MHP ile bir temasımız yok...
Çocukluğumdan beri tanıdığım, ama bir kez elini sıkmak dışında tanışmadığım Baykal’la her konuda sohbet etme buldum.
CHP lideri Deniz Baykal’la geçen çarşamba günü, saat 12’de Ankara’dan özel bir uçakla Adana’ya uçtuk ve saat 22’de bu sefer özel bir helikopterle Ankara’ya döndük. Baykal bu on saatin beşinde Mersin’de bir açılış, Amasya ve Çorum’da birer miting yaptı. Diğer yarısında Baykal, CHP Milletvekili Mehmet Sevigen, Cumhuriyet muhabiri Türey Köse ve ben havada yolculuk ettik.
Çocukluğumdan beri tanıdığım, ama bir kez elini sıkmak dışında tanışmadığım Baykal’la her konuda sohbet etme buldum. Bunları anlatmaya geçmeden önce CHP liderinin kibarlığı, samimiyeti, açıklığı, lafı dolaştırmadan söylemesi ve profesyonelliğiyle beni etkilediğini belirtmek isterim. Örneğin kendisine, aklıma gelen her şeyi sordum, bir tek “Erdoğan ile bir nevi danışıklı döğüş yaptığınıza inananlar var” diye başlayan sorumdan rahatsız olduğunu hissettim.
Baykal’ın soldan anladığı
CHP lideri uçağa bindikten hemen sonra bana “üç radikal hareket (İslamcı, ülkücü ve Kürt milliyetçisi) hakkında yaptığın çalışmalardan çok yararlanıyorum. Ancak bazı entelektüel solcular gibi benim ve CHP hakkında bazı önyargılar sahip olduğunu da görüyorum” dedi. Ardından kendilerinin “milli hassasiyetleri” öne çıkaran bir solculuk yaptığını söyledi. Kendi duruşunun Latin Amerika’da yükselmekte olan sol hareketlere benzediğini vurguladı. Dolayısıyla kendisini daha önce Brezilya Cumhurbaşkanı Lula ile kıyaslamış olmamdan hoşlandığını düşünüyorum.
Bülent Ecevit’in 1980’lerdeki “milliyetçi sol” çıkışıyla ilişkisini sorduğumda şu cevabı verdi: “Bülent Bey o zaman komünizmin enternasyonalist çizgisinden ayrışmak istiyordu. Artık böyle bir ihtiyaç kalmadı. Bugün globalizmin dayatmalarına karşı milli bir duruş gerek.
CHP lideri Baykal, kendini ”anti-globalist “ olarak tanımlamıyor. ”Globalizmi reddedemezsiniz, ama getirdiği sorunları yönetmek mümkün “ diye konuşuyor.
‘Keşke AB’ye tam üye olabilsek’
Baykal AB konusunda beni şaşırtan sözler söyledi. “AB’ye tam üye olma ihtimali beni çok heyecanlandırıyor. Polonya, İtalya, Yunanistan gibi eşit koşullarda, tam üye olabilirsek büyük mutluluk duyarım” diyen Baykal şu an yaşanan tıkanmanın AB’den kaynaklandığını ve bunun kendisini “inanılmaz üzdüğünü” söylüyor.
CHP lideri AB sürecini, Türk modernleşmesinin zorunlu bir etabı olarak görüyor ve “iktidara gelirsek bu işin ucunu bırakacak değiliz, tabii ki takip edeceğiz. 40 yıllık emeğimizi heba ettirmeyiz” diyor.
CHP liderine “bazıları rotanın Çin, Rusya, Hindistan ve hatta İran’a çevrilmesini savunuyor” dediğimde tereddütsüz karşı çıktı: “Bu ülkelerin herbiriyle iyi ilişkiler geliştirilmesine tabii ki varım. Ama Türkiye’nin rotası bellidir, yeni rotalara gerek yoktur.”
‘ABD karşıtlığından uzak duruyoruz’
“Türkiye’de yükselen Amerikan karşıtlığından sizi ve partinizi de sorumlu tutanlar var” dediğimde Baykal hemen itiraz etti ve şöyle konuştu: “Amerikan karşıtlığıyla hiç ilişkimiz yok, hatta bilinçli olarak uzak duruyoruz. Ne söylemimizde, ne eylemimizde bulamazsınız. Hiçbir mitinge katılmadık. Çuval hadisesi gibi durumlarda bile mesafeli, dikkatli, olumlu, husumetten uzak hareket ettik.”
