayan ismin de 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olduğunu hatırlatarak bu bahsi geçelim.
Koyu milliyetçi, AB düşmanı, Gülen cemaati karşıtı, dindar
Peki Haberal'ın yaklaşık iki yıldır tutuklu olarak yargılanmasına gerekçe gösterilen suçlamalar neler?
Dindar, koyu milliyetçi ve yeminli bir AB karşıtı olarak görünen ve iddianamede yer verilen telefon dinlemelerine göre MHP seçmeni olan Haberal'ın bir parti oluşumu için yoğun hazırlık yaptığı anlaşılıyor. İddianamedeki dinleme kayıtları ve ve notlara göre, Haberal, Lozan Antlaşması'nın 85. yıldönümüne rastlayacak şekilde, 25 Temmuz 2008'de “Milli Egemenlik Hareketi”ne ilişkin basın açıklaması yapmaya ve hareketin ilk seçimlere katılacağını duyurmaya hazırlanıyor.
İddianamedeki 274 numaralı belgeye göre, Haberal'ın el konulan evrakı arasında Başbakan Erdoğan'ın aile bireyleri yer alıyor. Bazı aile bireylerinin “anne adı” bölümünde Rumca-Yunanca eklemeler bulunuyor.
100 sayfalık bir bilgisayar çıktısını içeren başka bir belgede, “Fethullahçılara ait olduğu iddia edilen kurum ve kuruluşlar” yer alıyor.
Büyükanıt'la samimi görüşme ve Erbakan notu
Haberal'ın ajandasında Erbakan, Demirel, dönemin Genelkurmay Başkanı'nın da aralarında bulunduğu çeşitli kişilerle yaptığı görüşme notları yer alıyor. Notlarda, iddianamedeki suçlamalar açısından önemli bir ayrıntı dikkat çekmemekle birlikte bazı ilginç kayıtlar bulunuyor.
Örneğin, 4 Nisan 2007 tarihini taşıyan nota göre Haberal, Ufuk Söylemez ve Hasan Ünal ile birlikte dönemin Genelkurmay Başkanı (23 gün sonra e-muhtıra verecek olan Yaşar Büyükanıt) ile sıcak bir görüşme yapıyor. Büyükanıt'la “çok samimi ve uzun” bir görüşme yaptıklarını belirten Haberal'ın “Sayın Erbakan ??? olan durumu ben anlattım... Uzun bir görüşme oldu. 'Eskiyi kapattık' diye de Sayın Genelkurmay Başkanı bir espri yaptı” kaydı dikkat çekiyor.
“Eskiyi kapattık” esprisi, bu görüşmeden tam 10 yıl önce, 28 Şubat sürecinde paldır küldür Başbakanlık'tan indirilen Erbakan'a “memleketin ihtiyacı olduğu” görüşüne Büyükanıt'ın da katıldığı anlamına mı geliyor, bilemiyoruz!
Haberal'ın ajandasının, e-muhtıranın verildiği 27 Nisan 2007 tarihli sayfasında, “Saat 23:15'te TSK adeta bir muhtıra verdiler. Maalesef Başbakan, Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanı ülkemizi bu noktaya getirdiler” notu yer alıyor.
'Derhal bir parti kurmaya karar verdik'
Haberal, başında bulunduğu Başkent Üniversitesi'ne ait tesisler, TV kanalı ve bazı personel ile AKP'ye karşı bir hareket örgütleme çabasının içinde yer alıyor. Seçimlere katılmak, “hukuka saygı” ve Cumhuriyet (Tandoğan, Çağlayan ve Gündoğan) mitingleri ile paneller bu faaliyetler içinde en öne çıkanlar olarak görünüyor. Ajandanın 2 Mayıs 2008 tarihli sayfasında, “Bugün 15:00'te topladığımız Milli Egemenlik Hareketi grubu, derhal bir parti kurmak için karar verdik” notu yer alıyor.
Ajanda ve telefon konuşmalarında AKP için “Bunlar derhal gitmeliler”, hükümet için kullandığı izlenimi veren “Terörist kurulu toplandı” veya Başbakan Erdoğan için Kürtçe selamlama yaptığı gerekçesiyle kullandığı “vatan haini, Allah belasını versin” gibi ifadeler var.
İddianamenin “Örgütsel Bağlantılar” bölümü, Haberal'ın İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu'na “Üniversiteye yapılacak atamalarda dikkatli olun” tavsiyesine yönelik suçlamayla başlıyor. Savcılara göre Haberal, bu ifadeyle “kendisi özel üniversitenin başında olmasına rağmen devlet üniversitelerindeki rektörlere kadrolaşmaya yönelik emir ve talimat veriyor...”