Baykal’a “Neden hiç ABD’ye gitmediniz?” diye sordum, “Aslında bazı düşünce kuruluşlarından davetler geldi, ama kabul edebileceğim önemde bir davet olmadı” cevabını verip şöyle devam etti: “Fakat son dönemde Amerikalılarla temaslarımız çok yoğunlaştı. Gerek burdaki Amerikalı diplomatlar, gerekse Türkiye’ye gelenler bizleri ziyaret ediyor, görüşlerimizi öğrenmek istiyorlar.”
Baykal ABD ile nasıl bir ilişki kurmak gerektiğini “Büyük devletlerle ilişkilerde dürüst olun, sakın ha onları aldatmaya kalkmayın, yapamayacağınız vaatlerde bulunmayın” cümlesiyle özetliyor.
Sarkozy-De Gaulle kıyaslaması
Baykal, Avrupa’nın sınırlarını daraltmak isteyen Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin, tam tersine Avrupa’yı Atlantik ötesine taşımak isteyen Charles de Gaulle ile kıyaslanamayacağını savunuyor. Ona göre “Sarkozy, Fransız toplumunun kaygılarını çok iyi anladı. Ama bundan sonra nereye taşıyacağı önemli.”
“Umarım Sarkozy kullandığı korkuların tuzağına düşmez” diyen Baykal’a “Ya siz? Siz de kullandığınız korkuların tuzağına düşebilir misiniz?” diye sordum. “Benim kafamda bu ayrımlar çok net, nereye gideceğimi biliyorum” karşılığını verdi.
‘Erdoğan sadece bir simgedir’
Baykal’a şöyle bir soru sordum: “Sürekli Başbakan’ı muhatap alıyor, ona saldırıyorsunuz. Onunla AKP’yi ayırıyor musunuz?” CHP lideri buna kademeli bir cevap verdi: “Öncelikle kimseye saldırmıyorum. İkinci olarak AKP ile Erdoğan’ı ayırmak bana yakışmaz. Üçüncü olarak, eğer Başbakan’ın şahsıyla bir sorunum olsaydı, siyasi yasağının kaldırılıp milletvekili seçilmesine yardımcı olmazdım. O tarihte kendi partim içinde de çok itirazla karşılaşmama rağmen demokrasi gereği bunu yaptım. Demek istediğim şu: Başbakan simgedir. Onun şahsında AKP’yi eleştiriyorum.”
Erdoğan’ın sözleri Akbayram’ı kızdırdı: Ağzına yakışıyor mu?
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Muğla mitinginde, “Baykal, PKK bayrağının önünde konser verenlerle birlikte seçim meydanlarında dolaşıyor. Neymiş sanatçılarmış. Bizim o tür sanatçılarla işimiz yok” demesi, sanatçı Edip Akbayram’ı çok sinirlendirdi. Akbayram şöyle konuştu: ’Böyle bir şey olabilir mi? Bu sözler bir Başbakan’ın ağızına yakışıyor mu? Ben bir sanatçıyım. Sahneye çıktığım konserimde bayraklar, posterler açılabilir. Ben buna nasıl engel olabilirim. Diyarbakır’da bir Nevruz konserinde sahneye çıktığımda Atatürk resimleri de açılabilir, Deniz Gezmiş resimleri de açılabilir. Buna ben ne yapabilirim. Diyarbakırlıları mı böleyim? Bunlar oy toplamak için söylenen spekülatif sözler.
Akbayram, İngiltere’deki Nevruz kutlamaları çerçevesinde 1 Nisan 2007’de Londra’daki Sordicth Park’ta verdiği konserde sahne arkasında terör örgütü lideri Öcalan’a ait posterlerin yer alması tepkiye neden olmuştu. Şarkı söylediği sırada PKK lehine sloganların da atıldığı konser için Edip Akbayram “Ben sanatçıyım, şarkı söylüyorum. Sloganlar benim inisiyatifim dışında” diyerek yanıt vermişti.
‘Ulusalcı değil, milliyim’
Baykal’a göre AKP’nin iki temel hatası var: 1) Alabildiğine yolsuzluğa bulaşmış olmaları; 2) Gayrı milli politikalar uygulamaları.
“Anadolu’da milli ve dini duyarlıklar birbirine paralel gitmiyor” diyen Baykal, daha öteye giderek bu iki kesim arasında bir ayrışma yaşandığını ileri sürüyor ve MHP saflarında AKP karşıtlığının tırmanmasını buna örnek gösteriyor. CHP liderinin, Necmettin Erbakan’ın son günlerde AKP’ye “milli olmama noktasında” yönelttiği eleştirileri çok önemsediğini de belirtmek gerek. Peki Baykal ulusalcı mı? “Hayır” diyor “Bu tür -cı, -cu eklerini pek sevmem. Ama ’milli’sıfatını kullanmaktan da çekinmem. Komplekssiz olarak ’milli duyarlıklar’, ’milli değerler’derim ve bunları savunmak için mücadele ederim.”
‘Devlet Bey de benim gibi siyasetçi’
CHP liderine pat diye “AKP ile koalisyon yapabilir misiniz?” diye sordum, tabii ki söze “Biz tek başımıza iktidara gelmek için çalışıyoruz” diye başladı ve sözlerini şöyle sürdürdü: “herhangi bir koalisyon öngörüsü, teması içinde değilim. Kaldı ki koalisyon konularına, diğer partilere oy verecek seçmene saygısızlık yapmamak için girmiyorum.”
“AKP çevreleri ’CHP eşittir MHP’şeklinde propaganda yapıyor. MHP ile ilişkileriniz nasıl?” diye sorduğumdaysa çok net bir yanıt aldım: “MHP ile sıfır ilişkimiz var. Ne ben ne de herhangi bir arkadaşımın açık ya da gizli teması yok. Zaten Devlet Bey de benim gibi bu tür konularda rezervleri olan, gizli kapaklı işlerden hoşlanmayan bir siyasetçidir.”
Deniz Baykal kampanya boyunca, diğer muhalefet partilerini eleştirmeme ilkesine göre davrandığını söylüyor. Ama kendisinin MHP aleyhine olabilecek bir söz sarf etmemeye özen gösterdiğini, MHP lideri Devlet Bahçeli’den hep saygılı bir şekilde bahsettiğini not düşmek istiyorum.
‘Soykırım var demek 301’e girmez’
CHP lideri 301. Maddenin korunmasından yana. Ancak onun yanlış uygulandığından şikayetçi. Örneğin “Birisi kalkıp ’Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır’dese bu 301’e girmemesi lazım. O bunu söyler, siz de karşı çıkarsınız; tartışırsınız” diyor. Peki 301’e ne girer. Baykal’ın yanıtı şu: “Eğer aynı kişi kalkıp ’Türkler kasaptır, Türkler katildir’derse, işte o zaman Türklüğe hakaret etmiş olur. Bu tür sözleri düşünce özgürlüğü içinde değerlendiremezsiniz. Kaldı ki birçok ülke bu tür yasalarla milli kimliğini koruma yoluna gitmiştir.”
‘Sosyeteyle alakam yok’
Başbakan Erdoğan’ın kendisi hakkında “ehlikeyf” demesi Baykal’ı çok üzmüş ve kızdırmış. Uzun uzun siyasette çektiği güçlükleri anlatıyor ve kendini şöyle özetliyor: “Ben sade bir orta sınıf vatandaşım.”
Baykal’ın sade yaşantısına birlikte olduğumuz on saat boyunca tanık olduk. Mehmet Sevigen dışında yanında ne bir asistan, ne koruma, ne bir parti yetkilisi.
Ardından yaşantısını anlatıyor: “Korumayla dolaşmam, sosyeteyle alakam yoktur. Lüks merakım da yoktur. Eşim Olcay’la bir torunumuzu yanımıza almıştık, şimdi ikincisi de Ankara’da üniversite okumaya geliyor; o da bize taşınacak. Yani evimiz yatakhane gibi oldu ve çok mutluyuz. Gazetemi kendim alır, alışverişimi yaparım. Ne uşağımız vardır, ne bahçıvanımız. Sabahları arkadaşlarımla düzenli olarak yürürüm, başka da bir alışkanlığım yoktur.”
Seneye 70 yaşına girecek olan Baykal’a “kampanya yorucu olmuyor mu?” diye sorduğumuda şu cevabı verdi: “Çok sevdiğim bir yaşam tarzı olduğunu söyleyemem. Ama görevimiz, yapmak zorundayız. Kampanya sırasında yürüyüşleri kesmek zorunda kaldım, daha az okuyorum.”
CHP lideri yüzmeyi de çok sevdiğini söyleyip şu espriyi yaptı: “Kampanya sırasında, yanlış anlaşılır diye yüzemedim. Ama seçimlerden sonra ilk işim yüzmek olacak. Başarılı olursak ne ala, olmazsa bir bakarsınız Rodos’a kadar yüzerim!”