Nahit Duru'nun, Kemal Kılıçdaroğlu'nu Kanal B'de konuk ettiği sırada kameraları kayıt dışı zannederek kullandığı, “Haberal bana şu talimatı verdi; ne yaparsan yap bunların oyunu azaltacak. Ankara, İzmir, Adana'nın oyunu artıracak ne puştluk biliyorsan yap” ifadesi de “Örgütsel Bağlantılar” bölümünde dayanak olarak gösteriliyor.
Prof. Haberal, iddianamenin “Delillerin ve Hukuki Durumun Değerlendirilmesi” bölümünde, benim yaptığım sayıma göre 21 noktada suçlanıyor. Haberal için suçlamalar, “Ergenekon silahlı terör örgütünün üst düzey yapılanmasında Şener Eruygur, Doğu Perinçek, Hurşit Tolon, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Tuncay Özkan, Mustafa Özbek ve Tuncer Kılınç ile irtibatlı olmak”la başlıyor.
Haberal'ın “örgütün medya yapılanmasında da Mustafa Balbay, Güler Kömürcü, Ergun poyraz, İsmail Yıldız ve Ercüment Ovalı ile örgütsel irtibat içinde olduğu” öne sürülüyor.
'Kendisine bağlı yerleri ADD'ye sunduğu anlaşılmıştır'
Darbe girişimlerinde adı en öne çıkan isim olan ve Jandarma Genel Komutanlığı'ndan emekli olduktan sonra Atatürkçü Düşünce Derneği'nin (ADD) başına geçen Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından Şener Eruygur'un, Mümtaz Soysal'a ilettiği bir “panel” notunun da Haberal'a yöneltilen suçlamalarda dayanak gösterilmesi dikkat çekiyor. Eruygur, telefonda, Başkent Üniversitesi öğrencilerinin de katılımı için planlanan panelin pazar gününden pazartesi gününe alınması yönündeki Haberal'ın tavsiyesini iletiyor, Soysal da kabul ediyor. Bu konuşma, iddianamede Haberal için “Ergenekon silahlı terör örgütünün dezenformasyon faaliyetleri için yaptığı çalışmalara bilerek ve isteyerek katkı sağladığı, kendisine bağlı yerleri ADD'lerin kullanımına tahsis ettiği görülmüştür” suçlamasına dayanak gösteriliyor.
Haberal'ın, firari Bedrettin Dalan ile telefon görüşmesinde Ergenekon kazıları için kullandığı “Burda böyle birtakım uydurma kazılar yapılıyor, kazılarda güya silah bulunuyor bilmem ne, bir oyun, bir rezalet ki iğrenç bir tablo” ifadeleri, iddianamede “Ergenekon soruşturmasından duyduğu endişe ve rahatsızlığı dile getirdiği görülmektedir” sözleriyle değerlendiriliyor.
Eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu'nun davasını Ankara'da takip etmek de Haberal'a yöneltilen suçlamalar arasında yer alıyor.
'Hükümetle ilgili açıklamalar darbeye zemin oluşturmak için'
“Ordu göreve” pankartının da açıldığı 25 Ekim 2003'te Ankara'da düzenlenen “Cumhuriyet'e Saygı Mitingi”ne katılan Haberal için, şu suçlama yapılıyor:
“Ordu göreve pankartının açıldığını görmediğini, miting için herhangi bir talepte bulunmadığını beyan etmiş ise de, Cumhuriyet Çalışma Grubu'nca alınan kararlar doğrultusunda, yukarıda bahsi geçen yürüyüşün yanı sıra bazı üniversite rektörleri(nin) değişik zamanlarda yürütme organı ile ilgili açıklamalar yaptığı ve bu açıklamalarla kamuoyu oluşturarak yapılması planlanan darbenin zemininin oluşmasını hedefledikleri, şüphelinin (Haberal) hem üniversite rektörü, hem de televizyon kanalı sahibi olarak Ergenekon Silahlı terör örgütünün amaçlarına uygun olarak bu kapsamda faaliyette bulunduğu, örgüt kararları doğrultusunda yapılması planlanan eylemlere katıldığı, yürütme ve yasama organlarını devirmeye teşebbüs eylemlerine iştirak ettiği … anlaşılmaktadır.”
Tolon ve Perinçek'in sözleriyle de suçlanıyor
Bu bölümde yöneltilen diğer bir suçlama, Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından eski 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon'un, bir telefon konuşmasında Hebaral'a “Üçte bile çağırın, koşarak gelirim” sözlerine dayandırılıyor. İddianamede bu sözler, “Ordu komutanlığı yapmış bir kişinin sivil şahıs olan şüpheli Mehmet Haberal'a 'gece üçte çağırın, koşarak gelirim' demesinin manidar olduğu, aralarındaki örgütsel hiyerarşik ilişkiyi gösterdiği” biçiminde yorumlanıyor.