Baykal’a Daltonlar afişini sorduğumuzdaysa keyfi iyice yerine geliyor: “Daltonlar konusuna girmekle çok yanlış yaptılar ve pişman oldular. Bana mahkum elbisesi giydirmişler. 12 Eylül’de gözaltına alınma dışında benim yargıyla hiç işim olmadı. Kaldı ki biz muhalefet liderleri hemen hemen aynı boydayız. Halbuki Başbakan’a Avarel Dalton olmak çok yakışır. Unakıtan da tam Joe. Cüneyd Zapsu William, Ofer de Jack.”
İzlenimler
Köşk’te türban:
Müstakbel cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olup olmaması konusundaki değerlendirmelerinin “Köşk’te türbana sarı ışık” şeklinde duyrulması Baykal’ı rahatsız etmiş. Anladığım kadarıyla “Türban Çankaya’ya çıkamaz” demek istemiyor ama seçilecek cumhurbaşkanı için o kadar detaylı bir tarif yapıyor ki, eğer bu bir erkek olacaksa, eşinin başörtülü olması mümkün değil.
Abdüllatif Şener:
Baykal Şener’i beğendiğini gizlemiyor. Ama onun adını cumhurbaşkanlığı için hiç geçirmemiş olduğunu hatırlatmaya da özen gösteriyor. Bana göre CHP lideri Şener’in Köşk’e çıkmasına pek sıcak bakmaz.
Abdullah Gül:
Baykal geçen sefer AKP’den sadece Erdoğan ve Arınç’ın cumhurbaşkanı olmasına açıkça karşı çıkmış olduğunu vurguluyor. Gül’ün birikimini önemsediğini, özel hayatındaki sadeliğini takdir ettiğini, sonuçta onun hakkında daha temkinli konuştuğunu gözledim.
AKP’li cumhurbaşkanı:
CHP lideri, AKP listelerinden TBMM’ye girmiş herhangi bir ismin Erdoğan’dan tam bağımsız hareket edemeyeceğini, özellikle yüksek yargı ve YÖK atamalarında bunun ciddi sorunlar çıkaracağını düşünüyor. Yani AKP’li birine onay vereceğini sanmam. Fakat CHP dışında 367’nin bulunup AKP’li birinin seçilmesi durumunda “O zaman yapacak bir şeyimiz olmaz” diye konuşuyor.
Soldan AKP’ye transferler:
Baykal, AKP’ye geçen CHP eski Genel Sekreteri Ertuğrul Günay’ın kendisine yönelik sözlerinden rahatsız. Özellikle “Erdoğan’ı bırak, tv’de benimle tartış” şeklindeki çıkışına anlam veremiyor. Öte yandan CHP’ye geçen İlhan Keseci ve Lütfullah Kayalar’ın geçmişleriyle kavga etmemelerini takdir ediyor.
27 Nisan muhtırası:
“Türkiye AKP’yi demokrasi içinde aşacaktır” diyen Baykal, cumhuriyet mitinglerinden hep övünçle bahsediyor. Ancak 27 Nisan muhtırasını hiçbir şekilde sahiplenmedi. En azından benim, “Muhtıra AKP’nin oylarını artırdı” şeklindeki yorumuma hiç itiraz etmedi.
SONSÖZ
Baykal’la uzun sohbetimizden çok şeyler öğrendim. Onu daha iyi anladığımı düşünüyorum. Ancak “milliyetçi olmadan da solcu olunabileceği, olunması gerektiği” yolundaki inanışımdan vazgeçmiş değilim. Yani onu ve CHP’yi eleştirmeye devam edeceğim. Tıpkı AKP’yi, MHP’yi, DTP’yi eleştirdiğim gibi.
Ağar'dan Baykal'a yanıt geldi
'Yüzme kondisyonumuz düşük olabilir ama yürüme kondisyonumuz fena değil.Biz de Edirne'den Hakkari'ye kadar yürürüz'
DP lideri Ağar dün NTV ve CNN'de katıldığı programlarda güncel gelişmelere ilişkin soruları yanıtladı. Ağar'ın görüşleri özetle şöyle:
* DP'YE İHTİYAÇ VAR
Seçim meydanları hakaretlerle dolu. Birbirlerine terörist diyenler, hakaret edenler. Millet bunlardan nefret ediyor. Millet uzlaşma arıyor. Bu da yeni Meclis'te DP'ye ne kadar ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
* TERCİHEN İÇERDEN OLMALI
AKP ve CHP milletin oyunu ceplerinde sayıyor. Önce bir meclis ortaya çıksın. Tarihin en önemli verdiği ders tekerrür etmemesidir. Meclis oluştuğunda diyalog ortamına girilir. Bizim için öneclikli tercih içerden seçilmesidir. Siyasetle alışverişi olan bir ismin, devletin başı emanet edilecek ismin meclis içinden bulunması doğru iştir. Bu bulunmadığında dışardan bir isim üzerinde de uzlaşma aranabilir.