Doğu Perinçek'e ait bir yazıdaki “Tayyip Erdoğan iktidarı millet-ordu işbirliği ile bertaraf edilebilir” ifadesi de Haberal'ın aleyhindeki bir kanıt olarak iddianemede yer buluyor.
Örgütün “medya finans konseyi”nde bulunmakla da itham edilen Haberal'ın Abdüllatif Şener ile yukarıda söz ettiğimiz telefon görüşmesi ile Mustafa Sarıgül'e “Deniz Baykal'ı hedef almaması” yolundaki tavsiyeleri, Kent ve Patalya oteli toplantıları ile Cumhuriyet mitinglerine desteği aleyhinde deliller olarak sıralanıyor.
'Hükümet ve TBMM'yi cebren devirmek istedi'
İddianamenin “Deliller ve Hukuki Durumun Değerlendirilmesi” bölümünün sonunda Haberal'a yöneltilen temel suçlamalar, şöyle sıralanıyor:
“Cumhuriyet Çalışma Grubu kararlan doğrultusunda planlanan cumhuriyete saygı mitinglerinde diğer rektörlerle birlikte hareket ettiği ve ordu göreve pankartlarının açıldığı mitinglere iştirak ettiği, birçok siyasi lideri bir araya getirip Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda organize edip yönlendirmeye çalıştığı, telefon konuşmalarında hükümetin devrilmesi gerektiğinden bahsettiği Mustafa S. ile (Sarıgül) yaptığı görüşmede köprüyü geçene kadar, aradaki siyasal kavgaların ortadan kaldırılması yönünde talimat verdiği, aynı siyasinin 'ben başbakan olacağım ama benim başbakanımda sizsiniz' hitap ve övgüsüne mazhar görüldüğü, ordu komutanlığı yapmış Ahmet Hurşit Tolon'un 'emredin gece 3 te kapınızdayım 'şeklindeki sözlerinden şüpheli Mehmet Haberal'ın Ergenekon silahlı terör örgütünün karar mekanizmasında yer alan üst düzey yönetici konumunda bulunduğu, yasama ve yürütme organlarını ortadan kaldırmaya, görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs eylemleri içinde fiilen bulunduğu anlaşılmakla;
Ergenekon silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak suçunu işlediğinden (…) cezalandırılması talep edilmiştir.”
Nihayet Haberal için, silahlı örgüt, cebir ve şiddet kullanarak TBMM ve yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamalarıyla (TCK 314, 311, 312 ve TMK'nın 5. maddeleri) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Hiçbir konuşma ve notta şiddet yok
AKP'yi iktidardan uzaklaştırmak için seferber olduğu anlaşılan Haberal'ın suçlandığı faaliyetlerin önemli bir bölümünün kamuoyuna duyurulan mitingler, paneller ile Kanal B'nin yayınlarında odaklanması, bir başka deyişle açık bir şekilde cereyan etmesi dikkat çekiyor.
Yaklaşık 1500 sayfalık iddianamenin Haberal ile ilgili bölümlerinde yer verilen telefon konuşmaları ve notlarda, yeminli bir AKP ve AB karşıtlığına, koyu bir milliyetçiliğe, AKP'yi iktidardan uzaklaştırma amacına kilitlenmiş politik bir seferberliğe tanık oluyoruz. Ancak iddianamede Haberal'ın ağzından ya da kaleminden hükümete ve parlamentoya karşı “cebir ve şiddet” içeren herhangi bir ifadeye rastlanmıyor. Aksine, Haberal sık sık, görüşü ne olursa olsun herkesin meşru-demokratik hakkı olan “siyasi parti kurma” hedefinden söz ediyor.
Bu uzun yazının nedeni
Bu uzun yazıyı, Oda TV baskını ve Soner Yalçın ile iki arkadaşının tutuklanmasıyla bir kez daha gündeme gelen “Ergenekon sürecinin AKP muhaliflerini sindirme boyutu da kazandığı” yolundaki tartışma için yazdım. Bu önemli bir tartışma ve tamamen iddianamedeki bulgularla sınırlı kalarak yapılacak somut değerlendirmeler, her iki cephede de slogan atmaktan çok daha ilham verici ve yararlı olabilir.
Kararı elbette yargı verecek.
Ancak biz, hükümetin bir üyesinin, Balyoz davasında geçen yılki ara tahliyelerin ardından “Maalesef çetenin nöbetçi hâkimi, savcısı oluyor” diyen Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün'ün yaptığı kadar kadar ileri gitmeyerek soralım:
İddianamedeki telefon konuşmaları ve notlar, Haberal'ın neden yaklaşık iki yıldır tutuklu olarak yargılandığı sorusuna meşruiyet kazandırmıyor mu?
Ne dersiniz; Türkiye'de darbe heveslilerinin bulunması, uzun tutukluluk sürelerinin peşin cezaya dönüştüğü gerçeğine kayıtsız kalmamızı gerektirir mi?