* AKP'Lİ BİR İSİM CUMHURBAŞKANI OLABİLİR Mİ? Peşin birşey konuşmaya gerek yok. Uzlaşmanın adını dayatma koymuşlar. Benim adayım bu seçin. Olmaz. Yeni parlamentoda AKP ile CHP'nin belirleyici olacağı nerden çıkıyor? Bunu söylemek zımnen onların güçlerini kabul etmek olur. Oysa millet bu seçimde sessiz patlamaya gidiyor.
* YENİDEN SEÇİM İHTİMALİ
Sandık milletin önünden eksik olmadıkça hiçbirşey kriz değildir. Önemli olan millet size bir istikamet vermişse, bunu çözme konusunda mecliste yeteri kadar imkan varsa bu imkanları kullanmaktır görev. Bu noktada sorumluluk doğrudan hükümete aittir.
* BAHÇELİ'YE İDAM TAŞLAMASI
Geçmiş dönemde idamın kalkması konusunda hükümeti bozmayı göze almamışsın. Hükümeti bozarak bir siyasi karar verilseydi, Bahçeli'nin bugün söylediklerinde haklılık payı olurdu. Bugün millet isterse idam cezası geri gelir mi? Gidersiniz referanduma, bir ihtiyaç varsa bu değişir. Hükümette kalma adına bu konuda bir irade beyan etmiyorsunuz, seçime 5 kala bunu söylüyorsunuz. Sehpa üzerinden oy hesabı yapmayı millet nasıl karşılayacak, göreceğiz.
* ANAYASA PAKETİ KADÜK SAYILABİLİR Mİ? Bunların hepsi tartışmalı. Uzmanlarımıza tartıştırıyoruz. Seçim bitip Meclis başladıktan sonra asıl tartışma olacaktır. Referandum tarihi şu anda 21 Ekim olarak göründüğüne göre, 11. Cumhurbaşkanını seçme konusunda meclisin yeterli zamanı vardır. Bu arada yeni anayasa değişiklikleri meclisin alanına hapsedilmemeli. Toplumun her kesimiyle tartışılmalı.
* BİRLEŞME İRADEMİZ DEVAM EDİYOR
Bu süreci biz takvim sıkışıklığından sonuca ulaştıramadık ama seçim sonrası için irademiz devam etmektedir. Karşımızda tüzel kişilik olarak ANAP vardır. Onun Başkanı da Erkan Mumcu'dur. Bu süreç o yolda devam edecektir. Sayın Mesut Yılmaz'ın olumlu katkısı olacaksa, buna da hiç kimsenin itirazı olmaz.
* DTP'LİLERLE İŞBİRLİĞİ MÜMKÜN MÜ?
Türkiye geçmişi yaşanmamış farzedemez. DTP'den bağımsız seçilecekler bu tecrübelerin ışığında hareket etmeli. Türkiye etnik temelde bir siyaseti kabul edemez. Husumet temelinde değil, ülkenin birlikteliği temelinde politikalar geliştirilmeli. Örgütle bağlantı kesinlikle olmamalı.
Bunların hepsini görmemiz lazım. Kimse peşin hesaplara girmesin.
* YAŞ TARTIŞMASI
(Başbakan Baykal'ın yaşıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Sizce Türkiye'de belli yaşa gelmiş kişilerin siyasetten çekilmesi geleneği artık oturmalı mı? sorusu üzerine)- Siyasetin belirleyici tek gücü var o da millet. Genç ya da yaşlı olması fark etmez. Millet istiyorsa devam edersiniz.
* AKP'NİN SEZER VE ORDUYA TEPKİSİ Milletin arkasına saklanarak devlet kurumlarını yuhalatmalar yanlış. Ordu üzerinden siyaset yapmak yanlıştır. Yanında durarak da karşısında olarak da siyaset yapmak yanlıştır. Burada önemli olan kurumları siyaset dışı tutacak siyasi basireti göstermektir. Bunlar onu gösteremiyor.